Kur'an, cahilî âdetlerin, ilkel inançların, mitolojik düşüncelerin, hurafe ve efsanelerin hakim olduğu bir dönemde nazil oldu. Kur'an’ın nazil olduğu ortamda dünyanın genelinde dinî inanış ve kültürler akıl dışı normlardan ve temel materyalı efsane ve hurafelerin olduğu mitolojik yapılardan oluşuyordu. Zaten o günkü insanlığın genel mefkûresi ve dünya konjonktürü de buna müsaitti. Genel zihniyet bu yönde seyretmekteydi.
Hurafe ve efsanelerin egemen olduğu o dünya tasavvurunda Kur'an, yeni bir dinî akideyi inşa etmek, kâinat tasavvurunu sahih bir çerçeveye oturtmak ve her ikisini de bütün hurafe ve akıl dışılıklardan arındırmak için indi. Adeta, kâinatın farklı safhalarında aklı gezdirerek, yeni düşünce alanlarında ona kapsamlı ve değişik antremanlar yaptırdı. Böylece Kur'an aklın, mantığın rahatlıkla kabul edebileceği bütün hurafelerden arınmış bir dinî yapıyı tesis etti.
Kur'an'ın istidlal makamında sık sık yer verdiği unsurlardan birisi "sema" ve "semavat” kavramlarıdır. Kelime Kur'an'da tekil olarak (sema) 120 yerde geçmektedir. İstidlal makamlarında Allah'ın yaratıklarının, mülkünün ve kudretinin dile getirildiği yerlerde genellikle "sema"ya vurgu yapılmadan geçilmemektedir. Kur'an'ın 36 yerinde semavattaki akıl taşımayan nesnelerden, 18 yerinde semavattaki akıllı varlıklardan, 4 yerde semadakilerin Allah'a secde ettiklerinden, 8 yerde Allah'ı tesbih ettiklerinden, iki yerde semaların meleklerin yeri olduğundan, altı yerde semaların gaybından, dört yerde semanın ordularından, bir yerde semalarda bulunanların kıyâmetin dehşetinden korktuklarından, bir yerde bu korkudan bayıldıklarından, dört yerde de semadan azabın indirilmesinden söz edilmektedir. Ayrıca dört yerde semanın kapılarından söz edilmektedir, beş yerde semayı inşa ettiğini ve iki yerde Allah semayı bina kıldığını haber verir.
"Sema" dinî literatürümüzün ana kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebevide - diğer dini kitaplarda olduğu gibi- sık geçmektedir. Oldukça ehemmiyet arzeden semâ sözlükte; “gök, gökyüzü, dinleme, işitme, kulak verme” anlamına geliyor. Tasavvufta ise semâ; makam ve nağme ile okunan dini metin ve ilâhileri ve dini mûsîkiyi dinleme; raksetme, devrân etme, dinlenen dinî mûsîkinin etkisiyle coşup dönmek demektir. Mevlevî zikir meclisine semâ, bu âyine katılan dervişlere semâzen, âyinin icra olunduğu yere semâhâne denir. Birde hadis usulünde semâ, hadis öğrenme yollarından biri ve en üstün olanıdır. Bu metodda hoca, hadisleri ya ezberinden ya da kitabından okur. Öğrenci bunları dinleyerek ezberler veya yazar.
***
Konuyu bu şekilde özetledikten sonra turistin yemek yemek için oturduğu lokantada, düğün ve otel salonlarında son zamanlarda ışıklı semâ ve semâzenlerin türemesi karşısında insanın “vay anasına” diyesi geliyor. Semânın son zamanlarda “sahte semazen” grupları tarafından istismar edilmesinin önüne geçmek için resmî olarak bir kıpırdanma görülmemesi karşısında buna; çare olarak Mevlevî tarikatının merkezi konumunda olan Konya’daki hakiki mevlevî meşrepli gruplar ile hakiki dervişlerin kamuoyu oluşturup dur demelerinin vakti geldi de geçiyor bile.
Ben tekke ve zaviyelerin tekrar açılmasıyla ve gerçek Mevlevî muhibbanların ortaya çıkması ve eğitim yoluyla bunun önünün alınabileceğine inanıyorum. Mevlevîlik ve Mevlevî Tarikatı ne yazık ki bu şekilde hafif görülmeye başlandı. İşin ucu 'döner sermaye'ye kayınca, sahte dervişler ve semazenler çoğalınca; devlette buna müsaade edince iş bu kerteye kadar uzandı.
Konya Kültür ve Turizm Müdürü Abdüssettar Yarar’a, içkili, çalgılı ortamlarda istismar edilerek icra edilen semâ ile “ışıklı semazen” gruplarının önünün alınması yönünde büyük görevler düşüyor.
Mevlevî tarikatını bir ritüeli olan ve özü ile manevi ağırlığı bulunan semâ; öyle yemekle birlikte “bir de sema alalım” şeklinde yapılabilecek bir şey değil, elbette. Bana göre semâyı düğünlerde ve açılışlarda oyuncak ve ticarî amaç haline getirenlere prim verenlerin (müessese sahiplerinin) de uyarılması gerekmekte. Meselâ “yetenek-sizsiniz” yarışmasında çıkarılan “hayalet semazen” gösterisi, üç ‘evet’le meşrulaştırma yönünde aralanan kapılardan bir tanesidir.
AZİZİM DİYOR Kİ…
UNESCO tarafından “Mevlâna ve semâ" gösterilerinin kültürel miras olarak koruma altına alınmasına rağmen istismar edilmesinin önüne geçilememesi son derece rahatsız edici bir durumdur. Unutulmaya yüz tutan evrensel değerlerin tüm insanlığa aktarımında bir elçi görevi gören “semâ” gösterilerinin sahip olduğu kendi öz niteliklerinin korunması elzem olmakla birlikte; modern çağda Semâ’nın “Seyirlik Gösteri” hâline dönüştürülmesi de son derece düşündürücüdür.