Hz. Mevlana, bir çok ülke insanı tarafından barış ve hoşgörünün vücut bulduğu bir şahsiyet olarak kabul görmüş büyük bir zattır.
Yazımızda bazı tespitlerde bulunmakla birlikte, Mevlana Hazretlerinin manevi şahsiyetine karşı en küçük bir saygısızlığımız olamayacağı gibi kendi adıma olması da düşünülemez.
Ancak, bazı gerçeklerin ortaya konulmasının gerekliliğini de düşünmekteyim. Zaten, bu yazıyı da bundan dolayı kaleme aldım.
Bugün itibariyle Mevlana Müzesi, Topkapı Sarayı Müzesi’nden sonra en fazla ziyaret edilen, ziyaretin ötesinde en fazla gezilen, görülen yerdir.
Ziyaret etme, gezi ve gözlemi içine alsa da tam olarak gezi ve gözlem amaçlı yapılan bir etkinlik değildir.
Bilenler bilir, eskiden Mevlana Türbesini ziyaret edenlere “Yarım Hacı” oldun nitelemesi yapılırdı.
Yani, Mevlana Hazretleri Türbesinin ziyaret edilmesi manevi yönden ne kadar önemli ki, ziyaret edene “Yarım Hacı” denilmektedir.
Hz. Mevlana’yı manevi bir şahsiyet olarak ziyaret edenlere söylenecek bir sözümüz yok; ancak, bugün “Türbeden Müzeye” dönüşmüş bir mekan olduğunu da kabul etmeliyiz.
Türbe: Genel tanımıyla büyük din alimlerinin, özellikle de Allah(cc) dostlarının mezarlarının bulunduğu, ziyaret edilen ve Allah(cc)’a dua edilen yerlerdir.
Müze: Eski veya yeni bir takım objelerin, sanat eserlerinin v.s. sergilendiği mekanlardır.
Bugün itibariyle, nasıl ki Mevlana Hazretlerine, Hz. Mevlana’nın misyonunun hilafına bir takım misyonlar yüklenildiği gibi, Mevlana Türbesi, Mevlana Müzesine sadece isim olarak değil, anlayış olarak da dönüşmüş durumdadır.
Bunu sadece ben değil; benim gibi binlerce hatta daha fazla insanın düşündüğü bir gerçektir.
Şunu da kabul etmeliyiz ki, toplumun manevi değerlere bakış açısı da değişmiştir. Özellikle yeni nesillerde Mevlana misyonunun karşılığı eskiye göre oldukça zayıf olup ziyaret edilmesindeki hassasiyetlerde zayıflamıştır.
Gelinen bu durumdan Hz. Mevlana’nın ruhunun incindiğini, bugün yaşasaydı bu duruma izin vermeyeceğine şüphe duymadan inanıyorum. Hz. Mevlana’nın ruhunun şu anki mekanında durduğuna inanıyor musunuz?
-Açıkça ifade edeyim ben inanmıyorum!
Kimine göre putlarla, ben birazda hafifiyle heykellerle doldurulmuş mekanların bulunduğu, sergilendiği v.b. daha başka sayılabilecek nedenlerle durmadığına inanıyorum.
Bunun çok daha ötesinde Hz. Mevlana ismi üzerinden bir takım faaliyetlerin yürütüldüğünü, Hz. Mevlana’nın öğretisinin tersi konumlara oturtulmaya çalışılmaktadır.
Bir takım İslam’a mesafeli çevreler Hz. Mevlana’nın öğretilerini İslam’ın önüne geçirmeye çalışmaktadırlar. Oysa ki, Hz. Mevlana’yı “Mevlana” yapan İslam’dır.
Hz. Mevlana; Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş Veli Hazretleri gibi Ehli Sünnet inancına bağlı büyük erenlerden olup bazı çevrelerin bu büyük zatları bir yerlere konuşlandırmaları bu açık gerçeği değiştirmez.
Hepimiz bunun bilincinde olması gerekmekle birlikte, masumane gibi görünen aslında kötü niyetli bu tür nitelendirmelere karşı uyanık olmalıyız.
Bu tür nitelendirmeler İslam’ın içinin boşaltılması, İslami yaşamın insan hayatından çıkarılması sonuçlarına yol açabilir.
Hz. Mevlana:
“Gel, gel ne olursan ol, yine gel; ister kafir ister Mecusi ister puta tapan ol yine gel; bizim dergahımız ümitsizlik dergahı değil; yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel…” sözüne farklı manalar yükleyerek sözün esasının dışına çıkarılmamalıdır.
Yok öyle “GEL, GÖR, GİT” ve hiçbir değişikliğe uğramadan hayatına devam et!
Oh ne ala memleket! Geleceksin, göreceksin ve inanarak gideceksin!
Hz. Mevlana’yı gerçek yerine oturtmalıyız. türbeyi müzeden, Mevlana algısını bir takım folklorik figürlerden kurtarmalıyız.
Yaradan aşkıyla kendinden geçen erenlerin hal ve hareketlerini ayrı tutuyor ve saygı duyuyorum.
Ancak, Mevlana isminin üzerinden dünyevi menfaatler elde etmek isteyenlere pirim verilmemelidir. Hele hele “hoşgörü”, “barış” gibi masumane değerlerin üzerinden yeni bir inanç algısı oluşturulmasına hiç fırsat verilmemelidir.
Hz. Mevlana’yı gerçek anlamda anlamak ve sevmek; onun öğretisinin temeli olan İslam’ı anlamakla olur.