Bugün neredeyse bir mezbelelik halini almış bulunan Surdibi aslında Surdibi Sahabeleri’nin medfun bulunduğu bir yer. Fetih şehitleri de bu surların dibinde yatmakta. Peki, birçok olumsuzluğun diplerinde yaşandığı İSTANBUL SURLARI’nın sırları neler?
117
Yazı ve Fotoğraflar: ALİ ULURASBA
SURDİBİ SAHABELERİ NEREDE MEDFUN
İstanbul Surları, İstanbul’un çevresinde bulunan, Bizans zamanında yapılmış şehir duvarlarıdır. İstanbul’un etrafını çeviren surlar tarihte 7. yüzyıldan başlayarak inşa edilmiş, yıkılmalar ve yeniden yapmalarla dört defa elden geçmiştir. Son yapımı MS 408′den sonradır. II. Theodosius (408-450) zamanında İstanbul surları Sarayburnu’ndan Haliç kıyısı boyunca Ayvansaray’a bu taraftan ve Marmara kıyısı boyunca Yedikule’ye, Yedikule’den Topkapı’ya, Topkapı’dan Ayvansaray’a uzanıyordu.
217
Tarihçi Yazar Talha Uğurluel’e göre “İstanbul surlarının her bir bölümü kendi içinde nice hikâye barındırmakta.” Haliç ile İstanbul kara surlarının birleştiği yer olan Ayvansaray bölgesinin, yani bugün Eyüp semtinin tam karşısında kalan kısmın hikâyesi ise bambaşkadır. Halkımız arasında ‘Surdibi Sahabeleri’ olarak adlandırılan sahabelerin metfun bulundukları yer de burasıdır. Fatih Sultan Mehmet dönemi fetih şehitlerinin bir kısmı da yine bu duvarların dibinde yatmaktadır. Buraya önem kazandıran özelliklerden biri de surlarının en zayıf noktalarından olmasıdır. Çünkü bu duvarlar Haliç ile birleşmekte, şehri almak isteyecek kuvvetler Haliç tarafından gelerek buradan saldırabilmektedir. Ayrıca Latin istilası sonrasında bugünkü Sultanahmet Meydanı’nda bulunan Roma İmparatorluk Sarayı buradaki Bleherna’ya taşınmış ve bölgenin korunması önem arz etmeye başlamıştır. Normalde Edirnekapı’ya kadar gelen Theodosios surlarının devamında buraya kadar uzanan ve İmparator Manuel’in yaptırdığı Manuel Duvarı bulunmaktadır. Haliç’e kadar inen bu son kısmın korunması için önce Herakliyus, ardından da 5. Leon duvar üzerine duvar öreceklerdir.
317
Yapımına İmparator II. Theodosius Praefaectus Anthemios tarafından 413 yılına doğru başlanmıştır. İstanbul surlarını geçebilen tek kuvvet II. Mehmet önderliğindeki ordudur. Atilla’nın idaresindeki Hunların şehri tehdit ettiği bir sırada Praefactus Konstantinus Kyros surlarının önüne ikinci bir duvar daha yaptırmıştır. Sayıları 96 olan kuleler değişik biçimde inşa edilmiştir. Bunlardan 74′ü kare, biri beşgen, 5′i altıgen, 2’si yedigen ve 14′ü sekizgendir. Kulelerin içinde en üst kısımları tonoz örtülü birer kat bulunur. İznik surlarında da olduğu gibi, bu üst kat odaların duvarlarında evvelce fresko tekniğinde yapılmış Aziz resimleri yer alıyordu. Kulelerin uzunluğu her yerde aynı değildir. Marmara’dan Tekfur Sarayı’na kadar birkaç metrelik farklılıklar görülebilmektedir.
417
SIRTINIZI EYÜP’E VERİN...
