TARİHE YOLCULUK (67)
İstanbul’un manevi fatihi: Akşemseddin Hazretleri
- Şirin belde Göynük’ü; Hacı Bayram Veli’nin müridi ve Fatih Sultan Mehmed’in hocası olan, İstanbul’un manevi fatihi olarak anılan Akşeyh’in türbesini ziyaret etmeden gezmeyin.
Asıl adı Şeyh Mehmet Şemsettin Bin Hamza olan Akşemseddin hazretleri, 15. yüzyılın en büyük âlimlerinden biridir. 1389 yılında Şam’da doğmuştur. Hacı Bayram Veli’nin müridi ve Fatih Sultan Mehmed’in hocasıdır. Tıp ile ilgili Türkçe yazdığı Maddet-ül Hayat ve Arapça yazdığı Hall-i Müşkilât ve Risalet-ün Nuriye adlı Tasavvuf kitapları bilinen ünlü eserleridir.
Fatih Sultan Mehmed tarafından 1464 yılında yaptırılmış olan türbesi Bolu’nun şirin bir ilçesi olan Göynük’tedir. Türbenin bulunduğu Akşemşeddin Meydanı’na vardığımızda Fetih marşı çalınıyordu. Öğrendim ki İstanbul’un fetih günü olan 29 Mayıs tarihinde bu meydanda anma günleri düzenleniyormuş.
Âlim ve Hekim Akşeyh’in Huzurundayım
15. yüzyılın en büyük âlimlerinden olan saçının ve sakalının ak olması ve beyaz elbiseler giymesinden dolayı ´Akşeyh´ veya ´Akşemseddin´ adlarıyla meşhur ve soyu, Hazret-i Ebu Bekir´e kadar ulaşan bu büyük Allah Dostu’nun türbesinin önü o kadar kalabalık ki, kapısından büyük bir tazimle türbeye girdim. Artık Sühreverdi’nin torununun huzurundayım. Sandukasının dibine diz çöktüğümde, neredeyse, İstanbul’un manevi fatihinin yanında dizlerimin bağının çözüldüğünü hissettim. Fatihalarla birlikte yanaklarımdan kalbime süzülen gözyaşlarıyla birlikte türbeden ayrılırken hazirenin bahçesindeki tapu senetleri mesabesinde olan Osmanlı mezar taşlarıyla göz göze geliyorum. Türbe kitabesinde ise, türbenin 1464 senesinde Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırıldığı yazılı.
Hz. Akşemseddin’i nasıl anlatsam size; ilk hocası ve derslerini aldığı babası Şeyh Hamza âlim biridir. Oğlunu mükemmel yetiştirir. Mübarek, dudak uçuklatacak kadar zekidir ve genç yaşta müderris olur. Osmancık medreselerinde talebe okutur. İşin hâkikatına varmak için tek yol olan “ledün ilminde mütehassıs bir velinin” huzurunda diz çöker; o Allah Dostu da Ankara’daki Hacı Bayram-ı Veli’den başkası değildir. İyi bir hekim olan Akşeyh’in bilinmeyen bir diğer tarafı ise, Pastör’den asırlar evvel hastalığa sebep olan mikropları bulması ve o yıllarda “seretan” adıyla bilinen kanseri teşhis etmesidir.
“İstanbul’dan Asla Vazgeçme!”
İstanbul’un kuşatıldığı günlerde Fatih Anadolu’daki âlimleri ordugâha davet eder. Hepsi mükemmel insanlardır, ancak Akşemseddin’le aralarında anlatılmaz bir muhabbet başlar. Nedendir bilinmez bu akça pakça veliyi görünce içi rahatlar. Tabiri caizse kanı kaynar. İstanbul gibi bir şehri almak kolay değildir. Genç sultanı Bizans ile boğuşmak değil, yanındakilerle uğraşmak yorar. Yemeyi içmeyi unutur, uykuyu dağıtır. Geceler boyu ağlar ki yastığı hiç kurumaz. Muhasara başlayalı 50 gün geçer, lâkin gözle görülür bir ilerleme yoktur. Fidan gibi yiğitler ardarda düşerler toprağa. Sultan Mehmed kalabalıklar içinde yalnızdır. Hatta zaman zaman kuşatmayı kaldırmayı düşünür.
Akşemseddin hazretleri onun zihninden geçenleri okur. “Sakın ha!” der, “Asla vazgeçme!” Zira o, müjdeyi Hızır Aleyhisselam’dan alır. Zaferden zerre kadar şüphesi yoktur. Şehir düşünce, Fatih derin bir nefes alır, büyük güç ve itibar kazanır. Akşeyh, Fatih’e şöyle nasihat eder: “Dağ ne kadar yüksek olursa olsun, yol onun üzerinden geçer. Sen dağ olmaya heveslenme, asla gururlanma; yol ol ki, herkes senin üzerinden geçerken, sen dağların bile üzerinden geçesin.”
Göçemedin Gitti Yani...
Akşeyh Hazretleri birgün oğlu 4 yaşındaki oğlu Hamdi Çelebi’yi dizine oturtur. Minik yavru bülbül gibi Kur’an okur. Mübârek bir ara hanımına döner. “Biliyor musun?” der, “Aslında dünyanın mihneti, zahmeti çekilmez ama şuncağızın yetim kalmasına dayanamam. Yoksa çoktaaan göçerdim!” Hanımı omuz silker. “Amaaan efendi” der, “sen de göçemedin gitti yani.” Mübarek “İyi öyleyse!” deyip kalkar. Göynüklülerle helalleşir ve mescide çekilir. Talebelerine “okuyun” buyururlar. Bir ara gözleri kapanır, yüzü aydınlanır. Kolları yana düşer ve berrak bir tebessüm oturur dudaklarına. Müridleri eve koşarlar “Başınız sağolsun.” derler, “Efendi göçtü!”
Fâtih’in hocası, mutasavvıf, âlim-tabip ve şair olan ve “Akşeyh” adıyla şöhret bulan Akşemseddin Hazretleri 863 Rebîülâhirinin sonunda (Şubat 1459)’da Göynük’te vefat eder.
Türbesi halen ziyaretgâhtır. Rabbim şefaatine nail eyleye.
Eserleri
Risalet-ül-Nuriyye (Nur Risalesi), Def’ü Metain, Risale-i Zikrullah, Risale-i Şerh-i Ahval-i Hacı Bayram-ı Veli, Makamat-ı Evliya (Velilerin Makamları), Maddet-ül-Hayat (Hayat Maddesi), Nasihatname-i Akşemsettin (Akşemsettin Nasihatnamesi), Kitab-ül-Tıp (Tıp Kitabı), Hall-i Müşkülat (Güçlüklerin Halli).
YARIN: Göynük’ün eski çınarlarında Çilingirci Şevket Bey.