İslâm dünyasının ve Türkiye’nin sorunlarının başında ilk önce “cehalet” gelmekte.
Bu problemi çözmek ve halletmek için iyi matematikçilere, eğitimcilere duyulan ihtiyaç her geçen sene artmakta ve eğitimdeki “yap-boz” durumu ise, işleri daha da güçleştirmekte.
Hafta sonu iki önemli sohbete kulak verdim. Bunlardan ilki, Hikmet İlim ve Sanat Derneği tarafından düzenlenen Prof. Dr. Saffet Köse’nin “Birlikte Yaşama Kültürü” sohbeti idi. İkinci sohbet ise, Ahde Vefa Turan Birliği Derneği’nce tertiplenen Prof. Dr. Hasan Onat’ın “İslâm Dünyasındaki Şiddet Sarmalı ve Maturidilik” konferansı.
Her iki konuşmada da “cehalet” üzerinde duruldu.
Prof. Dr. Saffet Köse, Peygamber Efendimiz’in Veda Hutbesi’nde dile getirdiği şu sözleri paylaştı:
“Benden sonra cahiliye dönemine dönerek birbirinizin boynunu vurmayın. Size iki şey bırakıyorum. Onlara sıkı sıkı sarıldığınız müddetçe asla sapıklığa düşmezsiniz. Bunlar Allah’ın kitabı, Resulullahın sünneti.”
***
Her iki ilim adamımızın sözlerini pür dikkat dinlediğimde gözüm gönlüm açıldı. Dinledikçe bilgilendim, yeni bir şeyler öğrendim ve kavrama melekelerim gelişti.
Sonra Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî’ye başlarken ilk sözü aklıma geldi: “BİŞNEV”. Yâni dinle. Dinlemesini bilmeyen, okumasını öğrenmeyen nasıl anlayacak ve kavrayacak ki…
Önce dinlemesini bilmek lâzım.
Evet, Hasan hocamızın dediği gibi “Okumak, düşünmektir… Okumak, anlamaktır… Okumak, kavramaktır…” doğru. Bunu bir de dinlemeye, yâni bişnev’e uyarlayın bakalım, karşınıza ne çıkıyor? Dinlemeden, bir şey anlaşılmaz… Dinlemeden, adam olunmaz… Dinlemeden bir şeyin özünü kavrayamazsınız.. Hatta bununla ilgili hadis-i şerif dahi var. Onu da siz bulun ve öğrenin.
Demek ki cehaleti yenmek ve cehaletle savaşmak için önce okumak, sonra dinlemek gerek.
Okumak ve dinleme metodları da var.
Hızlı okuma metodlarında eski ilim erbabının yaptığı gibi iki-üç kitabı aynı anda okuyabilirsiniz. Zamandan kazanmak ve israf etmemek adına iki kişiyi aynı anda dinleme beceresini elde edebilirsiniz… Bu da işitmekle alâkalı bir durum.
İşitme sorununuz varsa, dinlemeniz beyhudedir. Kalple beyniniz arasında bir sorun var demektir. “Onların kulakları vardır, işitmezler.. Gözleri vardır, görmezler…” uyarısı boşuna değil elbette.
İnsan denilen meçhul varlık böyle bir şey…
Anlamakta zorluk çekersiniz…
Hayvandan daha zor büyür/büyütülür ve eğitilir.. Hayvandan çok daha üstün tarafları olduğu gibi esfeli safilin’e ve ondan daha aşağıya inenleri de vardır.
Hasan hoca, müminlerin birbirlerine güven duyması için birbirlerinden bir borç, bina, eşya veya başka bir şey aldıklarında belgelendirmelerini, hatta şahitler huzurunda imza altına almalarını, yâni birbirlerine şahit tutmalarını istiyor ve ekliyor: “GÜVEN, BELGEDEN GELİR.”
***
“Yeryüzündeki canlıların en kötüsü aklını kullanmayanlardır.” âyetiyle cehaletin ne kadar kötü bir şey olduğu ortaya çıkıyor. Aklımızı kullanmadığımız için bugün İslâm dünyasının düştüğü durum ve Türkiye’nin ne hale geldiği görülebiliyor.
“Aklını kullanmayanlar pislik içinde kalır.” âyeti de ayrı bir ikaz; yeryüzünde yaşayan 1 milyar 600 milyon Müslümana. Yukarıdaki iki âyet herşeyi özetliyor aslında.
Tüketim toplumuyuz. Herşeyi tüketime endeksledik. Tüketmek insanı nestleleştiriyor. Üretmeden tüketmek ise, en hafifiyle ahlâksızlıktır. Bu satırları yazan da dahil bu ahlâksızlığın girdabındayız. Yâni ne kendimizi ne de karşımızdakini insan olarak göremiyoruz. Tüketim toplumuna endeksli olmak ve yaşamak böyle bir şey. Nestleleşen ve tüketici olan toplumlar eninde sonunda birbirlerini tüketir hale geliyorlar.
Türk-İslâm coğrafyasında yaşanan acı gerçeklerden bir tanesi de bu işte.
Üretmeden nestleleşen İslâm âlemi kendini tüketmekte, üstelik ellerine tutuşturulan silahın da birileri tarafından üretilen silah olduğunu anlayamadan…
AZİZİM DİYOR Kİ…
Türk-İslâm coğrafyasında yaşanan şiddet sarmalından ve açmazdan o halde nasıl kurtulacağız?
Yaşanan ve yaşadığımız acı tablo bu.
Bu şiddet sarmalını besleyen ana unsur ise, başında söylediğimiz gibi cehalet. Üstelik cehaletin teşvik ediliyor olması ve arkasından ödüllendirilmesi ile aklın da itibarsızlaştırılıyor olması, gidişatın ne kadar vahim olduğunu göstermesi adına düşündürücüdür.
Peki çözüm ne/nerede?..
Bize emanet edilen Kur’an ve Sünnet’te.