Bir gün yolunuz Eyüp semtine düşerse, sırtınızı Eyüp’e verip bu karmaşık sur duvarlarına bakarken, arka duvarın üzerinde üç büyük burç göreceksiniz. İşte bu duvar ve burçlar bize tarihte meydana gelmiş çok önemli bir hadiseyi fısıldamaktadır. Ayvansaray’dan, Mekke’ye kadar uzanan, Kur’an-ı Kerim’in gelecekten haber verdiği bir olayı, içinde hem Peygamber Efendimiz’in (S.A.S), hem Hz. Ebubekir’in (R.A), hem Mekkeli müşriklerin bulunduğu, aktörleri arasında İran Kisrası’ndan Roma imparatoruna nice önemli kişinin yer aldığı bir öyküyü anlatmaktadır. Hadi gelin kulak verelim: Herakliyus döneminde bölgeye bir sur yapılmasının ilk sebebi Avar seferleridir. 626 yılında başlayan bu çetin kuşatmada Doğu Roma zor anlar yaşamıştır. Karadan bir netice elde edemeyen Avarlar, İstanbul’un bu en zayıf kısmını fark etmişlerdi. Teknelerini karadan buraya taşıyan Avarlar, denizden taarruzda bulunmaya başladılar. Eyüp civarını ve buradaki muhteşem Kozmaz Damyanos Manastırı’nı da yaktılar. Herakliyus tarafından Avarların püskürtülmesinden sonra buraya denize doğru uzanan yeni bir sur duvarı (Pteron) ve üzerindeki üç burç eklenecektir.
517
Aslında Avar ve Persler, saldırılarına Justinianos sonrasında başlamışlardı. Devamında gelen Tiberus ve Mavrikios dönemlerinde de uğraşmışlar ama tehlike arz etmemişlerdi. Bir ihtilal ile başa geçen Phokas zulüm ortamında halkı yönetmekteydi. İşte bu sıkıntı günlerinde 2. Hüsrev’in emrindeki Pers ordusu Mezopotamya’dan Khalkedon’a (Kadıköy) kadar gelmişti. Aynı dönemde Balkanlar’da başlayan Avar istilaları ile Doğu Roma toprakları işgale başlanmıştı. O günlerde bir donanma ile başkente gelen Herakliyus halkı da arkasına alarak Phokas’ı tahttan indirecek ve imparator ilan edilecektir.
617
Yaşananlar, Herakliyus’un şehre olan güvenini sarsmıştı. Yeni başkentin Kartaca olması üzerine çalışılırken bunu duyan halkta panik başladı. İmparatorlarının kendilerini barbar kavimlerin elinde bırakmalarını istemedikleri için Patrik Sergios’a giderek Herakliyus’u ikna etmesini istediler. Gerçekten de Herakliyus kısa bir süre içinde Persleri iki ayrı bozgunla dağıtacak ve Mezopotamya’ya kadar sürecektir. Aynı dönemde Avarlar muazzam bir ordu ile şehri kuşatacaklar hatta Bleherna bölgesinden şehre girmeye bile başlayacaklardır. Ama Mezopotamya’dan gelen başarı haberleri ve bir türlü surları aşamamaları üzerine geri çekileceklerdir.
717
Peki, bu hadiselerin o günün Mekke’sine kadar uzanan öyküsü nedir? İstanbul surları önünde bu çarpışmaların yaşandığı günler, Mekke’de İslamiyet yeni yeni yayılmaktadır. Mekkeli müşrikler, Müslümanlara zulmün en ağırını yaşatmaktadırlar. İşte o günlerde putperest İran’ın, Hıristiyan Doğu Roma’ya karşı kazandığı bu zafer ve nerede ise Konstantinopolis’i (İstanbul) alacak şekilde Ayvansaray surlarının önüne gelmeleri Mekkeli müşrikleri de sevindirmişti. Kendilerinin Müslümanlardan daha üstün olduğunu iddia ediyor ve “Siz ve Hıristiyanlar kitap ehlisiniz, biz ve Fâris (İranlılar) ümmiyiz; bizim kardeşlerimiz, sizin kardeşlerinizi tepelediler. Biz de sizi tepeleriz.” diyorlardı. İşte o günlerde Rum Sûresi’nin ilk ayetleri inecektir. Bu ayetler apaçık bir şekilde Rumların Persleri yakın bir dönemde yeneceğini söylemektedir: “Rumlar yenildi. Bununla birlikte onlar, bu yenilgilerinin ardından kesinlikle galip gelecekler. Hem uzak değil. Birkaç yıl içinde.” (Rum Sûresi/2-4)
817
Halbuki o sırada Roma İmparatorluğu iç isyanlarla sarsılmış, ordusu dağılmış, hazinesi boşalmıştı. İmparator bile Kartaca’ya kaçmayı düşünmekteydi. Böyle bir durumda Romalıların İranlıları yenme ihtimali yok hükmündeydi.
