İnsanlığın umudu

Yusuf Alpaslan Özdemir

Birçok insan eminim ki dünyamızın yakın zaman önceki halini özlüyor. Önce salgın, ardından Rus-Ukrayna savaşı ve her daim özellikle Müslümanlara yapılan zulüm ve baskılar. Toplum olarak aynı anda farklı ruh hallerinde ters istikametlerde değişim ve dönüşümler yaşıyoruz.

Önümüze boca edilen şeyler de âdemoğlunun dengesini tarumar ediyor; Kıyamet alâmetlerini haber veren “Kimse neden öldüğünü bil(e)meyecek, neden öldürdüğünün farkında olmayacak” sözünün delili akıl almaz cinayetler, aile içi katliamlar, intihar vakaları… Bu hazin olaylara vesile olanların diploması var ya da yok, zengin ya da fakir olması hiçbir şey değiştirmiyor. Düştükleri girdaptan çıkamayıp ömür çürütenler ve yaşadıklarının üstesinden gelemeyenler. Bir neden de yalnızlık. Artık kalabalık aileler, yüz yüze buluşmalar ve muhabbetler, hayata anlam katan meşgaleler aramızda barın(a)mıyor. Belki bu cinayetlerin müsebbiblerinin etrafında konuşabilecekleri, dertlerini paylaşabilecekleri birileri olsa ferahlığa kavuşacaklar, iki dünyalarını da mahvetmeyecekler. Yazık ki artık etrafımızda ya da içimizde birilerini iste(ye)miyoruz, birbirimizin yüzüne bakmıyoruz, sahte maskelere bürünmüş vaziyette yaşıyoruz, daha doğrusu yaşadığımızı sanıyoruz.

&&&

Tam teşekküllü ve topyekün kalkınmanın ancak ve ancak Batı yolunda olacağı inancını aralıklarla sorgulasak da, eskisi kadar güçlü savunmasak da yol kazalarımız devam ediyor.

Modernleşme maceramızı hatırlayalım. Gerileyen ve dağılma sürecine giren Osmanlı İmparatorluğu kötü gidişi durdurmak için Batı tandanslı çarelere başvurmaya başladı. Halbuki asırlarca dogmatik modernleşme ve mutluluk yolunun ekonomik ve teknolojik kalkınmadan geçtiğini düşünen ve buna iman eden Batılı kafalar olan bitenin muhasebesini yapmaya başladı, bizse tam teşekküllü bir şekilde bağlandık Batı medeniyetine ve kültürüne. Aramızdan dengeyi tutturmuş birkaç aydın çıkmadı değil; medeni ve ideal yaşamın ekonomik kalkınmada değil, ahlâkta aranması gerektiğini savunan bir avuç insan, ama seslerini duyuramadılar ya da anlamak, sorgulamak insanımızın işine gelmedi, akıllarına yatmadı. Günümüz dünyasında nasıl ki teknolojiyi araç olmaktan çıkarıp amaca dönüştürdüysek, Batının her şeyini sorgulamadan bünyemize kattık, katmaya devam ediyoruz. Bizi biz yapan ve ayakta tutan aile kurumumuz, insanlara yalnız ve yalnız Allah rızası için yol gösteren, insanların kendilerine inanıp güvendiği ulemamız ve eğitim kurumlarımız, ‘yandaki esnaf arkadaşım daha siftah yapmadı, oradan alın’ şeklinde vücut bulan esnaf ahlâkımız, içten ve derinlikli ticari ilişkilerimiz ve daha birçok şey bozulmaya, ve dahi yıkılmaya başladı. Son darbeyi teknolojiden yedik, bu süreç devam ediyor. Bahsinin geçmesi dahi büyük olaylara sebep olabilecek nâmahrem tutum ve davranışlar, saygısızlık, her şeyin neticesini ve sürecini maddeye bağlama algısı artık bünyemize yerleşti, söküp atmayı aklımızdan bile geçir(e)miyoruz. Hiç ölmeyecekmiş gibi, ayrıcalıklıymış gibi yaşayan narsist zombiler dolaşıyor aramızda. Her şey hemen sıkıyor, her şeyden hevesimizi çabucak alıveriyoruz, ruhumuzdaki boşluğu kapatmak mümkün olmuyor.

İstenmeyen durumlar bizatihî aile kurumunda da yaşanır oldu. Bolluk ve sınırsız bir hürriyet içinde yetiştirdiğimiz can parçamız evlatlarımız yalnızca kendini düşünen, ego patlamalarından kafasını kaldıramayan bireylere dönüştü. İlk darbeyi de kendilerini yetiştiren anne babalarına vurdular, etrafımız ailevi ilişkiler konusunda sitem ve şikâyetlerle kuşatılmış durumda. Çocuk ve gençler anne babaya da, çevresine de kulak asmıyor, hatta anne babalarını adlî makamlara şikâyet edip ebeveynlerinin ceza almalarına neden oluyorlar.

Atalarımızdan bizlere miras kanaatkârlık, saygı, sevgi gibi erdemler içine düştüğümüz bu keşmekeş ve şaşkınlıktan kurtulmanın reçetesi.

Müslüman ümitvâr olur, çalışır çabalar. Biz Türkler Peygamber Efendimizin övgüsüne mazhar olmuş asil bir milletiz. Dil, din, ırk ayrımı gözetmeksizin her çeşit millet Türkün güvenilir kanatları altında asırlarca huzur içinde yaşadı. Dünyanın şu anki ahvâline baktığımızda o geçmiş saadet dolu yılların özlendiğini, bunun dünyanın dört köşesinde sürekli dillendirildiğini görüyoruz.

Dünyanın bize ihtiyacı var; mazlumların, ezilenlerin, inanılmaz acılar içinde inim inim inim inleyen çaresizlerin, hiçbir şeyden habersiz masum ve günahsız körpe fidanların bize ihtiyacı var. Hâl böyleyken silkinelim, kendimize gelelim, yaşayalım ve yaşatalım

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.