Başkanlık sitemi ile ilgili toplum eğilimlerini içeren yazımı okuyan bir okuyucumdan “düşüncelerini, çözüm önerilerinizi dile getirmemişsin” eleştirisi geldi. Doğrusunu söylemem gerekirse haksız da sayılmazdı; eğer, birilerini eleştiriyorsan düşüncelerinizi de ortaya koymanız gerekmektedir.
Açıkçası yazılarımda salt “evetçi” ve “hayırcı” olmak yerine ilkesel bir anlayışla hareket etmeyi daha uygun buluyorum. Elbette ki bizimde kendimize göre kafamızda bazı soru işaretleriyle birlikte bir tercih var. Tercihlerimiz, yandaşlık ve karşıtlık saplantısından uzak, sistemin neden ve sonuçlarına göre şekillenmesi eksiklerinin ortaya konulmasında daha mantıklı bir sonuca ulaştıracaktır.
Bugün yaşadığımız olumsuzlukların tamamını sisteme yüklemek çok insaflı olmamakla birlikte sistemin de toplum üzerinde etkisini yok sayamayız. Ancak, sistemin sağlıklı işlemesinde insanın rolü tartışılmayacak derecede önemlidir. Analizlerimizi, eleştirilerimizi “İnsan ve Sistem” ekseninde yapmanın daha doğru olacağını düşünüyorum. Hangi sistem olursa olsun insanı yetiştirmeden sistemi sağlıklı işletemez ve sıkıntılar her zaman devam eder. İşte asıl üzerinde durulması gereken mesele burası.
Hz. Allah(cc); “Muhakkak, Allah size emanetleri ehlinize vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder” (Nisa,4/59) buyurmaktadır.
Yüce Rabb’im bu Ayet-i Kerimede, adaletle ilgili olarak “Müslümanlar” buyurmayıp “insanlar” buyurmaktadır. Her kim olursa olsun ayırt edilmeksizin herkese adaletle hükmedilmeli, emanetler ehline verilmelidir.
Özellikle devletin işleyişinin mekanizmalarını oluşturan bürokrasi kesiminin en büyük şikayetleri “Adalet” ve “Liyakat” üzerinde yoğunlaşmaktadır. “Adalet” ve “Liyakate” dikkat edilmediği; torpil, iltimas ve tavassutun hakim olduğu ve bu durumun toplumun geneli tarafından meşru görüldüğü bir yerde sistem ne olursa olsun sonuç fazlaca değişmeyecek; toplumsal huzursuzluklar, bunalımlar yaşanacaktır.
Adaletin olmadığı yerde huzur; liyakatin olmadığı yerde düzen olmaz. Yönetim sisteminin adı ister başkanlık ister yarı başkanlık isterse partili cumhurbaşkanlığı; hatta krallık, padişahlık olsun çokta fark etmez.
Ülkemizin yaşadığı son dört yıl özellikle “15 Temmuz” sonrası kurumların dengesinin bozulması, sistemin defolarını da ortaya çıkarmıştır. Hepimiz kabul etmeliyiz ki, bir “fetret” döneminden geçmekteyiz. Yanında veya karşısında olsak da yeni bir sistem değişikliği zorunlu hale gelmiştir.
Açıkça, sistem değişikliğine ihtiyaç olmakla birlikte yeterli olmadığını; devletin kurumlarının özellikle de “Eğitim Sisteminin” Milli Eğitimin amaçları doğrultusunda yeniden dizayn edilmesi; “Adalet Sisteminin”, hiçbir etki altında kalmadan cumhurbaşkanında hesap verebileceği güçlü bir yapıya kavuşturulmasının gerekliliğine inanıyorum. Her kim olursa olsun adalet önünde hesap verebilmeli; başkan bile olsa her istediğini yapabilir olmamalıdır.
Yeni sitemin olumlu ve olumsuz yanlarını tam olarak ortaya koyabilmek için Anayasa değişikliğinden sonra ki sürecin görülmesinin gerekliliğine inanıyorum. Genel görüntüsüyle parlamentoda halkın temsilinin yüksek oranda gerçekleşebileceğini düşünmekle birlikte baraj siteminin ne olacağını da görmemiz gerekmektedir. Baraj ne kadar düşük olursa halkın temsilinin daha yüksek olacağını; partilerin etkililiği azalacak buna mukabil milletvekillerinin etkililiğinin artacağını, öngörmekteyim.
Detaylar ortaya çıktıkça ileride ki değerlendirmelerimiz daha net olacaktır. Sistem üzerinden ülkenin bölünebileceği yorumlarına katılmıyorum. Önceki yazımda değindiğim gibi sistemin “Halifelikle” ilişkilendirilmesini sistem tartışmalarının kendi mecrasından çıkarılması olarak, görüyorum. Yüce Rabb’im, ülkemiz ve insanımız için hangisi hayırlıysa onu nasip etsin; bundan daha güzel bir temenni olabilir mi?