Bugün “Tarım ve Medeniyet” yazı serisinin ikincisini yazacaktım ama bazı güncel olayları önemli buldum. Pandemi ve sosyal mahrumiyet insanı başka dünyalara ya da hayallere götürdüğü gibi yeni olaylarla da yüzleştiriyor, tatlı acı yeni olaylarla karşılaştırıyor.
Pandeminin en iyi yanı kendimizi dinleme ve iç âlemini, arzularını, hırslarını sorgulama ve daha olgunca yorumlama fırsatını verdi.
Geçen Pazar, Ramazan bayramının birinci günü idi. Pandemi sessizliğine alıştık ancak bayramlarını sessizliği insana dokunuyor. Hele de en yakınlarınız sizden uzakta ise daha da zor geliyor. Bu Pazar aynı zamanda 65 yaş üstü insanımızın izin günü idi ve dışarı çıkma hakkı vardı. Bende öyle yaptım.
Verilen izinlerimi hep yürüyerek değerlendirmeye çalıştım ve en az da 18 km yürüdüm. Yürüme başka bir zevk veriyor insana, tabii ki tabiatı ve sporu ve de sağlıklı olmayı seversen.
Bu arada yürüyüşlerim esnasında zaman zaman yol güzergâhında ki parklara da giriyor, orada hem dinlenen yaşlıları hem de parkın güzelliklerini görme fırsatı buluyorum.
Bu sefer de Meram yolunda parklardan birine giriyorum. Park biraz eski, ağaçlar hayli büyümüş, yeşili bol; parkı çevreleyen ıhlamur ağaçları hayli büyük. Dışarı çıkma izni olanların çoğu daha çok oturma pozisyonunda, hiçbir hareket yok. Doğrusu üzülüyorum da, zira evlerde de zaten sürekli oturuluyor.
Bir iki tur attım. Bu arada gözüme bir kenarda ıhlamur ağacının birine asılmış, 2 si bayan, biri erkek 3 orta yaşlı insanımız dikkatimi çekti. Havaları, duruşları, kıyafetleri ile seçkin insanlar hissini veriyor.
Birkaç tur daha attıktan sonra ıhlamur toplayan efendilerin ağacı yolarcasına çiçek toplamalarından rahatsız olmaya başladım. Zaten görüntü itibariyle de ıhlamurlar henüz toplanacak olgunluğa gelmemiş. Bir tomurcukta 5 çiçek varsa 2 si henüz açmış, üçü açmamış durumda. Birkaç gün daha beklense hepsi açmış, toplama olgunluğuna gelmiş olacak. Bu arada maskeleri de takılı değil.
Nihayet çekinerek de olsa, biraz da ürkek bir tavırla selam veriyor, bayramlarını tebrik ediyorum. İkisi aldırmıyor ancak bana yakın olan bayan karşılık alıyor. Cesaretle.
Hanımefendi, kolay gelsin, ben bu işten biraz anlarım, ancak ıhlamuru toplamak için henüz erken, birkaç gün daha beklerseniz çiçekler için daha iyi bir toplama zamanı bol hasat olacaktır.
Bana uzak olan bay, “ne var ki bunda, hem size de ne oluyor, evimizin önünde bu ıhlamurlar, bizden başka da kimse toplamaz” diye çıkışta bulunuyor.
Hiç heyecanlanmadan, sakin bir tavırla “beyefendi ben ziraat mühendisiyim, toplama demiyorum ancak biraz daha bekleseniz ve de dalları da tahrip etmezseniz daha iyi olur, diyorum, hepsi bu kadar”. Adam aldırış etmeden toplamaya devam ediyor.
Bu arada yakınımda ve selamıma karşılık veren bayan, “beyefendi ben sizi tanıyorum galiba, siz üniversitede hoca değil misiniz” ? Evet, cevabını alınca, bana çıkışan erkeğe dönerek.
“hadi gidiyoruz, bizi kibar bir şekilde ikaz etti, neden itiraz ediyorsun, bu adam bir profesör”
Adamda çıt yok, mahcup bir halde torbasını yanına alıyor, bana da cevap vermeden ayrılıyor. Hanım da “ben sizi OSYM sınavlarından tanıyorum, bana da bir iyilik yapmıştınız, sesinizden tanıdım. Teşekküre ederim, kusura bakmayın”. Karşılığını aynı şekilde alıyor ve çok rahatlıyorum. Zor anlara yetişen bir mesul atanıyor. İşte Pandemi imtihanı, Bayramın sabrı ve şefkatle imtihanı, diyebilirim.
Allah’a emanet, hayra muhatab olunuz, efendim.