Geçtiğimiz günlerde, inşaat sektörüne vatandaş penceresinden bakmıştık. Vatandaşın derdini, sıkıntısını, ev alma hayallerini, geçmişte yaşadıklarını, hayal kırıklıklarını, canının nasıl yandığını, sizlerle paylaşmıştık.
Resme geniş bakmak, geniş açıdan bakmak, detaylı bakmak demek, madalyonun öbür tarafını da bakmak demek!
Bu itibarla, madalyonun diğer tarafına da bakmadan geçme düşüncesinde değiliz.
Çünkü madalyonun bir tarafında ev alan, alma çabasında olan, insanlar varsa, diğer tarafında ise bu inşaatları yapanlar var. Yani müteahhitler.
Mesele vur abalıya demek değil elbet!
Mesele, şu daha haklı, bu daha haksız meselesi de değil!
Anadolu tabiriyle ok ta da var, yay da var deyip işin içinden sıyrılmak hiç değil!
Meselenin özü, Pandemi döneminde toplum olarak sinirlerimizin tahminler ötesi yıpranması.
Moral-motivasyon noktasında dağılmış olmamız.
Maddi-manevi çok büyük kayıplar yaşamamız.
Yaşadığımız hayal kırıklığının ise haddi hesabı yok!
Yaşadığımız onca sıkıntı içerisinde güzel şeylerde olmalı!
Netice itibarıyla insanlar bir şekilde ev alacak mı?
Bu evi nasıl alacak?
Ya müteahhitten, ya ev sahibinden, yada emlakçıdan…
Geçtiğimiz yıl, neredeyse o güne kadar bekleyen ne kadar emlak stoku varsa erimiş durumda. Hatta doğru düzgün ikinci el emlak dahi kalmadı şeklinde anlatımlar dinliyoruz.
84 milyonluk bir ülkede, merkez nüfusu bir buçuk milyona yaklaşan şehrimizde konuta olan ihtiyaç ise bitebilir mi?
Bitmesi hem mümkün değil, hem de bu beklenti Haziran ayı gelişmelerinde saklı!
*****
Kısa adı KOMÜT olan, Konya Müteahhitler Birliği Derneği Başkanı Adem Bulut, oldukça güzel bir müteahhit tarifi yapıyor…
Diyor ki, Müteahhit demek, söz veren demektir.
Biz sözümüzde duran, sattığımız dairenin ardında duran müteahhitleri temsil ediyoruz.
Müteahhit kelimesi çok sevilmiyor.
Ancak geçmişte, insanları üzen, yaralayan o insanlar şimdi yok.
Onlar elendi gitti.
Bizim misyonumuz sepetteki, çürükleri ayıklarken,
Sağlam olanları daha da fazlalaştırmak.
Bu ülkeye bir çivi çakandan Allah razı olsun.
Biz bunun derdindeyiz, bunun bilincindeyiz.
Hak yemekten,
İnsanları üzmekten,
Ve incitmekten uzak duruyoruz.
*****
Emlak işinde risk bir hayli yüksek. Bu risk, konut alan içinde, konutu yapan içinde değişiklikler kendine göre önem arz ediyor.
Dövize endeksli malzeme, arsa maliyeti, binaların metre kare fiyatları, binayı yapanın yapım maliyeti ve üzerine konulan kâr üst üste eklendiğinde, çıkan rakamların yüksekliği, ev alma hayali kuranların bu fiyatlar karşısındaki çaresizliği bir araya geldiğinde, mesele içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Sonra, kolaysa ayıklayın bu pirincin taşını!
Ev satacak olanla, o evi alacak arasında ki rıza, pazarlık, anlaşma ve anlayış bazen daha başlamadan bitebiliyor.
Ev hayali kuranlar arasında, nasıl olsa bir defa alıyorum, almışken iyi bir şey alayım diye düşünenler bayağı bir fazla.
Özellikle geçtiğimiz yıl, insanlar elindeki imkanlar ölçüsünde değil, faiz indirimlerine göre evler aldılar.
Öyle ki, 3+1 yerine, ileride şu olur, bu olur, diye 4+1 ev alanlar oldu.
İnsanlar, karı-koca çalıştıklarına güvenerek, hesaplarını ona göre yaparak bu işe girdiler.
Lakin evdeki hesap çarşıya uymadı.
Eşlerden biri, hatta ikisi birden işsiz kaldılar, işlerini kaybettiler, ödeme imkanları bir anda dibe vurdu. Borçsuz harçsız ev alma imkanını ise çok az insan değerlendirdi.
*****
Geçtiğimiz yıl içinde daha başka olaylarda yaşanmıştı.
Tamda faizlerin düştüğü zamandı. Adam araştırdı, soruşturdu, kendi maddi durumuna uygun bir ev beğendi.
Aradı konu ile ilgilenen emlakçıyı, Emlakçı tamam abi dedi, fiyatta bir değişiklik yok, buyurun gelin, öğleden sonra şu saatte evi göstereyim.
Adam, karısı ve çocukları o saate doğru hazırlandılar.
Evden çıkmadan önce, adam dedi ki, ne olur ne olmaz şu emlakçıyı bir daha arayayım, biz çıkıyoruz diyeyim dedi aradı.
Emlakçı, abi dedi, iyi ki beni aradın, bende sizi arayacaktım. Ev sahibi dedi ki, faizler indi, etrafımdaki herkes satılık evlerine zam yaptı, bende 50 bin lira zam yaptım. İsterlerse evi göster.
Adam döndü karısına, sordu
Ne yapalım?
Karısı da, çocukları da olmaz böyle fırsatçılık dediler, gel biz başka bir ev araştıralım deyip, gitmekten vazgeçtiler.
*****
Madalyonun öbür tarafında müteahhit kardeşlerimiz olduğu gibi, ev sahibi kardeşlerimiz ve emlakçı kardeşlerimizde var.
Ortalık yangın yeri…
İçi yanmayan, canı acımayan bir Allah’ın kulu yok!
Bugün, kâr-zarar hesabı yapılacak gün değil!
Bugünler, karşılıklı olarak birbirimizi anlama, dinleme, yaralarımızı sarma günü…
Eninde sonunda yine birbirimizin yüzüne bakmayacak mıyız?
Büyüklerimiz, kim kimi kandırdığını düşünüyorsa kendini kandırmıştır, kim kimi aldattığını düşünüyorsa, aldanan en başta kendisidir dememişler mi?
Pandemi gibi, insan hayatında yüzlerce yılda bir rastlanan ve oldukça ağır geçen bir dönemden sonra, insanlar birbirine karşı, daha anlayışlı daha hoşgörülü davranabilmeli.
Bugünlerde en fazla ihtiyacımız olan mevzu hoşgörüden başka bir şey değil.
Üstelik bizler adı hoşgörü şehri olan bir şehirde yaşamıyor muyuz?
Bu süreçte yorulduğumuz kadar yorulduk…
Üzüldüğümüz kadar üzüldük!
İncindiğimiz kadar incindik!
Kırıldığımız kadar kırıldık!
Gelin Yunus Emre’nin sesine kulak verelim ve hep birlikte gönül huzuruna erişelim inşallah;
Biz kez gönül kırdın ise / Bu kıldığın namaz değil/ Yetmiş iki millet dahi? Elin yüzün yumaz değil”