Uluslararası İslam Ekonomisi ve Finansı Konferansı’nın 12’ncisi bu sene İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesinde gerçekleştirildi. Konferansa telekonferans yöntemiyle katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında krizden çıkışın anahtarı ‘’İslam iktisadıdır’’ vurgusu yaptı. Mevcut küresel sistemin doğurduğu eşitsizlik ve insani sorunlara yapılan göndermelerle bunlara çözüm olarak ‘’İslam iktisadı”nın ön plana çıkması gerektiği mesajı verildi.
"İnsani, ahlaki ve çevreci karakteri faizi ve sömürüyü reddeden yapısıyla İslam iktisadı krizden çıkışın anahtarıdır. Geleceğin dünyasında faize ve sömürüye dayalı mevcut ekonomik sistemin yerini risk paylaşımının esas olduğu katılımcılığa bırakacağına inanıyorum. Nitekim gelişen teknoloji ve fintek uygulamalarının İslami finans araçlarını dünya genelinde yaygınlaştırdığını görüyoruz." diyerek; kapitalizmin küresel anlamda ortaya çıkardığı bütün insani krizlere karşı bir çıkış yolu olarak İslam iktisadı tavsiyesi ve değerlendirilmesi yapılmış oldu.
İslami finans kuruluşları ve İslam iktisadı çerçevesinde yapılan çalışmalar ve toplumda bu yönlü hassasiyetlere sahip Müslümanların, bu konuya dair bakış açısına eğilmekte fayda vardır. İslami finans kavramından toplumun anladığı ve bu kaideler ile çalıştığını belirten kurumlara bakış açıları yanında akademinin konu üzerine yaptığı çalışmalar irdelenmesi gerekmektedir. Dünya üzerinde diğer uygulamaları ile kıyaslamaların daha derinlikle incelenmesi de elzemdir.
Akademide ‘’İslam Ekonomisi ve Finans’’ adıyla lisans düzeyinde bölümlerin açılması ve bu bölümlerde çalışmalar yürütülmesi bu anlamda kıymetlidir. KTO Karatay Üniversitemizde, bu bölümün olduğu ve özellikle bu bölüme oldukça büyük yatırımların yapıldığını bilmekteyim. Alanın en önemli isimlerinin getirildiği ve her birisinin hassasiyetle lisans öğrencilerine konu kapsamında çalışma yapma girişiminde olduğunu söylemeliyim.
Ancak ilk olarak tercih listelerinde bölümün öğrenci kabul ettiği puan ve sıralamaya bakmakta bir fayda vardır. Burslu kontenjan dışında kalan az sayıdaki kontenjanın da dolmadığını görmek aslında bütün “İslami Finans ve Ekonomisi” tartışmalarına bir cevap niteliği taşımaktadır. Mezuniyet sonrasında iş bulma kaygısı ile bölümün kazandıracağı sosyal statü ve kazanç hesaplaması sonrasında, tercih edilenler arasında bölümün alt sıralarda kalmış olması, gençlerin ekonomi ve iktisada beklenen pencereden bakmadığının göstergesidir.
Bölümde okuyan önemli bir öğrenci kitlesiyle tanışma fırsatım oldu. Yapılan kimi ortak çalışmalarımızda arkadaşların birçoğunun en makul biçimde hayallerinin ‘’katılım bankası personeli’’ olmak şeklinde şekillendiğine defalarca şahit oldum. Katılım bankacılığına sıkışmış bir İslam iktisadı sonucuna doğru evrilen bakış açısının buradaki kimi arkadaşlarca perçinleneceğini de düşünmekteyim.
Lisans yıllarımda, Türkiye’nin büyük katılım bankalarından bir tanesinin İstanbul’da bulunan merkezinde iki hafta eğitim almış ve bir süre yarı zamanlı çalışmış bir genç olarak katılım bankacılığının önemli olduğunu düşünüyorum. Ancak bu konunun bankacılık alanına sıkıştırılarak değerlendirilmesi ne yazık ki İslam iktisadının felsefi arka planının izahından uzak bir sonuç ortaya çıkarıyor.