917
Kara tarafı surlarının dışa açılan birçok kapıları vardır. Bunların bir kısmı halkın girip çıktığı kapılar olup tehlike anlarında örülerek kapatılıyordu. Aralarda ikinci derecede önemli bazı askeri kapılar da vardı. Bu kapıların en önemlisi daha önce Zafer Yolu’nun başlangıcı olarak da kullanılan Altın veya Yaldızlı Kapı’dır. Burç, duvar ve kapılardaki kitabelerde duvarın tarihçesi yazar. İstanbul’un uzun süre fethedilemeyen efsanevi bir şehir olmasının en büyük sebebi çevresini kuşatan surlardı. Zamanında başka hiçbir yerde bu kadar sağlam savunma sistemi bulunmamaktaydı. Uzunluk bakımından erişilmez olmasına rağmen Çin Seddi bile savunma açısından İstanbul surlarının yanına yaklaşamıyordu.
1017
Karada 6492 metre Marmara ve Haliç kıyılarında 820 metre uzunluğundaki surlar birkaç kademeden oluşurdu. En önde Bizans’ın mobil kuvvetleri savunur, arkasında 20 metre genişlik ve 7,5 metre derinliğindeki su dolu hendekler bulunurdu. Bunların arkasında mızraklı askerlerin beklediği savunma mazgalları vardı. Savunma mazgalları geçildiği takdirde 5-7 metre yüksekliğindeki orta surlara gelinirdi. Osmanlı Ordusu orta surlar önünde çok sayıda kayıp vermişti. En arkada ise 12-13 metre yüksekliğinde asıl surlar bulunurdu. Asıl surlar üzerinde bekleyen askerler hiçbir canlının sur dibine yaklaşmasına izin vermezdi.
1117
HZ. EBUBEKİR TASDİK EDİYOR
Hz. Ebubekir, ayetin nüzulü üzerine müşrik reislerine “Allah, sizin gözlerinizi aydınlatmayacak, Peygamberimiz (S.A.S) haber verdi. Yemin ederim ki, Rumlar birkaç yıl içinde İranlılara mutlaka galip geleceklerdir” dedi. Bu sözler üzerine Übeyy b. Halef, “Yalan söylüyorsun. Haydi, aramızda bir müddet tayin et, seninle bahse girelim” dedi. On deve üzerine bahse girip, üç yıl üzerine anlaştılar. Hz. Ebubekir, durumu Resulullah’a (S.A.S) haber verdi. Resulullah (S.A.S) ayette geçen bir ifadeyi vurgulayarak “Bıd’, üçten dokuza kadardır, miktarı artır, müddeti uzat” buyurdu. Bunun üzerine Hz. Ebubekir Übeyy’e uğradı. O, “Galiba pişman oldun” dedi. Hz. Ebubekir de, “Hayır,” dedi, “Gel seninle bahsi artıralım, müddeti de uzatalım, dokuz seneye kadar yüz deve yap” O da “Haydi yaptım” dedi. Tirmizî’nin Sahih’inde rivayet ettiği üzere, ayetin devamında Rumlar İranlıları yenecekler ve bugün Müslümanlar için bir felah günü olacak vurgusu da yapılmaktadır. Çünkü Rumların galibiyet dönemi, aynı zamanda Müslümanların Bedir Savaşı’nda müşrikleri yendikleri günlere tekabül etmektedir. Yani iddiayı Hz. Ebubekir kazanmıştır. İddiaya girdiği kişi Bedir’de öldürüldüğü için vaat edilen develeri Übeyy’in vârislerinden alacaktır. 100 deveyi Peygamber Efendimiz’e (S.A.S) götürecek ve Efendimiz (S.A.S) de ona, “Bunu tasadduk et. (Sadaka ver)” buyuracaklardır.
1217
İşte yüzünü Eyüp’e dönmüş durmakta olan bu duvarlar ve üzerindeki üç burç o günlerden kalmadır. İslam’ın zuhur yılları ile yaşıttır ve Kur’an-ı Kerim’in mucizelerinden birini hâlâ önünden her gelip geçenlere anlatmaya devam etmektedir. Tabii duyabilene...
1317
KUR’AN-I KERİM’İN AÇIK MUCİZESİ
Kur’an-ı Kerim’in Rumların galibiyeti için bahsettiği “bid’ı sinîn” ifadesi 3 ile 9 yıl arasını belirtir. Hz. Muhammed’in (S.A.S) peygamberlik dönemi 609 yılında başlamış, Doğu Roma ile İran arasındaki düşmanlık 610’da ortaya çıkmış, 13-14 yılları savaş içinde geçmiş, 616’da Romalılar yenilmişler, 622’de karşı harekete geçmişler, 623’te galibiyete başlayarak 625’te kesin zaferi elde etmişlerdir. Yenilginin başlangıcıyla galibiyetin başlangıcı arasında dokuz yıl geçmiş olduğu gibi, kesin yenilgi ile kesin galibiyet arasındaki müddet de dokuz yıldan ibaret bulunuyor.
