Bu yazım, mahalle aralarında, sokaklarda top koşturan, bilye boncuk, ip atlama, saklambaç, çelik çomak, yedi kiremit, yakar top, uzun eşek gibi oyunlar oynayıp, akşam ezanı okunduğunda sessizce evine giden bir nesle hitabendir.
Bu nesil ki, tamamen internete entegre olmuş, cep telefonsuz, tabletsiz, bilgisayarsız hayatın olamayacağını düşünen, fişi internete takılı olan çocukları yetiştirmektedir.
Teknolojiyi bir kenara bırakmak, yeni nesli teknolojiden bihaber yetiştirmek mümkün olmadığı gibi, bunu yapmaya çalışmak da çocuklarımıza büyük bir haksızlık olacaktır. Ama internet mecrasının uçsuz bucaksız, sınır tanımaz dünyasında çocuklarımızın nelerle karşılaşacağını da gözden kaçırmamamız gerekmektedir.
Zaman zaman “Çocuğumun eline daha cep telefonunu hiç vermedim, tablet, bilgisayar göstermedim” diyen arkadaşlarımız oluyor. Çocuğa yazık ettiklerini düşünüyorum!
Bizim dönemimizin şartları ile bu dönemin şartlarının aynı olmadığını, bizim zamanımızdaki en donanımlı elektronik oyun cihazının atariler olduğunu, şimdilerde ise envaı türde oyun gereçlerinin bulunduğunu, bunlardan mahrum edilen çocukların içinde yaşadıkları dönemin şartlarından uzaklaştırıldığını ve geride bırakıldığını izah etmeye çalışıyorum.
Tabi bunun bir de internet ortamında, karşılıklı anlık iletişim ve etkileşimin yaşandığı oyun alanları var. Asıl kontrol edilmesi gereken nokta burası. Dahası küçük yaşta sosyal medya alanlarına üye olup buralarda etkileşime geçen, henüz aklı, ruhu, fiziki yapısı gelişmemiş ve gelişmekte olan yavrularımız üzerine özellikle titrememiz gerekiyor.
Çünkü insanların sosyalleştiklerini zannettikleri bir mecra olan sosyal medya ahlaki erozyonun baş aktörü haline geldi.
Bir taraftan nesli inşa ve ihya etmeye çalışırken bir taraftan da adına sosyal denilen ama sosyal olmayan ve sosyallikten uzaklaştıran, içinde geçen medya kelimesinin arkasına kocaman bir ahlaksızlık sığdırılan alan neslin ihyasından ve inşasından ziyade değerlerinden uzaklaştırmaya ve kendine ait olmayan şeyleri benimsemesine neden oluyor.
Her şeyi bilmek, duymak, görmek gerekmiyor. Ya da herkesin her şeyi bilmesine, duymasına veya görmesine ihtiyaç yok. Zihinlerimizi boş beleş şeylerle meşgul etmememiz ve özellikle geleceğimizin mimarı dediğimiz gençlerimizi bu alandaki boşluktan çıkarmamız gerekiyor.
Bir fikir, bir görüş paylaşılabildiği gibi lüzumlu lüzumsuz her türlü görsel, fotoğraf, karikatür ve en tehlikelisi de video burada yayınlanabiliyor.
Her ne kadar geleneksel medyaya göre daha hızlı olsa da içeriği denetlenemeyen, herkesin doğruluğunu yanlışlığını, ardını önünü araştırmaksızın bir şeyler paylaşabildiği, kirli bilginin ve adeta çöküntünün yuvası haline gelen sosyal medyanın aslında sosyallikten insanları sıyırıp zihinlerini belli bir alana kanalize eden bir yapısı var.
Sosyal medya alanı, üzerinde durduğumuz, düştüyse canımızın yandığı, içimizin cız ettiği, saçının bir teline dahi zarar gelmesini istemediğimiz yavrularımızın dizinde oluşacak sıyırıktan, avucundaki yaradan, başındaki şişlikten, gözündeki morluktan daha büyük ve daha kalıcı izler bırakıyor.
Birilerinin kendi iç dünyasındaki savaşın bir neticesi olarak sosyal medyada paylaştıkları gayriahlaki ifşa videoları yaş sınır gözetmeksizin herkese gösterilebiliyor. Bu da ihya ederek inşa etmeye çalıştığımız yeni neslin bu tür ifşalarla ahlaki erozyona uğramalarına neden oluyor.
Herkesin her şeyi istediği gibi paylaşabildiği ve ‘düşünce özgürlüğü’ kelimelerinin arkasına sığındığı bu yapıdan çocuklarımızı korumak için en azından paylaşımların hangi yaş grubuna hitap ettiği ya da hangi yaş grubunun görmesinin sakıncalı olabileceği konusu üzerinde düşünülmeli, yol haritası belirlenmelidir.
İki gündür sosyal medyayı kasıp kavuran gayri ahlaki paylaşımlar, adeta Lût Kavmi’ni hatırlatıyor bize… Bir grup insanın ahlaksızlıkları yüzünden koca bir kavim helak edilmiş… O dönemde yaşayıp bu ahlaksızlıklara ayak uydurmayanlar da aynı şekilde helak olmuş. Çünkü kimse ‘yanlış yapılıyor’ dememiş, diyememiş. Bugün aynı şeyleri yine yaşıyoruz. Lut Kavmi’nin günümüze kadar gelen artıkları nedeniyle ahlaksızlık diz boyu… Başımıza taş yağmıyorsa, dağlar yerinden oynayıp üzerimize gelmiyorsa, yer gök bir olmuyorsa hala bir şansımız var demektir.