Avrupa için fetih demek, binlerce yıldır kan dökmek demekti. İnsan hayatlarını söndürmekle eşdeğerdi. İnsan gönüllerinin fethedilmesinin ne anlama geldiğini bir türlü kavrayamadı.
Kendilerince fethettikleri şehirleri nasıl soyduklarını, kiliselerdeki mumlara varıncaya kadar nasıl yağmaladıkları anlattı, Avrupa tarihçileri.
Onlar, vahşetin insan kanını dondurduğu olayları yapanlara “Fatih” dediler, canileri, katilleri, soyguncuları “Fatih” diye yazdılar, övdüler!
İstanbul’un fethini ve Fatihini bir türlü ne içlerine sindirebildiler, ne anlayabildiler, ne kavrayabildiler. Ne de anlamak işlerine geldi!
O Fatih, İstanbul önlerinde gözüktüğünde, İstanbul’un yapacağı fazla bir şey yoktu.
Çünkü İstanbul, Fatih’ini bekliyordu.
Sadece biraz direndi, biraz dayandı.
O güne dek, o aşılamaz denen surların önüne, böyle bir yiğit gelmemişti.
Topların dövdüğü surlarda kapatılması mümkün olmayan gedikler açılmaya başladığında İstanbul daha fazla dayanamadı.
567 yıl önce bugün İstanbul Fatih’ine, Fatih İstanbul’una kavuştu!
Avrupa’da, alınması mümkün olmayan şehir diye anlatılan İstanbul’un düşmesi, Orta çağı kapattı, yeni bir çağın açılmasına da vesile oldu.
İstanbul’u eğer Avrupalı bir Kral, İmparator yada komutan alsaydı, şehir günlerce yağmalanır, taş üstünde taş, katledilmedik insan kalmaz, sağ kalanlar esir pazarlarında satılırdı.
Korku içinde yerlere kapanmış bir halde ölümü bekleyen bekleyen Bizanslılara, canlarından ve mallarından emin olmalarını söyleyen bir Fatih vardı.
O sözlere inanamadı İstanbul’un Bizanslı ahalisi.
Fetih için seven bir yürek gerekliydi. Bütün güzel özellikler, Fatih’te toplanmıştı!
İnanın, Fatih Sultan Mehmet, yaradılıştan sevgi dolu bir yüreğe sahip olmasaydı. Hz. Peygamberin övdüğü komutan olamazdı.
Peygamberimiz Hz. Muhammed’in (S.A.V), fetihten yaklaşık sekiz asır önce “Kostantiniyye (İstanbul) elbette fethedilecektir. O’nu fetheden kumandan, ne güzel kumandandır! Onu fetheden asker ne güzel askerdir!” diye buyurduğu hadis-i şerifini gerçekleştiren Fatih Sultan Mehmet ve ordusu Hz. Peygamberin iltifatlarına da mazhar olmuşlardı.
İSTANBUL FATİH’İNİN FATİH OLMAK ÖZÜNDE VARDI
21 yaşındaki II. Mehmet’in “Fatih” olma özelliği, özünde vardı, ruhunda vardı, mayasında vardı, fıtratında vardı.
İstanbul’u kimler kuşatmadı ki… Şehir, o kutlu fetih gününe kadar onu bekledi!
Fatih Sultan Mehmet’i…
İstanbul kuşatıldığında, Avrupa’da başta Papalık olmak üzere ne Venedik, ne güçlü Avrupa Krallıkları ne de onların müttefiki olan en güçlü Anadolu Beyliği Karamanoğulları, İstanbul’un düşebileceğine ihtimal vermemişlerdi.
İstanbul’un Fatihi, çok iyi yetiştirilmişti. Altı dili anadili konuşabilen, devrin silahlarını ustaca kullanabilen, aynı zamanda bir gönül adamı, yaşının çok daha fazla üzerinde bir olgunluğa sahip bir devlet adamıydı.
Fatih böylesi özelliklere sahip olduğu içindir ki, biz böyle bir kalbe sahip olan o insana Fatih dedik!
Batının gönül gibi, sevmek gibi, korumak ve kollamak gibi,
Kanatlarının altına almak gibi bir duygusu hiç olmadı ki…
İşte onun içindir ki, fethin ne manasını anladı, ne anlamını, ne de ulviliğini?
21 yaşındaki Fatih’in o gönül zenginliğini ve kalp güzelliğini anlamamakta ki ısrarı ve inadı bu yüzden!
GÖNÜLLERİN FETHİ, ŞEHİR FETHETMEKTEN ZORDUR!
