Geçen hafta Perşembe günü akşam saatlerinde sosyal medyada dönen haberlerle birlikte endişelenmeye başladık. Suriye’de bulunan bir tümenimizin vurulduğu ve çok sayıda şehidimiz olduğu ile ilgili dönen bu haberlerin gerçek olma ihtimali bizi korkutmaya yetmişti. Endişe ve korku ile ne olduğuna dair bir haber almaya çalışırken kendi aramızda da meseleyi tartıştığımız bir sohbetteydim. Kimi siyasilerin de bulunduğu bu sohbet esnasında ‘’muhalif medya’’ diye adlandırılan gazetelerin verdiği Türkiye’nin Suriye’de vurduğu noktaları gösteren haberler sonrasında içimde büyük bir sızı hissettim. Saldırının gerçek olma ihtimali artmış ve içimde hissettiğim sızı büyük bir acıya dönmüştü.
İlerleyen saatlerde ise saldırının gerçek olduğuna dair açıklamalar yapılmaya da başlandı. Konyalı bir şehidimizin olduğunu öğrenince cenaze törenine katılmak gerektiği hususunda hiç şüphem yoktu.
Belki son görevi yapmak mecburiyetiyle, belki içimizdeki dinmesi zor acının hafiflemesi ümidiyle şehidimizin cenazesine katılmak üzere Tepekent mahallesine doğru yola koyulduk.
Cenaze töreninin şehir merkezinde olmamasından dolayı erken bir saatte yola çıkmayı akıl etmiştik. Buna rağmen yoldaki araç trafiği bütün bir Konya’nın adeta cenaze törenine gidiyor olduğu hissiyatını bende doğurmaya yetiyordu. Mahalleye yaklaştıkça trafik tıkanıyor ve artık insanlar araçları buldukları yere park ediyordu. Bizde öyle yapıp 5-6 kilometre yürümeyi tercih ettik.
Adeta bütün Konya Tepekent’e gelmişti ve yağan karın altında şehidine son görevini icra etme gayreti ile cenaze namazını kılıyordu. Üstelik trafiğin yoğunluğundan dolayı cenaze namazına yetişemeyen belki namazı kılan kişi sayısı kadar insan da hala Tepekent’e doğru gelmeye devam ediyordu.
Babasını daha 3 ay önce kaybeden Şehit Piyade Teğmen Bayram Olgun böyle bir kalabalıkla defnedildi. Rabbim bütün şehitlerimize Rahmet etsin.
İdlib Saldırısı
27 Şubat’ta gerçekleştirilen saldırı sonrasında Türkiye özellikle Rusya ile devam eden kontrollü gerginlik çerçevesindeki diplomatik ilişkileri tekrar gözden geçirme gerekliliği hissetti. Kontrollü gerginlik ile devam eden diplomatik görüşmelerin artık kontrolsüz bir hale gelme ihtimali herkesin gündemine geldi. Öte yandan bütün diğer dünya devletleri ile durumu görüşmek ve uluslararası kamuoyuna bu hain saldırının bilgisini vermek için önemli bir telefon diplomasisi işletildi.
Rusya’nın saldırı sonrası yaptığı açıklamalar Türkiye kamuoyunda rahatsızlığı artırdığı gibi bu saldırının arkasında Rusya’nın bulunduğu izlenimini de artırdı. Üstelik bölgede Rusya’dan habersiz böyle bir saldırıyı rejimin gerçekleştirme ihtimalinin bulunmadığını da biliyoruz.
Peki Rusya neden böyle bir saldırıyı tercih etti sorusu gündeme geliyor. Bu soruya verilecek cevap ise Rusya’nın dayatmalarına karşısında duran Türkiye’ye bir göz dağı vermek ve kendi kararlığını göstermek istediği gibi bir sebep akla yatkın duruyor.
Rusya bu saldırı ile üstelik mutabakatlar çerçevesinde bulunmaması gerektiği yerde bulunan Türkiye algısı ile bizim, mutabakatı ihlal ettiğimiz algısını da ortaya atmaya çalışmaktadır.
