İnsan kendi diline bu kadar kıyar mı?

Erol Sunat

Bir zamanlar Çin denizinden Adriyatik denizine kadar tek bir dil yeterdi diye anlatılırdı…

Altaylardan Tuna’ya tek bir dil geçerliydi diye gurur duyulurdu.

O dil Türkçeydi…Şimdi Türkçe, kendi öz vatanımızda konuşulan dillerin ilk sırasında olamamanın bahtsızlığını yaşıyor.

Bizim şiir gibi bir dilimiz var…Engin denizler gibi…Sazımız var, sözümüz var ruhumuza işleyen.

Ancak o güzel Türkçemiz yetmedi bize…Aralara alfabemizde olmayan W, Q, X gibi kelimeler koyduk…

Az geldi…

Sonra, her dilden kelimeler aldık, Türkçe cümlelere ekledik, anlamlarını, anlam zenginliklerini derinden yaraladık. Dilimize kıydık…Güzel Türkçemizin kalbini kırdık…

Yaptığımız hatalardan ve yanlışlardan dönmediğimiz gibi, dere tepe dümdüz gitmeye devam ettik…

Hem de hiç acımadan…

İnsan kendi diline bu kadar kıyar mı?

Üstelik, gözümüzü kırpmadan, en ufak bir endişe duymadan…

*****

Güzel Türkçemizi yabancı kelimelerle harman ettik edeli ortaya adını koyamadığımız manzaralar çıktı.

En çarpıcı örneklerden biri “Date”

Date, İngilizce bir kelime… Zaman, tarih, randevu, biriyle çıkmak, görüşmek, buluşmak anlamında…

Ne mi diyorlar?

Date’m var. Date’e gideceğim. Date’m saat on dörtte…Buluşmaya gidiyorum dense, sanki kıyamet kopacak! Ziyan zebil bir lisan oldu güzel Türkçemiz. İçine neler katılmadı ki…

Türkçeyi esaslı bir şekilde öğrenmek ve konuşmak diye dersler koyacağımız yerde, yeni dillerden dersler koyuyoruz. Sonra da Türkçeden gayrı her dili Türkçe ile karışık bir şekilde kullanmaktan kendimizi alamıyoruz.

Bizim neslin öğrenci olduğu yıllarda İngilizce, Fransızca ve Almanca vardı…Şimdi Arapça girdi işin içine…

Neresi burası?

Türkiye…

Bizim lisanımız ne?

Türkçe…

Aramız nasıl Türkçeyle?

Ne şiş yansın ne kebap mesabesinde bir şey…

*****

Türkçe tarihinin en sıkıntılı sürecinde…

Bunlar ne Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın;

“Ülkesini yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. (1930)”

Türk dili Türk milletinin, kalbidir, zihnidir. (1929)” sözlerini…

Ne de Karamanoğlu Mehmet Bey’in;

Şimden gerü hiç gimesne divanda, dergahda, bergahda ve dahi her yerde Türk dilinden özge söz söylemeye. (13 Mayıs 1277) fermanını bilmiyorlar.

Çünkü, Date’de bunlar yok!

Buluşma noktalarında Türkçe’nin kolunu kanadını budamak kolaylarına geliyor.

Kurdukları, türettikleri kelime ve cümleler, Türkçe olmadığı gibi, benzetmeye çalıştıkları dile de benzemiyor.

Türk Milletinin kalbi olan Türkçenin kalbini kırıyorlar. Hem bundan haberleri yok hem de umurlarında değil. Çünkü dilimizi bu ne yaptığını bilmeyenlerin elinden kurtaramıyoruz.

Dur diyen yok, yapma, etme diyen yok. Türkçeye el ve dil uzatıldığında diye başlayan yaptırımların acil güncellenmesi gerekiyor. Öte yandan, Türkçemizi geliştirmeye çabalamadıkları gibi, yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmaya da çalışmıyorlar.

Date’im var demelerinden belli değil mi? İşe date diye başlayanların Türkçe ile buluşması mümkün mü?

Demek istediğimiz tamda bu nokta işte…

*****

Şehirlerimiz yabancı tabela istilası altında…

Kim dur dedi?

Adam firmasına, dükkanına isim koymak için saç baş yolduran öyle isimlere meylediyor ki, küçük dilinizi yutarsınız.

Tabela istilasından önce, çocuklarımıza koyduğumuz isimlerle başlatmıştık istilayı.

Eskiden Nüfus Müdürlüklerimiz bu isim Türkçe değil, koyamazsın derlerdi.

Sözüm ona tabular yıkıldı…Aklımıza gelen hoşumuza giden hangi isim varsa koyduk…

Rafael, Michael, David, Maria, Eva gibi birçok ismi koyduk Türk çocuklarına…

Eskiler Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz derlerdi…

Ne oldu bize? Ne oldu hepimize? Ne düştü başımıza? Ya da ne geldi?

Türkçemizi koruyan o koruyucu kalkanlara ne oldu?

Güneydoğu da ki şehirlerimiz adı konmamış bir kültür ve dil istilası altında…

Kilis, Gaziantep, Urfa, Mardin, Hatay’da sokakta konuşulan dil önceliği Arapça da…

Konya gibi, Selçukluya Payitahtlık yapmış öz be öz Türk olan şehrin bazı semtlerinde Arapça Türkçeden daha revaçta…

*****

Türkçenin içine neredeyse cümle dillerden kelimeleri deyimleri boca ettik, harmanladık, harman ettik…Yetmedi…

Güzel Türkçemizi temellerinden sarstık…

Ne uğruna?

Bugün dönüşü oldukça zor bir yola girmiş durumdayız…Argo, küfür edebiyatı ve yabancı diller Türkçemizin yakasına yapışmış vaziyette… Dilimiz dokuz on şiddetinde depremlere maruz…

Kendi dilimizi tahtından indirdik, başka dillere yelken açtık.

Her defasında hiçbir şey olmaz dedik demesine de neler olmadı neler…

Yarı Türkçe yarı İngilizce, yarı Türkçe yarı Arapça, yarı Türkçe yarı Fransızca, yarı Türkçe yarı Rusça diye devam eden kelimeler deyimler ve cümleler kurulmaya, yaygınlaşmaya başladı.

Bunun adı Türkçenin canına okuma…Türkçeyi katledenlere bilerek bilmeyerek destek olma, omuz verme…Yazıklar olsun!

*****

Siz hiç İngilizlerin, Arapların bizim kelimelerimizden birini alıp da cümle kurduğunu duydunuz mu? Bizim zorumuz ne? Ne mecburiyetimiz var? Kim o kafamızı karıştıranlar?

Türkçeyi koruyanlar, koruduğunu iddia edenler neredeler? Neden bu halde Türkçemiz?

Hal böyleyken…Yeni kelime ve cümle uydurup paylaşanlara beğeni yağıyor.

Türkçeyi katledenlerin ve onları alkışlayanların mutluluktan ağızları kulaklarında…

Amma velakin;

Türkçenin kalbi kırık, Türkçe yaralı, Türkçe perişan…

Ve feryat ediyor, diyor ki; yok mu beni bir gören, yok mu beni bir duyan, yok mu beni bir koruyan, yok mu beni bir kurtaran?

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.