Bilginin avamlaşması günümüzün çetin problemlerinden biridir. Yaşadığımız çağın adını netleştiremedik; çağın adına modern mi diyelim, uzay mı, yoksa teknoloji mi? Ağyarına mani efradına cami bir tanıma gittiğini düşünen kimi eşhas bilgi olsun deyip çıktı işin içinden. İçinde elan bulunduğumuz zamana Bilgi Çağı demek en makbulüymüş. Bilgi önceden yokmuş da yeni keşfetmişiz gibi bir gizli mana... Hepimize kenardan kıyıdan serpmiş hastalıklı, egoistçe bir sahiplenme arzusundan başka bir şey değil aslında bu. Bir nevi bencillik, bilgiyi kendinden menkul görmek.
Aynı zamanda bilginin kutsanarak bir inanca dönüştürülmesi, alışveriş hâlinde olanları da olağan misyonerlere dönüştürüyor. Ellerinde akıllı telefonlar, tablet bilgisayarlar, diz üstüler, tabloid gazeteler, meydanlara kurulu dev ekranlar (reklam yayınlar, altın ve döviz kurlarına odaklanmış ekonomi haberleri verirler) hareketli bilbordlar, internet ve onun vantuzlu kolları vs.
Medya, bilginin totemik dokunulmazlığını kapitalist bir zihin düzeyinde açığa çıkaran, yaşam pratiğinde ise gerçekten de bilginin (sahici görünmeye çalışarak) hamiliğine soyunan somut bir organizasyonu ifade ediyor benim için. Gizli açık verilen savaşlara, açılmış cephelere bakarak soruyorum: Medya niçin her eve, her bireye ulaşmak derdinde? Tabii ki twitter devrimlerine uyumlu aplikasyonlar içeren akıllı telefonların daha fazla satılmasını sağlamak için, şeklinde basitçe de yanıtlanabilir bu soru. Sonuna kadar doğru görünse bile, sorunun cevabı o kadar basit olmamalı. ABD’nin evanjelik histeriyle okyanus aşırı ülkelere demokrasi götürmeye soyunması gibi, medya da ceberrut bir retorik geliştirerek ne fikrinde ne beklentisinde gereksinim duyan kitlelerin ihtiyaçlarına çare olmak iddiasındadır. Radyo, TV, gazete ve dergiler, bizim adımıza (sayısız kereler) edilegelen “bizi bu konuda aydınlatır mısınız?” şeklinde sözcüklerle doludur. Umulmadık bilgiler, umulmadık kimselere böylece sunulur. Ancak kimi aydınlara göre buraya kadar söylenenler, bir şehir efsanesi kabul edilen diş macunlarına katılan uysallaştırıcı kimyasallarla benzerlik içeriyor. Tıpkı ayna karşısında masum bir diş fırçalamanın, diğer taraftan aklın ve hür iradenin devlet erki karşısında hizaya çekilmesi, evcilleştirilmesi manasına geldiği gibi, koltuğa yayılmış hâlde TV karşısında sere serpe yapılan zapların yahut twitter hesabından fütursuzca gürlemenin de bir özgürlük sayılamayacağı barizdir. Özgürleştirdiği iddia edilen ne varsa nasıl bir pranga olduğunu keşfe çalışmak elzemdir.
Medya, ilgilisi olmadığımız alanların bilgisini yapay bir beklentiye dönüştürmeyi başarmış, kitaplardan ve tefekkürden bizi uzaklaştırmıştır. İnternet özellikle, bir ekran üzerinde okuyabildiğimiz, izleyebildiğimiz, dinleyebildiğinmiz, konuşabildiğimiz fonksiyonel bir mecra olmak bakımından müthiş cazip görünüyorsa da herkesin her şeye sınırsızca ulaşabiliyor oluşunun sebep olduğu ölçüsüzlük, kaynakların kirlenmesinin, bilginin avamlaşmasının da nedeni. Handiyse “çobanın oyuyla benim oyum bir mi?” diye isyan eden kadıncağız gibi haykırası geliyor insanın: “Ey google! Her sorulana cevap veriyorsun da hocanın aklı n’ire, İmad’ın aklı n’ire?”