Malezya, İngiltere ve ABD’de örneklerinin dünyada hem piyasalar hem de akademik anlamda İslam İktisadi alanında ön plana çıktığını söylemeliyiz. Buralarda yapılan akademik çalışmaların üretimi zannediyorum ki Türkiye’den çok daha fazla. Özellikle finansal piyasalar açısından da büyük hacimlere sahip oldukları söylenebilir.
Bütün bunların yanında en önemli ve en çok üzerine çalışılması gereken ‘’ekonomik yapının dönüşümü’’ ve ‘’İslam İktisadının felsefi arka planının’’ anlaşılmasıdır. Ekonominin; sosyal, siyasal ve teolojik alandaki etkileşim ve dönüşümlerden bağımsız okunamayacağını fark etmek durumundayız. Harcama kültüründen, çalışma ahlakına, işveren hakkaniyetinden, işçi hassasiyetine kadar uzanan ve iş ortaklıklarını kapsayan geniş bir yelpazede değerlendirmek zorundayız.
Bereket, helal para, helal kazanç gibi kavramlara hiç yer verilmeden mevcut sistemin boşluklarını ‘’İslami’’ diyerek doldurmaya çalışarak Cumhurbaşkanı’nın bahsettiği gibi küresel eşitsizliğe umut olacak bir ‘’İslam iktisadı’’ çıkmayacaktır.
Mudarebe, Muşaraka, Karz-ı Hasen, İstisna, Teverruk gibi İslam hukukunda ve iktisadında bulunan akitlerin kullanılması çok kıymetlidir. Ancak bahsettiğimiz gibi meselenin özü üzerine düşülemediği için bu akitlerin mevcut sistem içerisine dahil edilerek bir sistem kurulduğu izlenimi verilmektedir.
Öte yandan işveren ve işçi ahlakı, yönetici ve çalışan ilişkisinin kurgulanma biçimi de burada ziyadesiyle belirleyicidir. Bir kurumdaki yöneticinin devletin bir kurumunu kendi camiasının mülkü gibi gördüğü örneklerin yaşanmadığı bir ortam tesis etmek İslam iktisadı açısından ‘’mudarebe’’ biçiminin tartışması kadar önemlidir.
Ayrıca İslam iktisadı alanında çalışan İlahiyatçıların İktisat ve piyasa ile ilgili çalışmaları artmalıdır. Bu köşe aracılığıyla yazdığımız ‘’Helal Finans Açısından Kripto Paralar Çalıştayında’’ yaşananlar buna bir örnektir. Bu çalıştay sonrasında yayınlanan bildiri üzerinden Hayrettin Karaman’ın köşesinde bu meseleye getirdiği yorumda yine buna önemli bir örnek oluşturacaktır.
Kripto paranın teknik ve finansal kısmının anlatıldığı bölümde bulunmayan kıymetli İlahiyat hocalarımızın son oturuma gelip ‘’para, altın ve gümüştür’’ başka bir şey para olarak ‘’caiz değildir.’’ fetvasını vermesini yadırgadığımı belirtmek isterim. Bu yadırgamamın temel sebebi ise Takasbank’ın altına endeksli ‘’Biga’’ isimli kripto parasının ayrıntılı biçimde anlatıldığı bir çalıştayda bunu dinlemeden fetvanın hemen verilebilmiş olmasıdır.
Bu konuyu başka bir zaman çok daha ayrıntılı gündemimize alırız.
Son olarak; Cumhurbaşkanımızın belirttiği gibi muhakkak İslami iktisat krizin anahtarıdır. Lakin önce kilidi çözümlemek ve anlamak gerekiyor. Üstelik burada İslam’ın sıfat değil özne olduğu bir bakış açısıyla bütün bunlar mümkün olabilecektir.