Hz. Mevlana'yı anlatmak, yazmak haddime değil elbette… Bu anlamda haddimi de bilirim, hududumu da…
Ancak Hz. Mevlana'yı anma ve anlama törenlerinin, Şeb-i Arus törenlerinin başka illere kaptırılmasını kabul etmem söz konusu olamaz… Buna suskun kalmamak konusunda da hakkımı bilirim…
Hz. Mevlana, Konya'nın neredeyse tek manevi değeridir… Bu maneviyata sahip çıkması gerekense biz Konyalılar ve şehrimizin değerli yöneticileridir… Bu yöneticiler herhangi bir siyasi parti ayrımı yapmaksızın ifade ediyorum ki; başbakan, vali, bakan, milletvekili, belediye başkanıdır… Bunların yanı sıra sivil toplum kuruluşları ile bu basiretsizliğe sessiz kalan gazetecilerin sorumluluğu da tartışmasızdır…
Cep telefonu şirketlerinin Hz. Mevlana'yı bizim yöneticilerimizden daha çok benimseyip, kullandıkları bir ortamda; UNESCO tarafından Mevlana yılı ilan edildiğinde bile basiretsiz yöneticilerimiz yüzenden bu değeri kullanamadık ve şehrimizin gerekli tanıtımını yapamadık… Dolayısıyla da, bu anlamda, Afyonkarahisar'daki bir arkadaşımın beni arayarak "Şeb-i Arus" törenlerine davet etmesi şaşırtmadı…
Hz. Mevlana Konya’nın sembolüdür… Hz. Mevlana hoşgörünün sembolüdür… Peki, bizler bu hoşgörü kentinde, hoşgörülü müyüz?
Muhalif seslerin susturulması, konuşturulmaması, yazdırılmaması adına neden bu çabalarımız? Lafa gelince “Mevlana torunuyuz” diyerek mangalda kül bırakmayanların farklı düşünenlere saygı bakımından son derece fakir olmaları ne yaman çelişkidir…
Neden, Hz. Mevlana’nın deyimiyle oldukları gibi görünmezler veya göründükleri gibi olmazlar? Neden ikiyüzlü olurlar?
Geçtiğimiz yıl, dönemin başbakanı olan şimdiki cumhurbaşkanımız ana muhalefet partisini Konya’daki törenlerde konuşturmamak adına, İstanbul’daki törenlerde kendi konuşmasını yapmış ve Konya'da konuşma yapmayacağını ifade etmiştir… Böylelikle de Konya’daki protokol konuşmaları iptal edilmişti… Yani Konya'da iptal edilen protokol konuşmasının nedeni iktidar sahiplerinin başka şehirlerde yaptığı konuşmalardır, yöneticilerimizin ileri demokrasi severliğidir… Hoşgörünün Piri'ni anarken gösterdikleri hoşgörüsüzlüktür, tahammülsüzlüktür…
Elbette Hz. Mevlana siyasete alet edilmemelidir… Hz. Mevlana bir değerdir ve siyaset üstüdür. Ancak protokol konuşmaları, tıpkı törenler gibi İstanbul’a kaydırılmışsa bunun sorumlusu Konya’nın basiretsiz yöneticileri ile onların dalkavuklarıdır.
Muhalif seslere, farklı düşüncelere önyargı ile bakmak bırakınız demokrasinin ilerisinin gerisini, başta Mevlana ruhuyla, Mevlana hoşgörüsüyle bağdaşmaz…
Konyalı vatandaşlarımızın çoğunluğunun, ne yazık ki önyargı ile baktığı, Atatürk'ümüz ile Nazım Hikmet, Hz. Mevlana ile ilgili son derece yerinde ve değer bilir tespitlerde ve söylemlerde bulunmuşlardır.
Yani Mevlana'yı "…Ne zaman Konya'ya gelecek olsam, içimde bir heyecan duyarım. Hz. Mevlana düşünceleriyle benliğimi sarar. O çok büyük bir dahi, çağları aşan bir yenilikçi…" diyerek tanımlayan Mustafa Kemal Atatürk ile "…Ebede set çeken zulmeti deldim/Aşkı içten duydum, arşa yükseldim/Kalpten temizlendim, huzura geldim/Ben de müridinim işte Mevlânâ…" diyen Nazım Hikmet...
Bu insanlar Mevlana'yı bu denli sahiplenip, özümsemişken Konya'mızın kendileri çok değerli(!) ama bir o kadar değer bilmez, basiretsiz ve beceriksiz yöneticilerimizin, bakanlarımızın, milletvekillerimizin, bürokratlarımızın, gazetecilerimizin Hz. Mevlana'yı ve Şeb-i Arus törenlerini sahiplenmemesini, başka illere kaptırmasını ve buna sessiz kalmalarını hazmedemiyorum...
"Bazı insanlar vardır ki; selam verirler ve selamlarından is kokusu gelir. Bazıları da vardır ki; selam verirler ve onların selamından misk kokusu gelir..." ...Hz. Mevlana... Etrafımızda,
selamından ve sözlerinden misk kokusu gelen insanların olması; bizlerin de etrafımıza selam ve sözlerimizle misk kokusu veren insanlardan olmamız dileğiyle Hz. Mevlana'yı saygı ile anıyorum...