Sosyal medya 1993 yılında internetin dünyada insanlık hayatına girmesiyle başladı.
İnternet, İslam’ın 15. Yüzyılında (M 21. Yüzyıl) yapılan en büyük keşif ve icattır. İnternet bundan 100 yıl önce yaşayanlar için mükemmel bir mucizedir. Zamanımızda yaşayanlar için büyük bir buluş olan internet 1500 yıl ve daha önceleri yaşayan on binlerce peygamber için ise basit ve sıradan bir olaydır.
Mesela 1500 yıl önce yaşayan son peygamber hazreti Muhammed Mustafa efendimiz aleyhisselam henüz insanlığın adını bile telaffuz etmediği bedenen ışınlanmanın bir örneği olan miraç dönüşü kendisine inanmayan kâfirlere Kudüs’ten görüntüler izleterek bunu göstermişti. 2500 yıl önce ise hazret-i Süleyman aleyhisselam yemenden ilk mekân naklini gerçekleştirerek daha dünyanın tanışmadığı keşfini yapmıştı.
İnsanlık adına çalışan bilim; henüz binlerce yıl önce Hz. Yunusun A.S. denizde yaşayan bir memelinin midesinde nasıl günlerce yaşadığına akıl erdirebilmiş değildir, zaten mucizeler akılla çözümlenen bir şey değildir, ancak bu tür olaylar bazı keşiflerle açıklandığında Müslümanların afallamaması gerektiğini ilam açısından temas ettik.
İnternet de kendi içinde müthiş bir hızla gelişiyor; bunun nasıl olduğunu herkes görerek izliyor. Burada sosyal bakımdan nasıl geliştiğinin en canlı örneğini hatırlatarak sadede dönelim: 1993 yılından sonra yaygınlaşan internette ilk yıllar hatta daha beş yıl öncesine kadar forumlar modaydı, şimdi milyonlarca, yüz binlerce müdavimi bulunan bu paylaşım siteleri bu günlerde birer dev üye mezarlığına dönüşmüş durumdadır.
Şimdi gelelim bu gün bütün internet kullanıcılarının hesap açtığı facebook, x ve benzeri sosyal medya ağlarının nasıl kullanılması gerektiğine.
Bizim burada üzerinde duracağımız konu sosyal medyayı günlük kişisel ve ailevi çevresi arasında ve ya arkadaşları arasında resim, video vb. makul ve mantıklı abartısız ve çevreye zararsız paylaşımlar yapmakla alakalı değildir. Bunlar gayet normal bir haberleşme türü olup en geniş anlamda da bir kültürel bilgi ve belge alışverişidir. Bu bakımdan internet kendini ifade yönünden hem ucuz hem masrafsız hem de yaygın bir yayın organıdır.
“Sosyal medyayı kullanan insanların büyük bir çoğunluğu gençlerdir” sözü yerini, herkesin avucunda yerini alan büyülü alet genç yaşlı bütün insanları etkisi altına almıştır, sözüne bırakmış haldedir. Bu konuda dünya standartlarını yakaladığımız hatta geçtiğimiz söylenebilir. Tüm dünyada internet kullanıcıları çeşitli kategorilere ayrılmaktadır bunları şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Eğlence 2- Ticaret 3- Siyaset 4- Din 5- Bilim
Eğlence, ticaret ve bilim dallarında büyük sektörler oluşmuş ve diyebiliriz ki bu üç dalda herkes kendince, kendisine ve insanlığa hizmette bulunmaktadır. İsteyen alacağını almakta, satacağını satmakta, yazacağını yazmakta, izleyeceğini izlemekte ve kimse kimseye hakaret etmeden kendi şeridinde yürüyüp gitmektedir. Eğlence sektörü; daralanlara bir tebessüm imkânı vererek, ticaret sektörü; ihtiyaçları eve kadar en ucuza getirerek, bilim sektörü de her dalda isteyenleri aydınlatarak büyük hizmetler görmektedirler.
Serbestliğin her dalda en sonuna kadar rahatça kullanılmaya devam edildiği internet artık yavaş yavaş yasalarla tanışmaya, Sanal Dünya denilen bu ortamın verdiği ateşin artık gerçek âleme de sıçramaya başlamasıyla bu meydanında sınırları çizilmeye başlanmıştır.
Ne yazıktır ki yukarıdaki alanlardan ikisi olan siyaset ve din insanların birbirini yiyip yuduğu, kırıp geçirdiği iki kategoridir.
Siyaset ile dinin ayrı şeyler olduğunu kabul edemeyiz ama şunu kesinlikle ifade ederiz ki; din bir bütün, siyaset onun bir dalıdır, nitekim halkı, devleti, dünyayı idare etmek demek olan siyaset Allah’ın biz kullarına yöntemlerini bildirdiği bir konudur. Burada sözü edilen siyaset bizim anladığımız parti siyasetiyle beraber İslam’ı insanlığa tebliğ ederken uygulanacak siyaset ve İslam’ı kabul edenlere tatbik edilecek evrensel politikadır.
İşte şimdi, İslam’ın bilmeyenlere duyurulması ve Müslümanların aydınlatılması adına bir hesabıı olan internet kullanıcısı ve sosyal medya üyesi gençlerle sohbete geçebiliriz.
“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat 13)
Tüm evrenin yaratıcısı olan rabbimiz bu ayetinde bütün insanlara hitap ediyor. Irkların, etnik köklerin ve sülalelerin ancak daha rahat tanışmamız için bir aracı olduğunu beyan ediyor. İşte internet ortamı tüm insanlığın bu tanışmadan pay alabileceği bir ortamdır üstelik dil bilme sorunu bile aşılmış, anında bütün dillerin çevrilerek her dil ve renkten insanla ikili ve çoklu konuşmaya geçilebilecek bir meydan olarak emrimizdedir.
