İŞ, AŞ VE TAŞ HİKÂYESİ!

Erol Sunat

Uzun uzun zaman önce, bir şehirde işin ve gücün sahibi olduğunu düşünenler, Karun misali zengin olmuşlar, köşklerde, konaklarda oturmaya başlamışlar.  Böyle olunca da, ahaliye tepelerden bakar onları karıncalar misali görürlermiş. Bunun sonucunda da, havalara girmiş, ayakları yere basmaz, sözleri şehre sığmaz olmuş.

Memleketin ileri gelenlerinden sözü geçen bir Bey, bu insanları yanına toplamış, demiş ki…

Taşın altına elinizi koyacaksınız!

İnsanları üzmeyeceksiniz!

Yormayacaksınız!

Aşsız ekmeksiz bırakmayacaksınız!

Varın gidin şehrinize, duyurun işi olmayan, aşı olmayan insanlara. O insanlarda evlerine ekmek götürsün, evlerinde aş pişsin, çoluk-çocukları bizi de unutmayıp, sevabına bir dua ediversinler!

Şehrin iş ve güç sahipleri, saygı duydukları, çekindikleri ve Allah’tan daha çok korktukları bu Bey’e, hiç itiraz etmeden, emriniz başımız üstüne demişler ve eklemişler;

Saygıdeğer beyimiz, biz şehrimize varır varmaz duyacaksınız ki!

Değil elimizi taşın altına, gövdemizi koyacağız yemin olsun!

Şehre geldiklerinde içlerinden en sözü geçenin konağında toplanmışlar.

Demişler ki, biz sen ne dersen onu yaparız. Birçoğumuzu sen adam ettin, sen zengin ettin. Büyüğümüze söz verdik, galiba azıcık kantarın topuzunu kaçırdık, taşın altına gövdemizi filan da koyacağız dedik amma, ne yapsak bilemedik!

Sözü geçen adam; Üzülmeyin demiş, önce bir tellal çıkartalım.

Ahali, bizlerin ne kadar cömert, ne kadar yardımsever, ne kadar ahaliyi düşünen kişiler olduğumuza tam anlamıyla inansın.

Sonra bir tellal daha çıkartalım, iş ve aşının derdinde olanları çağıralım. Onlar gelmeden, işin geçerini bir tespit edelim.

Herkese iş ve aş veriyormuş, bu kapılardan hiç kimse boş dönmeyecekmiş gibi görüntü verelim, sonra aralarında bir eleme yapalım.

Bu arada bir taşla birkaç kuş vurmak çok daha önemli…

Biz bu işleri yaparken, mevcut çalışanlara da gözdağı olmalı. Deyin ki, ne kadar çalışmış olursanız olun, yeriniz de, işiniz de garanti değil. Hatta, ibreti alem için bazılarını koyun kapının önüne!

Ekmeği veren kim? İşimin, gücümün malımın ortağı mısın?  Gibi kelamlar etmeyin. Geçmişte böyle diyenler oldu, ellerine hiçbir şey geçmediği gibi, büyüklerimizin gözünden düştüler.

Neden, niçin diyen, karşınıza dikilen, meydan okuyan varsın olsun, kızmak yok, sinirlenmek yok, yüzünüzü ekşitmek yok, geçmiş çalışmaları için teşekkür edin, bu teşekkürü herkesin içinde yaptıktan sonra, kapıya kadar da uğurlayın, uğurlatın!

Benim hiç kimseyi işinden aşından etmeye niyetim yoktu. Arkadaşınız kabul etmedi. Haksızsam haksızsın deyin kapatın mevzuyu. Kimse sizden şüphe etmesin, bilakis haklı görsün. 

Şehrin ileri gelen zenginleri sıraya girmişler, bu sözleri söyleyen adamın elini öpmek için.

Onlar böyle konuşurlarken, onlara görünmeden dinleyen biri de, ne denildi, ne konuşulduysa kelimesi kelimesine kaydetmiş bu konuşulanları…

Uzatmayalım. Tellallar çıkmış şehrin içine demişler ki,

Ey Ahali! Duyduk duymadık demeyin, bundan gayrı şehrimizin ileri gelenleri, önde gidenleri, ellerini taşın altına koyma kararı almışlardır! Hiç kimseyi aşsız ekmeksiz bırakmayacağız diye kavli karar eylemişlerdir. Bundan böyle işinizde hazır, aşınız da. İşim yok diyen, aşım yok diyen, yarına kadar  müracaat eyleye diye vurmuşlar davulun gözüne gözüne…

Ahali, hay maşşallah demiş. Meğer bizim ne cömert ne sahavetli iş-güç sahiplerimiz varmış. Biz onların değerini şimdi daha iyi anladık!

Demek ellerini taşın altına koyacaklar ha!

