Bizim öğrencilik yıllarımızda münazaralar olurdu. Münazara deyip geçmeyin; konu hakkında etraflıca bilgi edinme, tez ve antitez oluşturma, dil kullanma yeteneğini- jest-mimik-vücut dili kullanmayı geliştirme (tabii o zamanlar vücut dilini pek de bilmezdik), savunmada inandırıcı olma, önce dinlemek gerektiğini öğrenme, empati yapma, fikre saygı duyulması gerektiğini anlama, yenilsen de karşı ekibi tebrik edebilme hoşgörüsü gibi çok konuda katkı sağlardı kuşkusuz. Tartışma “bir konu üzerinde birbirine karşıt düşünceleri karşılıklı savunma” olarak tanımlanıyor Türk Dil Kurumu sözlüğüne göre. Aynı sözlük ikinci anlam olarak, “Karşılıklı ağır sözler söyleyerek yapılan çekişme, atışma, ağız dalaşı, dil dalaşı, dil kavgası, ağız kavgası, münakaşa” tanımını da vermiş herhalde günümüzdeki tartışmalara bakarak ya da tartışanlar ikinci anlamı daha da çok sevmiş. “Barışmasını bilmiyorsan kavga etmeyeceksin” rahmetli Demirel’in güzel sözlerinden biri.
İlber Oltaylı, rahmetli Hasan Celâl Güzel’in ardından yazdığı yazıda üniversite yıllarında Behice Boran’lı, Şemsi Kuseyri’li, Fahir Armaoğlu’lu NATO konulu tartışmaları nasıl olaysız organize ettiğini yazmış. Siyaset yıllarında Uluç Gürkan ile Hasan Celâl Güzel’in; Murat Karayalçın ile değerli hemşehrimiz Mehmet Keçeciler’in bir araya gelip zor günlerde aştıkları tünellerden söz etmiş. Karşıt fikirli insanların bir araya gelip uzlaşmaları ne güzel. Tartışmalarda birbirinin fikrinden bir şey alma, bitmeyen münakaşalardan doğrular çıkarabilme ne önemli bir kazanç. İnsanlar konuşa konuşa anlaşacak ama yılanı deliğinden çıkaran tatlı dil bile bazen karşınızdakinin öfke kontrolünü sağlayamıyor ve maalesef zaten az olan tartışma kültüründen hepten uzaklaşıyoruz. Siyaseti geçtim, asgari müşterekleri huzurlu ve sağlıklı ortamda yaşamak olan site komşuları; asgari müşterekleri kazasız belasız araç kullanmak olan trafikteki sürücülerin bile kaba kuvvete dönüşmeden uzlaşmaları giderek zorlaşıyor. Kavgalar nedeniyle insanların en mutlu günlerinde düğünler yarıda kalıyor, yaralananlar oluyor; taksici müşteri dövüyor, tam Uber mi taksici mi tartışması başlamışken tartışma uber sürücüsünün de müşteri dövmesiyle beraberlikle sonlanıyor; trafikte en nazik şekilde uyardığınız adamın veya kadının küfürü, (çok üzgünüm ama bu konuda kadınlar en azından büyük illerde klakson çalma, el kol işaretleri çekme hatta küfür konusunda hiç de erkeklerden geri kalmıyor) el kol hareketi, karşılık verirseniz sopalı, silahlı darp girişimleri artık normal, rutin, yaralanma veya ölüm yoksa üçüncü sayfaya bile giremeyecek kadar basit olaylar. Televizyonlardan eksik olmayan sözüm ona açık oturumlar, tartışma programları genelde zaten herkesin karşı tarafı dinlemeden kendi fikrini empoze etmeye çalıştıkları monologlar. Sesini en çok yükseltenin kazanmış olduğunu zannettiği ve reytingi arttığı için programlara daha çok çağrıldığı adeta arenalar.
Biz toplum olarak tartışma ve uzlaşma ortamından giderek uzaklaşıyoruz maalesef. Tartışma kültüründen geçtim artık konuşabilme kültürümüz bile yok oluyor. Öfke toplumundan giderek uzaklaşmak zorundayız hızlı bir biçimde. Birbirimizi sevmeyi, hoş görmeyi, dinlemeyi nasıl yeniden gündemimize alırız bilemiyorum ancak almak zorundayız. Eğitimle mi, kamu spotlarıyla mı, büyüklerimizin bir araya gelip muhabbet tohumları saçmasıyla mı hepsiyle mi olacak bilmem ancak sevgi ve hoşgörü toplumu olmayı bir an önce başarmak zorundayız. Saygıyla.