Tabi en önemlisi rejim güçlerinin saldırıyı düzenlediğini belirterek Rejimin elini de güçlendirmek ve alanının genişlemesini tesis etme gayretidir. Çünkü saldırı öncesinde beklenen bir Putin- Erdoğan görüşmesi olduğunu biliyoruz. Bu görüşme öncesinde bu saldırıyı bu şekilde yorumlamak mümkün gözüküyor.
Kapıların Açılması ve Mültecilerin Avrupa’ya Geçişi
Türkiye saldırı sonrasında ilk refleks olarak uzun süredir masasında beklettiği ‘’mültecilerin Avrupa’ya geçişine engel olmama’’ hamlesini devreye soktu. Sınır kapılarının açıldığın bilgisi ile yüz binlerce insan sınırlara akın etti. Bulgaristan ve özellikle Yunanistan sınır kapılarında mülteciler büyük bir baskı oluşturduğunu gördük.
Türkiye’nin bu hamlesinde Avrupa’nın başından beri vaatlerini yerine getirmediği gibi sözlerinin de hiçbirisini tutmaması en önemli etkendir. Ancak bunun yanında İdlib’de Türkiye’nin varlığının devamı hususunda Avrupa’nın Türkiye’ye destek vermeye mecbur bırakma durumu da göz ardı edilmemelidir.
Türkiye bu sayede artık yeni bir göç dalgasını kaldıramayacağını göstererek bunu engellemenin şu an için tek yolunun bölgede bulunmak olduğu mesajını doğrudan vermektedir. Almanya gibi Avrupalı devletlerin açıklamalarına bakılırsa da bu anlamda Türkiye bunu elde etmiş denebilir.
Öte yandan Yunanistan’ın uyguladığı sınır politikası ise bütün dünyanın gözü önünde yaşanan bir faciadır. İnsanlara adeta saldıran ve ölümlerine sebep olacak kadar orantısız bir güç kullanan Yunanistan Avrupa Birliği’nden aldığı destekle daha da vahşileşmektedir. Bu destekle birlikte Avrupa, Yunanistan’ın bu vahşetine ortak olmaktadır. Ancak şu çok net ki buradan giden mültecilerin hedefi Yunanistan değil diğer Avrupa devletleridir. Bu destek kapsamında Avrupa Birliği buna engel olmaya çalışmaktadır.
Saldırı sonrasında Türkiye’nin Operasyonları
Türkiye saldırı sonrasında Suriye’de rejim hedeflerini vurmaya başladı. Bahar Kalkanı adını verdiği operasyon ile rejimin motivasyonunu büyük ölçüde kırmayı da başardı. Hatta rejim unsurlarının bütün özgüvenini kaybettiği de söylenebilir.
Bu harekat ile aynı zamanda Türkiye Halep ile Şam arasındaki bağlantıyı kesecek noktaya kadar ilerleme de kaydetmiş oldu bölgede. Bu sayede harekatın bölgedeki Türkiye varlığını önemli ölçüde artırdığını söyleyebiliriz.
En önemli meselelerden bir tanesi ise bu saldırılar esnasında kullanılan İHA ve SİHA gibi ileri askeri teknolojidir. Türkiye’nin bu alandaki gelişiminin göz ardı edilemeyecek boyutta olduğu görülmüştür.
Türkiye 5 Mart olarak belirlenen Cumhurbaşkanımız ile Putin’in görüşmesine kadar kararlılığını sahada gösterecek ve elini oldukça güçlendirmeye çalışacaktır. Öte yandan ise bu görüşme ile bölgede barış istendiği vurgusunu yapan yetkililer sahadaki başarıyı masada devam ettirmek adına çalıştıklarını göstermektedirler.
Dolayısıyla bu yazının yayımlanacağı 5 Mart tarihi bu açıdan kritiktir.
Şehit Sayısı Doğru mu?
Bu tartışmalar çerçevesinde açıklanan şehit sayımız üzerinden sosyal medyadan oluşturulmaya çalışılan algıya da dikkat etmek gerekmektedir. Resmi açıklamalar burada tek kıstas ve tek doğru kaynak olarak değerlendirilmedir.
Ancak şehit edilen gizli kahramanları yani istihbarat personeli sayısını bilme imkanımız yoktur.
Tekrar söylemek istiyorum, Allah her birisine rahmet etsin. Allah onlardan razı olsun.