Allah cümlesinden razı olsun!

Bugün içimiz rahatladı, diye hayır dua etmişler.

Oysa, bu sonradan olma, sonradan görme zenginler, rızkı Allah’ın verdiğini unutmuşlar, demişler ki, biz olmazsak bu şehir açlıktan kırılır, kimse ne iş bulur ne de aş. Madem ki, insanların ekmeğini biz veriyoruz, o zaman bu işi biraz tatlandıralım, hatta zorlaştıralım.

Ekmek aslanın ağzında diye bir hikaye uydurmuşlar. Aslanın ağzından ekmeği almak kolay mı?

Yok öyle bedavadan ekmek demişler.

Yarışacaklar. Kim daha cevval, kim daha yetenekli, kim daha dirençli göreceğiz.

Daha sonra, ekmek aslanın midesine indi deriz, hem güleriz, hem de hoşça vakit geçiririz demişler.

Demişler amma, kaydeden bu denilenleri de kaydetmiş bir kenara.

Şehrin ileri gelenleri, önde koşanları kendilerince plan program yaptıklarını düşüne dursunlar, onlara böyle bir vazife veren bir adamıyla bir name göndermiş.

O namede demiş ki, “Duydum ki, çok güzel işler kotarmışsınız, başarmışsınız. Sizlerle iftihar ettim. Size muştularım olacak. Ben gelmeden hiçbir işe başlamayasınız.”

Nameyi okuyanlar mest olmuşlar. Aman demişler beyimiz geldiğinde, göstermelik bir şeyler yapalım. Hatta az biraz mübalağa etsek de, önemli değil. O gittikten sonra bildiğimiz gibi devam ederiz diye karara varmışlar. Yerin kulağı olduğunu yine ihmal etmişler!

Sonunda beklenen gün gelmiş.

Şehrin ileri gelenleri, önde koşturanları bir heyet halinde, şehrin dışında Beylerini karşılamışlar. Elini öpmüşler, temennalarda bulunmuşlar.

Ahali meydana toplanmış, alkış-tufan gırla gidiyormuş…

Bey, atından inmiş, ahali yol açmış, Bey geçsin diye.

Bey, meydanın ortasında yüksekçe bir yere çıkmış.

Ey ahali demiş, bilir misiniz niye geldim?

Ahali içinde güngörmüş, ak saçlı, ak sakallı bir pir-i fani, gerçek neyse onu söylemeye Beyim demiş!

İhtiyar doğru söyler demiş Bey. Bugün Akkoyun, kara koyun bu meydanda belli olacak! Ahali meraklanmış.

Size iş ve aş vaadinde bulunanlar var ya, ne diyorlardı. Sizlerin nasibinde olan bizleriz. Sizin nasibinize bizleri yazan, size kol-kanat gerelim diye yazmış. Elimizi taşın altına koyacağız, hatta gövdemizi o taşın altına koymazsak adam değiliz! Pekala, ne yaptılar!

Kalabalıktan biri çıkmış demiş ki!

Tellal çıkardılar, yapacaklarmış Beyim. Allah onlardan razı olsun, iş de vereceklermiş, aş da…

Bey gürlemiş;

Biz onlara, ekmek aslanın ağzında olsun demedik!

Ekmeği aslanın midesine indirin de, demedik.

Mevcut çalışanları korkutun, işinden aşından edin, demedik.

Biz onlara çalışanın hakkını verin dedik!

Evine ekmek götürmeyen kalmasın dedik!

Rızkı Allah verir, kullar bu işin vesilesi olur dedik!

Elinizi hayır için, insanların yüzünü güldürmek için taşın altına koyun dedik!

Gövdemizi taşın altına koyacağız diye yalan söylemeyin dedik!

İşinizi yapacaksanız adam gibi yapın, Allah’tan korkun dedik!

Şehrin ileri gelenleri, önde koşturanları zinhar yalan Beyim demişler, biz bu ahalinin abad olmasını dileriz, kim dediyse size yalan beyanda bulunmuştur. Verin o yalancıyı bize, ibreti alem için bu meydanda dersini verelim!

Meydana bir uğultu çökmüş. Yazıklar olsun demiş ahali. Demek ki, yalancıymış bunlar, sahtekârmış bunlar, düzenbazmış bunlar! Boyaları da, foyaları da ortaya çıktı. Biz bunları böyle bilmez idik. Yere batsın sizin zenginliğiniz. Yere batsın sizin çare diye bize sunduğunuz iş, sunduğunuz aş!

Şehir şehire, meydan meydana, ahali ahaliye, Bey beye, ileri gelen ileri gelene benzer!

Sürçü lisan eylediysek affola….

İnşallah nasip olursa daha güzel hikayeler anlatırız.

 

 

 

 

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.