İstanbul'u fethetmekle kalmadı Fatih, bütün İslam Aleminin de gönlünü fethetti.
İslam Alemi günlerce bayram etti. Fethi kutladı. Fatih'e dualar gönderildi. O dualar tam 567 yıldır devam ediyor.
İstanbul’un Fatihi öncelikle gönülleri fethetmişti, Gönüllerin fethi, kale fethetmekten, şehir fethetmekten kale fethetmekten, siyaseti fethetmekten çok daha zordur denmiştir.
Bizleri yönetenler, idare edenler, yönetmeye talip olmayı düşünenler, Yunus Emre'nin, " Hepisinden iyice bir gönüle girmektir" düsturuyla, gönüllerimizi fethetmeleri gerekiyor.
İstanbul’un fethinden çıkaracağımız en büyük sonuç, gönüllerin imar edilmesi. Şehirler bir şekilde imar ediliyor, ancak yaralı kalplerin imarı, tamiri, gönüllerin fethinden geçiyor.
Çünkü biz, kendimizi bildik bileli, gönlü yüce olanın, gönüllerimizi fethedenin arkasından nasıl gittiğimizi bilemedik.
Çünkü, Gönül fetholundu mu, o insanın ardı sıra yürünmez, kanatlanıp uçarcasına koşar gidilir denmiştir. Gönül fetholundu mu, aşılmazlar aşılır, imkansız denilenler kolaylaşır, kilitler kırılır, kapılır açılır, sisler dağılır, yollar açılır, fetih rüya olmaktan çıkar, hakikat olur.
BATI, BU FETHİ İÇİNE SİNDİREMEDİ!
İstanbul'un fethinin üzerinden 567 yıl geçmesine rağmen, bu fethi içine sindiremeyenler, kabullenemeyenler o kadar çok ki…
İstanbul Türklere bırakılmayacak kadar önemlidir diye propaganda yarışına girenlerin sayısı her geçen gün daha da artıyor.
Yunanistan yıllardır İstanbul'u kendi sınırları içerisinde göstermekten çekinmedi. Yunanistan da az İstanbul aratmadı gelenlere!
İstanbul dünya şehridir, beynelmileldir, Türklerin olduğu kadar aynı zamanda bizimdir, bizimde bu şehir üzerinde söz söyleme hakkımız var diye yazanlar, çizenler, düşünenler de sayılamayacak kadar çok.
İstanbul’a Konstantinopolis deme ısrarına, bıkmadan, usanmadan, yılmadan devam etmeleri de ondan…567 yıldır bizim olan İstanbul’a sımsıkı sarılmış, tutunmuş bırakmıyorlar!
FATİH SULTAN MEHMET GİBİ BİR ULU HÜNKAR VARKEN!
Hatırlarsanız, her fetih günü, İstanbul’u tekrar-tekrar yeniden fethetmeye kalkan söylemler, konuşmalar yapılır durur.
Şehri fethetmiş, fetih adına tescillenmiş Fatih Sultan Mehmet gibi bir ulu Hünkar varken, İstanbul’u yeniden feth etmeye kalkmak,
Kalkışmak neyin nesi, nereden çıktı diye soran da yok!
Bunlar yapılacağına keşke, başta Fatih Sultan Mehmet olmak üzere, Ak Şemsettin’e, Ulubatlı Hasan’a, ve İstanbul’u fethederken şehit düşen, İstanbul’a ilk giren isimsiz kahramanların cümlesinin ruhlarına gözyaşlarıyla birer Fatiha gönderenlerden olsaydık!
BUGÜN 29 MAYIS!
Asırlardır bizim İstanbul, taşıyla, toprağıyla, ruhuyla bizim. Onun içindir ki, İstanbul'u benden, beni İstanbul'dan ayıramıyorlar...
Beni bu şehre aşık etmişler, şehri de bana...
Sevdiren sevdirmişse, kime ne?
Yüzyıllardır, hiçbir haset, hiçbir fitne, hiçbir kıskanç göz bozamamış onunla aramızdaki sevgiyi.
Bugün 29 Mayıs...
Ulubatlı Hasan'ların ruhu dolaşıyor İstanbul'da...
Fatih Sultan Mehmet Han, beyaz atının üzerinde bir tepeden bakıyor İstanbul'a...
Ak Şemsettin yanı başında...
Ebu Eyyûb el-Ensarî gülümsüyor yüzlerine...
Kaç yıl olmuş, ne kadar geçmiş hiç önemli değil...
Çünkü, bu İstanbul, bizim İstanbul ve bugün 29 Mayıs!