İki bakan

Prof. Dr. Recep Dikici

Dünyada hiç kimse iki şeyden kaçamaz ve kurtulamaz. İki şeyin çaresi ve devası yoktur. Birincisi, yaşlılık. İkincisi ise, ölüm.

Bir hafta öncesi, İstanbul Müftü Yardımcısı iken beraber mesai yaptığım takvâ sâhibi ve Gümüşhane’nin medâr-ı iftharı olan eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfü Doğan Bey vefat etti. Allahü teâlâ rahmet ve mağfiret eylesin.

Bu arada iki hafta öncesi de Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan Bey, eski Devlet Bakanı Hasan Aksay’ı hastahanede ziyaret etti ve geçmiş olsun dileklerinde bulundu. Hasan Bey, kırmızı plakalı makam arabasıyla İstanbul Müftüğünü ziyaret etmişti. Makam odasında İskenderun Demir Çelik Fabrikası’ndaki işçilerin mağdur edilmemesi gerektiğini ve grev yaptıklarında fabrikanın sönen ocağının yeniden ısıtılması için daha fazla para harcanması gerektiğini söylemişti. O zaman akıllıca ve çok yerinde söylediği bu sözler hoşuma gitmişti. Bir Pazar günü Şişli-Mecidiyeköy merkez camiinde yaptığım vaazdan dönerken Taksim’de belediye otobüsünde ayakta tutunduğu yerde sağa sola kayan Hasan Aksay Bey’i gördüm. Kendi kendime “Allah’ım bindiren de sensin, indiren de sensin!” dedim. Bir zamanlar Bakan olarak kırmızı plakalı makam arabasında idi. Şimdi ise sıradan bir vatandaş olarak belediye otobüsüyle seyahat ediyor. Kendim de aynı duruma düştüm. Bir zamanlar siyah renkli Amerikan şevrole makam arabasında idim. Şimdi ise belediye otobüsü veya dolmuşa biniyorum.

Her makam koltuğunda daha önce bir oturan vardır. Daha sonrada bir başkası oturacaktır. Bu yüzden oturduğun koltuğu sahiplenme!

İkinci bakan Konya-Ermenekli Devlet Bakanı Dr. Lütfü Doğan, bir gün komünist Rusya seyahati dönüşü İstanbul Müftülüğü’ne geldi. Müftü Abdurahman Şeref Güzelyazıcı Bey'in makam koltuğuna oturdu ve fakat kimseden ses çıkmıyordu. Hemen Erzurum İlahiyat'tan sonra Ankara Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nden mezun olduğum için, bakanın da bu ikinci fakülteden mezun olmasından cesaret alarak, sessizliği bozdum ve bakan beye hitaben “Sayın bakanım! Rusya’dan teşrif ettiniz, oradaki intibalarınızı anlatırsanız müstefit oluruz.” dedim. Bakan da, “Hocam bir cümle söylesem yeterli olur mu?” dedi. Ben de, “Ne demek efendim, tabii ki yeterli olur ” dedim. Bakan, “Havaalanında uçaktan yere indim. Vatan toprağımda secdeye kapandım.” dedi.

“Mal da yalan, mülk (makam) de yalan. Var biraz da sen oyalan.” ve “Ana rahminden geldik pazara, bir kefen aldık döndük mezara.” veciz sözler, insanların sahip olduklarına mağrur olmamaları gerektiğini ve rüya âleminde olduklarını ne güzel dile getirmektedir.

Allahü Teâlâ, cümlemize ibret almayı ve ayık olmayı nasip eylesin.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.