İnci taneniz batsın!

Sadık Büyüksakarya

Geçenlerde bir avukatın sosyal medya paylaşımına denk geldim.

İbare aynen şu şekildeydi:

‘Pavyona gitmek, güven sarsıcı davranış olup boşanma sebebidir.’

(Yargıtay 2.Hukuk Dairesi; 2013/20443E., 2014/3624K.)

Tevafuktur ki eş zamanlı olarak topluma pavyon hayatı ve türev yaşantı yelpazesini empoze etmeye çalışan bir dizi düştü önüme.

Tesadüf işte!

Dizinin adı İnci Taneleri.

Neymiş efendim bu dizinin konusu?

Aynen aktarıyorum:

‘Yıllar sonra cezaevinden çıkan Azem Yücedağ'ın, kaybettiklerini bulabilme mücadelesini ekrana getirecek. Acılarla dolu geçmişi, taşıdığı büyük bir sır ve sırtında hayatın yüküyle umudun peşinden koşan Azem, kolyesinden kopmuş, dağılmış inci tanelerini tekrar toplayabilecek mi?’

Mağduriyet ne kadar da tatlı bir zırh değil mi?

Mağdur rolüne bürün ve ardından amacına hizmet edebilecek tüm amaç ve araç argümanlarını heybene atıp yol yürümeye gayret et.

Ne güzel dünya!

Hani pazarlama da bir taktik vardır ya.

Kadın ve çocuğu ticaret metası yap, obje haline getir sonra da nutuk at.

Bu dizide de direkt olarak bunu gördüm.

Yaşanmaması, benimsenmemesi ve özümsenmemesi gereken her ne varsa hepsi burada.

Yani bir alana on bedava gibi.

İstemsizce sahipleniyorsunuz birçok şeyi.

Bakınız geçmiş yazılarımda defalarca belirttim ve yine belirtme ihtiyacı duyuyorum.

Bir ülkedeki en önemli kurum Aile kurumudur.

Bu kurumun içinde doğar, büyür, gelişir ve yaşamınızı idame etme azmini öğrenirsiniz.

Yoklukta sabır, varlıkta sükût nedir burada içinize işlenir.

Tam mısın yoksa ham mı bilinmezliğini bilinir kılmak adına teraziyi bu kurumun tam merkezine konumlandırırsınız.

Babanın oğlu kalarak oğlunun babası, annenin kızı olarak da kızının annesi olunamayacağını yani sorumluluğun kaçınılmaz olduğunu size bu kurum öğretir.

Hâl böyleyken aileyi hiçe saymak niye?

Gayen kadınının hayatta kalma çabasını ve mücadelesini sunmaksa bunun binbir türlü yolu yöntemi var.

Dışı bitik içi çürük mekânları masumiyet müzesi kıvamında al gözüne çatal çatal batırmak sağlıklı bir aklın ürünü değil.

Hayata bakış açın ve yaşam tarzın kendine göre farklı olabilir.

Ve bu minvalde de sanat icra etmek istiyor olabilirsin.

Fakat atlanılan husus şu ki bu milletin bir maneviyatı ve bu maneviyata dayalı hassasiyetleri var.

Bunu görmezden gelip yok sayarak yaptım oldu diyemezsin.

Üç maymunu oynayarak A’dan Z’ye fikir gökkuşağını dayatamazsın.

Beş yaşındaki çocuk bu dizideki herhangi bir absürt sahneyi gördüğünde anne babasına bu ne demek oluyor diye sorarsa ve anne baba da cevabını uyduramazsa yandı gülüm keten helva.

Ha şimdi Yılmaz Erdoğan dese ki:

‘Kardeşim siz bu tür senaryoları seviyorsunuz ben de veriyorum odunu!’

O zaman ne diyeceğiz?

Adam haklı.

Meselâ geçenlerde ne oldu? Futbolla ilgilenen herkesin malûmudur.

TRT, UEFA Şampiyonlar Ligi, Avrupa Ligi ve Konferans Ligi yayın ihalesini 3 sezonluğuna aldı.

Aman Allah’ım!

Karşı mahallenin çocukları bu durum karşısında çılgına döndü.

Neymiş efendim TRT bu kadar parayı ve bütçeyi nerden buluyormuş?

Daha sağlıklı içerikler sunulamaz mıymış?

Ulan TRT eli kolu bağlı kenarda mı oturuyor?

Uluslararası kalibrede yapıt ortaya koyup hiç mi kâr elde etmedi?

Bu kurumun beş kuruş da olsa bütçesi yok mu?

Sizler bilmezsiniz ama bugün TRT global medya ağı dahilinde rüştünü ispat etmiş bir marka.

Önünüze her konulanı amasız fakatsız gözünüzü kırpmadan izleyeceğinize biraz bu noktada araştırmalar yapın.

Gerçi kime neyi anlatıyorsak.

Aynı tas aynı hamam.

Kafalar her daim pırıl pırıl.

Neyse dostlar konuyu çok dağıtmayalım.

Ez cümle şunu söyleyebilirim:

İnci sancının mahsulüdür. Yani sancısız inciye kıymet biçilmez.

Öyle her önünüze düşene sarılmayın.

Selâmetle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.