Zamanın birinde av yapmayı çok seven bir kral yaşarmış. Bu kral için av insanın kişisel ihtiyaçları kadar gerekli bir zevkiymiş. Kral, sık sık av partileri düzenler çevresindekileri de bu partilere davet edermiş. Yalnız kral kendi tüfeği konusunda çok hassas davranırmış. Öyle ki tüfeğini ancak sağ kolu olan bilge kişiye emanet edermiş. Ayrıca silaha ondan başkası da mermi koyamazmış.
Kral ve adamları yine bir gün ava çıkmışlar. Kral av merakından ziyade iyi de bir avcıymış tabi. Bilge kişi mermileri koyuyor, kral büyük bir heyecanla ve çocuksu bir arzuyla atıyormuş. Bilge kişi yine tüfeği sıkılamış ve krala vermiş fakat bu kez silah geri tepmiş ve tepmesiyle birlikte kralın işaret parmağını koparmış. Zaten canı çok tatlı olan kral başlamış veryansın etmeye: “Parmağımı ne yaptın ahmak, bunu bilerek yaptın mahvedeceğim seni boynunu vurduracağım.”
Bilge kişi hayatı boyunca birçok tecrübe edinmiş gerçekten adı ve vasıfları son derece uyumlu bir insanmış. Her işte bir hayır olduğuna inanırmış, nitekim krala verdiği cevap her zaman kullandığı cümle olmuş:“Kralım kızmayın elbet bunda da bir hayır vardır.”
Kral bu haldeyken bile bu adamın bir hayır aramasına daha da öfkelenmiş ve neticesinde çok sevdiği, güvendiği ve hiç yanından ayırmadığı sağ kolunu zindana koydurmuş.
Aradan uzun bir müddet geçmiş. Bilge kişi yıllarını zindanlarda geçirmiş. Kral parmağının kopmasına rağmen av merakını bir türlü yenememiş. Ve yine bir gün kendi topraklarına uzak bir memlekette çok pak avların olduğu haberi gelmiş. Kralın kanı kaynamış yeniden av için düşmüş yollara…
Kral ve adamları yorgun bir şekilde konakladıkları bir anda o toprakların yerlileri tarafından gafil avlanmışlar. Ava diye çıkmışlardır ama bu kez kendileri av olmuşlar yerlilere. Uzunca zamandır aç olan yerliler vakit kaybetmeden kazanları kurarlar, ateşler yakılır diğer kabilelere haber verilir. Haliyle birçok insan av etmişlerdir, bundan yalnızca kendilerinin faydalanmaları haksızlıktır inançlarına göre. Uzatmayalım, yerlilerin reisi tek tek kurbanları kontrol eder, kontrol edilen kazana atılır. Nihayet sıra krala gelir reis iyi giyimli insana gülerek yaklaşır fakat bir bakar ki bu adamın parmağı yok…
Yerlilerin inançlarına göre bir uzvu eksik birini kurban etmek yıl boyunca uğursuzluk getirirmiş. Bunun için reis yanındaki adama bir şeyler söyler ve kralı salıverirler.
Kral sevinerek ülkesine döner, ilk yaptığı iş zindandaki sağ kolunu yanına çağırtmak olur. Perişan bir şekilde yanına gelen bilge kişi kralı çok üzgün ve mahcup görür. Kral başından geçenleri anlatır. Dostum der, sen hep bir hayır vardır demiştin ama ben dinlemedim en iyi dostumu yıllarca zindanlarda çürüttüm ne olur beni affet.
Bilge kişi hiç istifini bozmaz ve “kralım, siz üzülmeyin tamam ben zindanda ömrümü bitirdim ama bunda da bir hayır vardır” der. Kral bu kez de sinirlenir, sen nasıl böyle düşünürsün der ben ki yıllarca en iyi dostumu haksız yere bir deliğe tıktım hayır bunun neresinde?
Bilge kişi dayanamaz cevap verir: “ Ee be kralım siz beni zindana koyuncaya dek hiç bensiz ava çıkmadınız ve ben zindanda olmasaydım bu ava da birlikte gidecektik. Yani şu an karşınızda değil yerlilerin karnında olacaktım.”
***
Evet, sevgili okurlarım hayatın her karesinde bir hayır aramak, olaylara pozitif bakabilmek bizim elimizde. Otobüs geç mi kaldı, yolda giderken lastiğiniz mi patladı, size hiç yararı olduğunu düşünmediğiniz bir olay mı gerçekleşti? Hemen kızmayın mutlaka bir hayır vardır. Belki otobüs erken gelse yolda kaza yapacaktınız, belki lastiğiniz patlamasa ilerde daha büyük bir olayla karşılaşacaktınız.
Doğrusu hepimizin bildiği gibi “bizim hayır bildiklerimizde şer, şer bildiklerimizde hayır olabilir.” Yani zamanın birinde kralın işaret parmağını kopararak onu ölümden kurtaran da bir hayır, bilge kişiyi yıllarca zindanda tutup ölümden kurtaran da bir hayırdır. Her şey böyle ince bir denge üzerinde işliyor.
Hayatta karşılaştığımız güçlüklere karşı hep bu pencereden bakmayı becerebilirsek, mutlaka hayatımızı daha yaşanılabilir kılarız. Kalın sağlıcakla…