Kemal Bey’in her gün çam devirmesi, hayatımızın bir parçası haline geldi. Antalya’da yaptığı konuşmadan bir parçayı size aktarayım. Kemal Bey’in dünyasında haftanın konusu, MİT teşkilatının CHP’ye sabotaj yaptığı iddiası olunca bakın ne demiş:
Elbette hepimizin dikkatli olması gerekiyor. Ama öyle bir noktaya geldik ki MİT'in içerisindeki bir grup AKP'ye hizmet ediyor. Almanya istihbarat örgütü Gestapo'nun özelliği istihbaratı devlete değil hükümete vermiş olmasıydı. Hükümet derken o dönem iktidarda olan partiye hizmet etmesidir. Eğer devletin bir kurumu bir partiye hizmet eder konuma gelirse bu doğru olmaz… Ben devleti ondan iyi tanırım. O devleti bilmez, tanımaz. Ayakları yere basmaz. Ne söylediğini bilmez. Gerçekten de üzülerek söylüyorum; ama karikatür gibi adam. Ne söyleyeyim. Siz devleti nasıl bilmez, tanımazsınız...
Demek ki; devlet hükümet değilmiş. Kafanız karışmış olabilir. Gelin size 1991 yılında yaşanmış bir olayı anlatayım. Anayasa hukuku dersindeyiz. Kürsüde Prof. Dr. Coşkun SAN (duymamış olabilirsiniz, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesidir, bir yıl süre ile fakültemizde görev almıştı). O gün derste “iktidarın rutinleşmesi” kavramını anlatıyor. Hayatımda ilk kez duyduğum bir kavram. Dikkatlice dinliyorum. Hoca başlıyor anlatmaya:
Her siyasi parti iktidara gelmeyi hedefler. Bu hedefe ulaşmak için de sayısal çoğunluğa ulaşması gerekir. Sayısal çoğunluğa ulaşmak için seçmenin sizin neler yapmayı vaat ettiğinizi bilmesi gerekir; buna parti programı diyoruz. Parti programını ortaya koyarsınız. Bu programa aykırı olmayacak şekilde; mitinglerde, basına verdiğiniz beyanlarda iktidar partisinin eksiklerini ve yanlışlarını ortaya dökerken bolca vaatte bulunursunuz. Seçmenin ekonomik beklentileri önceliklidir. Ardından sosyal – siyasal beklentiler gelir. Bazen vaat ettiklerinize siz bile şaşarsınız. Seçmen de size inanırsa, buyurun iktidardasınız. Sakın çok sevinmeyin. Karşınıza devletin imkanları, daha doğru tabir ile imkansızlıkları çıkar. Buna çözüm bulmanın yollarını ararken de “OLMAZ” diyen bürokratlar ordusu sarar etrafınızı. Artık siz de “rutinleşme” sürecine girersiniz. Eliniz, kolunuz bağlanır. Başlarsınız mücadeleye, beş yıl geçer gider ve siz de iktidarla vedalaşırsınız. Ha belki güç kaybetmiş halinizle koalisyonda bir dönem daha iktidara ortak olursunuz. Yavaş da olsa erir gider oy miktarınız, bir de bakarsınız muhalaefettesinizdir en iyi ihtimalle… (ders notlarından alıntıdır)
Ne de güzel özetlemişti hocamız Türkiye’de iktidarın elden ele değişmesini. DEMİREL’in bilmem kaç kere gidip gelmesini. ERBAKAN Hoca’nın, Karaoğlan ECEVİT’in, Başbuğ TÜRKEŞ’in bunca yıl nelerle uğraştıklarını.
İşte bu kavram Recep Tayyip ERDOĞAN’ın karşısına dikilen “iktidar olabilirsin ama muktedir olamazsın duvarı”nın adıdır. Bu duvar AK Parti iktidarında yıkılmıştır. Bugün için kalıntıları olsa da ortadan tamamen kaldırılıp tarih olması yakındır. Milletin iradesinin sadece sandığa değil devletin tüm hücrelerine işlemesinin yolu açılmıştır. Bu yolu açan bir siyasi parti genel başkanına da milletimiz “LİDER” sıfatını vermiştir.
Demek ki neymiş KILIÇDAROĞLU? Senin o görev aldığın devlet geçmişte kaldı. Geçmişe özlemini anlıyorum ve bu yüzden “irticacı” olduğunu iddia ediyorum. Senin de bürokrat kimliğin ile bir parçası olduğun o duvar yıkıldı. Senin başkanı olduğun parti ana muhalefet partisi ve iktidarı devralma ihtimali olan bir partinin başındasın. Ama senin, seçmeninin iradesini iktidara yansıtma gibi bir hayalin bile yok, olamaz çünkü sen devlet ve hükümetin aynı olmadığı yıllardan kalma “İRTİCACI BÜROKRAT KILIÇDAROĞLU”sun.
Not: Anayasa hukuku ders notlarında geçen “baskı ve çıkar grupları” kavramını da yakında CEMAAT – PARALEL YAPI örneği ile anlatacağım. İlgilenenlere.