Bugün üye sayısı milyarları geçen Sosyal Medyanın sahiplerinin sahipleri tarafından bir istihbarat ağı ve büyük bir anket motoru olduğunu unutmadan buna rağmen İslami tebliğ için en iyi kullanım şeklini bilmemiz gerekir.
Dünya üzerinde yaşayan insanlar hiçbir zaman tek kutuplu olmamıştır onlar daima iki kutupludurlar, oluşturdukları toplumlar, devletler ve kavimlerde hep çift kutupludur. Zira yeryüzündeki insanlar Allaha ve onun elçilerine ya inanacaklar ya da inanmayacaklardır. İnananların görevi sadece duyurmaktır, inanıp inanmamak muhatabın bileceği iştir, Allah nasip ettiyse inanacak aksi halde inanmayacaktır.
Peygamberimiz aleyhisselamın ifadesiyle “hızlanan ve yakınlaşan” şu internet asrında insanlar dünyanın dört köşesine ruh maal’cesed saatlerle ifade edilen bir kısa zamanda erişebilmekte, hem sesli hem görüntülü iletişim araçlarıyla da canlı olarak istediği yere ve kişiye saniyede ulaşıp hitap edebilmektedir.
İşte bu yenidünyamızda sosyal gerginliklere sebep olmamak ölçü olmalıdır. Hatta var olan gerginlikleri ortadan kaldırmak için yapabileceklerimiz çoktur.
Arkadaşlarımızı tuttuğu partiye, guruba, cemaate ve takıma göre önyargıyla değerlendirmemeliyiz. Böyle bir değerlendirme herkesi kendin gibi düşünmeye ve hareket etmeye mecbur hissetmek demektir.
Herkesi olduğu gibi kabul etmeliyiz. Aksi halde onların da kendimiz dibi olmasına zorluyoruz manası çıkar. Olduğu gibi kabul demek bizden farklı düşünen, giyinen, yiyen – içen ve yazan – çizen insanlara tahammül etmek demektir.
Tahammül etmek demek hazımsızlıklara veda edip farklılıkları bir nimet sayarak varlıklarından yararlanma yoluna gitmek demektir.
Kendimiz gibi düşünmeyenleri dışlarsak konuşacak ve sohbet edecek kimse bulamama riski vardır. Her görüşten kişilerle beraber olmak ise doğruların anlaşılmasına ve ortaya çıkmasına yardımcı olabilir.
İslamiyet’in “dinde zorlama yoktur” düsturunu baş tacı etmemiz gerekir. Osmanlı devlet-i Aliyyesi altı yüz yıl her dinden ve ırktan milletleri bir arada tutmayı bu düstura borçludur.
Osmanlı devleti daha da ilginci bu milletleri ve din mensuplarını aynı mahallede yaşayacak hoşgörü iklimini de vatandaşına sağlamıştır. Yüz yıl önceki Sille’yi, Konya’yı, Kayseri’yi, Karaman’ı ve tüm Osmanlı topraklarını taradığımızda Ermeni, Rum, Hristiyan, Yahudi, Yezidi, Süryani, Yunan, Sırp ve benzeri inanç ve etnisite eğilimlerinin nasıl bir arada yaşadıklarını görürüz.
Şimdi durum çok daha kolay, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının yüzde 99’u Müslüman olarak çok daha huzurlu ve ileri hedeflere kilitlenmiş bir toplum olarak yaşamamızın önünde hiçbir engel yoktur.
Toplumsal huzuru dinamitleyebilecek tek güç birbirimizin kutsallarına hakaret etmek ve sövmektir. O halde farklı düşünüyor, benim gibi anlamıyor, bizim gibi aynı kişiyi sevemiyor gibi basit gerekçelerle huzurumuzu bozmaya gerek yoktur.
Bizim gibi inanmasa da, yaşamasa da, aynı sevinç ve kederleri paylaşmasa da beraber ve aynı ülkede yaşadığımız insanların sevdiklerine asla sövmemeli. Böyle bir tutum Allah cc tarafından çok haklı gerekçelerle kesinlikle yasaklanmaktadır:
“Onların, Allah’ı bırakıp tapındıklarına sövmeyin, sonra onlar da haddi aşarak, bilgisizce Allah’a söverler. Böylece her ümmete yaptıklarını süslü gösterdik. Sonra dönüşleri ancak Rablerinedir. O, yapmakta olduklarını kendilerine bildirecektir” (En’am 108)
Cumhuriyetler toplumsal bir sözleşme olarak yüce peygamberimizin Medine’ye hicretlerinde akdettikleri ve her dini ve her etnisiteyi kapsayan “Medine Sözleşmesi” gibidir. Herkes diğerlerinin hukukuna riayet etmek zorundadır ve asla ilk sözleşmeyi bozanın Müslümanlar olmamasının esas olduğuna inanırız.
Sosyal medya kullanımında çok önemli bir nokta da karşımızdakine saygılı olmak, hakaret etmemek, küçük düşürücü laflardan uzak durmaktır.
Muhataba yobaz demek yerine o yobazı aydınlatmak için bu ortamı bir fırsata dönüştürmemiz gerekir.
Her görüşte insanlar arasında mutlaka yobaz da bulunur. Ama yobaza yobaz demekle onu iyice batağa sürüklemiş oluruz, onu yepenneye yepenneye doğruya getirmemiz gerekir ya da o yolda çaba harcamamız.
“İyilikle kötülük bir olmaz. Kötülüğü en güzel bir şekilde sav. Bir de bakarsın ki, seninle arasında düşmanlık bulunan kimse sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet 34)
Hayırlı bayramlar dilerim.