Bir hikaye okumuştum. Yazıma kaynaklık etmesi için bu hikayeyi aradım, taradım. Maalesef arama motorlarında bulamadım. Hasılı benim hazıra konma işi suya düştü. Aklımda kaldığı kadarıyla hikayeyi yazmaya çalışayım önce. Sonra kıssadan hisse çıkarmaya çalışalım.
Bir fabrikanın müdürü çalışanlar arasında bir iş bölümü yapar, hepsine alanıyla ilgili sorumluluk verir. Her sabah işe geldiğinde işleyişi yerinde izlemek için çalışanları denetler, ardından koltuğuna yaslanarak gazetesini okumaya başlar. Bu durum her gün rutin bu şekilde böyle devam eder.
Fabrikanın ürettiği malda ve veriminde bir sorun yok. Çünkü fabrika tıkır tıkır işliyor.
Yıllık zam zamanı gelir. Başarılı müdür yönetim kurulundan zam ister. Yönetim kurulu zamma karşı çıkar. Evet fabrika işliyor, kar da ediyor. Ama ortada müdüre zam verecek bir durum söz konusu değil. Çünkü müdürün yaptığı bir iş yok ortada. Odasında oturup gazetesini okumaktan başka bir iş yapmıyor. Üstelik müdürün halen aldığı maaştan daha düşük fiyata çalışacak başka müdürler de vardı. Sonuç olarak müdüre zam vermezler. Bu durum karşısında müdür görevinden istifa eder.
Yönetim kurulu daha ucuza görev yapacak bir müdür bulur. Yeni müdür işe hızlı girişir. Doğru dürüst odasına gelmeden fabrikanın içinde gününü geçirir. Yönetim kurulu müdürden çok memnun. Çünkü durmadan çalışan, her işe koşuşturan ve her işe karışan çalışkan bir müdürleri var. Üstelik odasında bile oturmuyor. Gazete de okumuyor.
Gel zaman git zaman çalışkan müdüre rağmen fabrikanın verimi düşer, fabrika zarar etmeye başlar.
Yönetim kurulu anlayamadıkları bu durumu yerinde tespit için fabrikanın içine girer, çalışanları yerinde görmek isterler. Bir makinenin başında bekleyen bir işçinin yanına varırlar. Niçin beklediğini sorarlar. Makinenin arızalandığını, müdürünü beklediğini söyler. Sen arızayı gideremez misin derler. Gideririm, fakat müdürüm bana yetki vermedi. O gelip makineyi tamir edecek der. Kurul üyeleri müdüre bakarlar. Tulumunu giymiş müdür, bir makineden diğerine koşuyor, eli-yüzü kan ter içinde.
Yönetim kurulu fabrikadan çıkarak toplantı odasına geçer. Çalışkan müdürün işine son verir. Zaten bir iş yapmıyor deyip zam vermedikleri eski müdürün kapısını çalarlar. Eski müdüre daha yüksek bir maaş teklif ederek yeniden fabrikanın başına getirirler.
Hikaye burada biter. İki müdürü kıyaslarsak ilk müdür, çalışanları arasında iş bölümü ve sorumluluk veriyor. Kendisi denetim ve rehberlik görevini yapıyor. İkinci müdür, bütün yetki ve sorumlulukları üzerinde topluyor. Her iş kendisinden geçiyor. Çalışanının yapacağı işi de kendisi yapıyor. İlk müdür de fabrika kar ediyor, ikinci müdür de ise zarar ediyor.
Bu hikayeyi siyasi liderlerimize uygularsak sahaya çıkıp doğru dürüst miting yapmayan, TV kanallarında fazla boy göstermeyen genel başkan kazanıyor, tıpkı fazla iş yapar görünmeyen fabrikanın ilk müdürü gibi. Çünkü parti meclisinin onayından geçen adayları hummalı bir şekilde sahada çalışıyor. Yani sorumluluk ve yetki verdiği adaylar alanda ter döküyor. Diğer genel başkan ise belirlediği adaylardan fazla çalışıyor, ter döküyor. Bir güne sekiz miting sığdırıyor. Akşamında da bir TV kanalına çıkıyor. Yani en fazla miting yapıyor, fazlaca ekranlara çıkıyor. Uyku, dur durak nedir bilmiyor, sürekli koşuşturuyor ama seçimi kaybediyor, tıpkı fabrikanın çok çalışan müdürü gibi.
Sonuç, lider çok çalışan, her işe koşuşturan olmamalı. Yetki ve sorumlulukları ekibine yaymalı. Kendisi az inisiyatif almalı, gözetleyici, denetleyici ve izleyici olmalı. Rehberlik yapmalı. Lider dediğin en önde koşan değil, arka planda yol gösterici ve planlayıcı olmalı.
Umarım kıssadan hisse çıkarılır.
İki Müdür ya da İki Genel Başkan
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.