Günümüzde en çok lazım olan terimlerden biri de “edep” olsa gerek. Bu kelime birçok anlamı bir arada taşır. Bunlar biri “davet, iyi tutum, incelik ve kibarlık, hayranlık ve takdir” şeklinde gösterilse de, başka biri “esas, kural, ayin, hüküm, şart, ahlâk, saygı, terbiye ve nezaket” şeklinde tarif eder.
Edep üzerinde tasavvufun doğuşundan itibaren önemle durulmuş, edebin birçok tanımı ve yorumları yapılmıştır. Edep sufilerce “hep güzel şeylerle birlikte olma”, veya “kendini tanıma” şeklinde tarif edilmiştir. Tasavvufun da edepten ibaret olduğunu söylenir. Sufiler edebin tanımından ziyade gayesi, faydası ve çeşitleri üzerinde durmuşlar, “insan ibadetiyle cennete girer, ibadetteki edebiyle de Allah’a erer” demişlerdir.
Duruşlara göre “dünya ehli, dindarlar ve ariflere” olmak üzere üç türlü edep ehlinden bahsedilir. Dünya ehlinin edebi “güzel konuşma, şiir ezberleme, bilgi zenginliği, siyaset kültürü” dür. Dindarların edebi, “nefis terbiyesi, ruhun bedene hâkim kılınması, haddini bilme ve bayağı arzulardan kurtulma” şeklindedir. Ariflerin edebi ise “gönül temizliği, ruhu koruma, ahde vefa, manevi hallere dikkat etme” gibi hususlar olarak görülür.
Birçok hayır ve faziletin kaynağı olan edebe uygun davranışlar hayatta çok geniş bir uygulama alanı bulmuş, zarafet ve nezaketin kaynağı olan bu anlayış “Edeb yahu” sözüyle çokça ifade edilmiştir.
Dinimizde her şey edep üzerinedir ve bu kavram bizim medeniyetimize has bir kavramdır. Batı dillerinde “edep” kelimesinin karşılığı yoktur. Ona yakın gelen Fransızcada “étiquette” veya İngilizcede “good manners” tabirleri var olsa da, ikisi de aslında görünürdeki davranışları anlatan kavramlardır, yani “adab-ı muaşeret” dediğimiz şeye işaret eder. Bizdeki “Hak ile beraber olmak, olan her şeyi Hak’tan bilmek” manasındaki engin edep anlayışı orada yoktur. Ahlak kavramının karşılığı bile “etik” değildir. Aynen “gönül”, “aşk”, “muhabbet” kelimelerinin karşılığı olmadığı gibi. Bizdeki edebiyat kavramı bile “edep” ten gelir; edepten doğan veya edep bildiren eserler demektir. Oysa bu kavramın Batı dillerindeki karşılığı olan “literatura”, kök anlamı itibariyle “yazılan şeyler” demektir.
Edep her şeyi kuşatan yekpare bir alandır. Bir müzisyenin edebiyle bir hocanın, bir imamın, bir anne babanın veya bir işçinin edebi birbirinden farklı şeyler değildir. İbadet ederken, yemek yerken, alışveriş yaparken, savaşırken, düşünürken, tartışırken, şiir yazarken, müzik yaparken edebin dışında olamayız. Bu sebepten bizim musikimize baktığınızda aslında bir edep musikisidir. Sanatına baktığınızda bir edep sanatıdır. Mimarisi bir edep mimarisidir. Bilimine baktığınızda bir edep bilimidir. Ticaretine baktığınızda da bir edep ticaretidir; yoksa olmalıdır. Zira “insanı insan yapan edeptir”.
Kendine karşı edep, evrene karşı edep, bütün varlıklara karşı edep ve elbette hepsini çevreleyen Mevla’ya karşı edep; bu duyguya sahip olan bir insan kolay kolay kimseye zarar vermez; kimseyi ayrıştırmaz, kimseyi yabancılaştırmaz, kimseye zulmetmez. Bu insandan çirkinlik değil güzellik, keşmekeş değil huzur sadır olur.
Mevlana “Güzeli güzel yapan edeptir, edep ise güzeli sevmeye sebeptir” der. Edepsizliği marifet sayan, edepliyi aptal sanırmış. İnsanın ederi de edebi kadarmış.
Daha ne söyleyelim. Toplumumuz giderek edepsizleşiyor, birileri de bunu bilerek körüklüyor. Siyasi arenada yapılan her türlü edepsizlikler toplumu geriyor, birileri için de bu anlayışı rakiplerine karşı kullanma hakkını sahip olduğunu zannediyor.
Son zamanlarda çağdaş yobazların (faşistlerin) oyunbozan eylemleri iyice arttı. Bunu bilerek yapıyor, isteyerek uyguluyorlar. Edep insanı susturur ama zor da oyunu bozar. Fazla zorlamayın, kibirleriniz sizi edep kadar güzel yapmaz. Arsızlığa cesaret, zinaya aşk denmez, toplumun ahlakı da böyle yenmez.
Aman ha; illa edep, illa edep.