1417
SUR YANINI MEKAN TUTAN SAHABELER
Ayvansaray bölgesi, İslam’ın ilk İstanbul kuşatmalarından beri hep önem arz etmiştir. İslam orduları bu zayıf noktayı değerlendirmeye çalışmıştır. Bu nedenle bölgede birçok sahabenin kabri bulunmaktadır. Muhammed el-Ensari, Abdullah el-Ensari, Ebu Şeybetü’l-Hudri (ra) bunlardan birkaçıdır. Kuşatmalarda Leon surlarını geçen gaziler Herakliyus surları önünde şehit düşmüşlerdir. Aynı durum Fatih’in fetih şehitleri için de geçerlidir. Özellikle bu bölgede metfun olan fetih askerlerinden Toklu Dede, başında Fatih dönemi mezar taşı ile her gelene fethin şanlı sayfalarını aktarır gibidir.
1517
DUVARLAR VE BURÇLAR
Kara surları üç bölümden oluşur. Hendek, dış sur, iç sur. Hendekler bugün tarım alanı olmuştur. Sura bitişik ve 50 metre aralıklarla kara surları tarafında, birçoğu yıkılmış, çatlamış durumda 96 burç bulunmaktadır. Bu burçlar, boydan boya uzanan sur duvarlarından 10 metrelik çıkıntıda, çoğunlukla kare planlı ve 25 metre yüksekliğindedir. Pencereleri, tonozları, kapıları vardır. İç surlarla dış surlar arasında kapı ve merdiven bulunur. İç surlar ve burçlarda kefeki taşı ve tuğla kullanılmıştır. Dış surlar ise sandık veya kazamat duvardır. Dış surlarda daha küçük ve büyük burçlar arasına gelmek üzere küçük burçlar vardır. Bütün bu hendek, burç, dış ve iç surların toplam eni 70 metredir. Surların içinde dehlizler ve küçük oyuklar vardır. Marmara ve Haliç surlarının önündeyse hendek ve dış sur yoktur. Bu surların kalınlığı 5 metre, yükseklik 15 metredir. Burçlar 20 metredir, Marmara tarafında 103, Haliç tarafında 94 Burç vardır. Marmara tarafı surları boyunca Banliyö Treni çalışmaktadır. Bu burçlardan bazıları tarihi ün taşır: Yedikule, Sulukule, Anemas, İsaakios, Mermerkule, Arapkule gibi. Bunların çoğu zindan, hapishane, darphane olarak kullanılmıştır.
1617
KAPILAR
İstanbul surları boyunca ana kapı ve yan kapılar vardır. Kapılar, duvarda 5 metre genişlikteki bir kemer altındadır. Ana caddelerin geçtiği Topkapı ve Edirnekapı dışındaki kapılar yan yana iki arabanın geçemeyeceği kadar dardır. Bu kapıların mermer kaplı içleri, ahşap kapıları vardı. Sur üstüne çıkmak için yapılmış merdivenler kapıların iç tarafında sağda ve soldadır. Kapı duvarları içindeki boşluklarda, ana kapının kapatılmasında kullanılan demir kapı yahut parmaklıklar bulunurdu. Ayrıca ana kapıların bazılarında bir dış kapı olurdu. Bunların birçoğu tarihte kaybolmuştur. Bazı kapılar üzerinde kitabeler durmaktadır, ama bunlar Osmanlı’dan kalmadır. Dış kapıyla iç kapı arası 25 metredir. Topkapı Sarayı kapısından başlayarak Haliç’e, buradan Yedikule’ye ve tekrar Topkapı Sarayı’na dolanan duvarların kapıları şöyledir:
İSTANBUL SURLARININ uzunluğu 22 kilometredir. Haliç surları 5.5, kara surları 7.5, Marmara Surları ise 9 kilometredir. İstanbul surlarında 50 kapı ve 300 burç vardır ve bir kısmı kaybolmuştur. Dış kent Galata tarafındaki surların da kapıları vardı: Kurşunlumahzen, Karaköy, Balık Pazarı, Yağkapanı, Kürkçükapı, Azapkapı.