Yazdıklarımın çok müşterisi olmadığını biliyorum. Bu konuların okuyucusunun az olduğunun da farkındayım. Ancak her ağzını açanın anlaşılmak istediğini, aynı zamanda aslında her insanın çevresinde olup bitenleri, nesneleri ve olayları anlamak ve anlamlandırmak için uğraştıklarını da biliyorum. Bu durumda anlamak ve anlaşılmak aslında çok öncelikli ve önemli konulardır. Bu sebeple biz elimizdekileri paylaşalım da müşterisi olup olmadığı sonraki sorunlardan biridir.
İnsanoğlu anlama ve anlamlandırmaya anne karnında başlayan bir varlıktır. Biz de bu önemli faaliyeti kendi çapımızda değerlendirmeye çalışıyoruz. Bir bebek doğumundan sonra hızlı bir şekilde çevresinde olup bitenleri anlamaya çalışır. Önce annesini ve ailesini sonra yakın çevresindeki insanları tanımaya başlar. Sonra yakın çevresindeki nesneleri ve olayları anlamaya çalışır.
Arkasından çevresindeki insanların yüzlerini ve ifadelerini anlamaya ve anlamlandırmaya başlar. Ancak bu çevre tanıma ve anlama gayreti o kadar hızlı ilerler ki bir süre sonra bebek kendini bir aynada ya da şimdilerde bir cep telefonunda gördüğünde tamamen yabancı bir kişiyle karşılaştığı için şaşar kalır. İnsan bundan sonra da kendini fiziken tanısa da bir ömür boyu kendiyle tanışmaya devam edecektir.
Birçok insan maalesef kendini tanıma konusunda meraklı olmayacaktır. Yine birçoğu kendini henüz tam tanımadan ebedi yurduna göçüp gidecektir. Bunun asıl sebebi bu konuda bir metot takip edilmemesidir. Bize ailemizden başlayarak herkes insanları ve olayları tanımamızın yollarını anlattılar durdular. Ama kişinin kendini tanıması en azından kendini kullanma kılavuzu edinmemesi ne kadar büyük bir eksikliktir. Artık olgunluk çağına geldiği halde kendine dokunan yiyecekleri bile bilmeyen bir adamın durumu oldukça gariptir. Kendini tanıma konusu belki de başka bir yazının konusu olduğu için anlama ve anlamlandırma konusuna dönelim.
Anlama ve anlamlandırma konusu her insanın ömür boyu süren işlerinin en önemlilerindendir. Bu çalışma her şeyden önce metot üzere yola devam etmemizi gerektirir. Ardından anlama ve anlamlandırma özel bir dikkati gerektirir. Bıkıp usanmadan gözlemler yapmayı gerektirir. Ciddi bir sabır gerektirir. Uzun yıllar boyu sürekli kendimizi geliştirmeyi ve dönüştürmeyi ve yeni anlamlar eklemeyi gerektirir. Hakikatin hatrı için bildiğimiz her şeyi nereden bildiğimizi sorgulayabilecek kadar analitik düşünmeyi ister. Yanlışta ısrarcı olmamayı ister. En derine kazmayı ister. Efradını camii, ağyarını mani bir tanım, gerekli tüm bileşenleri ve hariçte kalanları tam belirlemek ister. Şimdi hasbel kader bir genç okur “bunlar bizim ne işimize yarayacak, para mı kazandıracak” diyecek olursa: “kavramsal düşünmek belki para kazandırmaz ama lüzumsuz masraflardan kurtarır” cevabını verebilirim.
İnsanın anlam arayışı kimlik, kişilik özelliklerinden bağımsız olarak herkes için çalışır. Yani aklım var diyen herkes bir anlamın peşine düşmüştür. En güzel örneklerinden birini Hz. Muhammed (sav) de şu cümleyle görebiliriz. “Yarabbi erinal eşyae kemahi” diye dua eden peygamber aslında ( “Yarabbi beni eşyanın hakikatine erdir “ ) anlamına gelen bir cümle mi söylemiştir? Yoksa çok daha derin anlamları mı var? üzerinde düşünmemiz gerekmektedir. Bir peygamberin böyle dua etmesi sizce ne anlama gelir? Kalbin tatmin bulması desem yeterli olur mu?