Bugün kendim hiçbir kelime dahi yazmayacağım. Bir abimin gönderdiği ve 1950-2018 yılları arasını çok iyi gözleyen benim de içinde pek çok kez kendimi bulduğum cümlelerin olduğu bu şiiri bizler gibi bu yıllarda yaşamış okurlarımız adına sizlerle paylaşmak istiyorum.
…………………..
50'li yıllarda Demokrat Parti'yle hayata gözlerini açanlar.
Tahta beşiklerde ninnilerle uyuyup,
60 ihtilâlinin ayak sesleriyle uyananlar.
Çocukluğunu bu kargaşayla geçirip,
68'de 18 yaşın heyecanıyla 68 kuşağının çilesini çekenler.
Bu hikâye sizin…
Bizim o yıllarda çocukluğumuz hep sıkıntılarla geçmedi.
Biz nedense ergenliğe geç girdik.
Çocukluğumuzu uzun yaşadık.
Bizim oyun alanlarımız çoktu yemyeşil çayırlarda, bahçelerde
Evimiz kadar güvenli sokağımızda çeşit çeşit oyunlar oynardık.
Biz küçük şeylerden mutlu olmasını iyi bilirdik.
Uzun kış gecelerinde içilen semaver çaylarıyla,
Aile toplantılarının sıcaklığını hep hissettik.
O yıllarda komşuluk bağlarımızda güçlüydü.
"Bir maniniz yoksa akşam ANNEMLER size gelecek" sözü bizi çok mutlu ederdi.
Karanlık günlerde önlüklerimiz karaydı ama karanlıkları aydınlatan beyaz yakalarımız gibi
Umutlarımız, mutlu günlerimiz de vardı.
Kitaplarımızı, defterlerimizi itinayla kaplardık.
Tahtadan, telden, ağaçtan oyuncaklar yapardık.
Yaratıcı, yetenekli, paylaşımcı ÇOCUKLARDIK.
Biz, yuvarlak, köşeli kurşun kalemlerimizle
Düz, eğik, süslü, italik okunaklı yazılar yazardık.
Biz halk kütüphanelerine, Halk Evlerine giderdik.
Ne omuza asmalı deri, renkli çantalarımız
Ne 0,5 uçlarımız, ne kokulu silgilerimiz vardı.
Tahta sıralı, varil sobalı sınıflarımızda
Kara tahta başı heyecanlar yaşardık.
Nohutlu, fasulyeli matematik derslerimiz.
Cin Ali serisi okuma saatlerimiz
Andımız,
Gençlik Marşımız,
Cumhuriyet şiirlerimiz
Sapanla kuş avımız, derede yüzme yarışlarımız
Ömer Seyfettin, Dede Korkut hikayeleri
Kafdağı arkasına uzanan masallarımız.
Battalgazi, Köroğlu Destanları
Uzun kış gecelerinde uyuklayarak dinlediğimiz babaların, dedelerin askerlik anıları.
Amerikan yardımı süt tozundan hazırlanmış
Beslenme saatlerimizi unutmak mümkün mü?
Ya sabahları üzerine ''tereyağı'' sürülmüş
Taze yumurtalı, pekmezli sabah kahvaltılarımız.
Tarhana Çorbasının lezzetini nasıl unuturuz?
Pazar sabahları sıcak ekmek kuyruğunda
Buharı kokusuna karışmış pidelerden, somunlardan
Elimiz yana yana yediğimiz lokmalar...
Bizim Amerika'dan ithâl herkesin okuduğu:
Teksas, Tommiks'imiz, Zagor'umuz da vardı.
Hayat, Ses Mecmuaları, Hürriyet'in ilâveleri
Radyoda Enosis-Makarios, Vietnam haberleri
Arkası Yarınlarımız, Liselerarası bilgi yarışmaları,
Bizimkiler, Kaynanalar, Radyo Tiyatrolarımız
Erkan Yolaç'la Evet-Hayır yarışmalarımız
Orhan Boran'ımızla Yuki'miz hayatımızın bir parçasıydı.
Soğuk kış günlerinde, buzlu yollarda
Tahta okul çantalarımızı kızak yapar kayardık.
Bizim mahalle bakkalımız Haydar Amca'mız
Yolunu hasretle beklediğimiz postacımız
Bekçi Hasan'ımız, kasabımız, manavımız
Aile fertlerinden biri sayılırdı.
Lâstik ayakkabıdan naylon ayakkabıya
Bez toplardan naylon toplara
Batarya pilli radyodan ağır, iri, sandukalı dântel örtülü
Siyah-beyaz televizyona biz kavuştuk.
Gazocağından ”Aygaz”lı ocaklara biz geçtik.
''Vita'' yağı tenekelerinden su kapları yapardık.
60'lı sıkıntılı yılların sonunda Amerika Apollo 11'i Ay'a gönderirken
Bizim ilk yerli otomobilimiz Anadolu’muz
Arkasından 124 Hacı Murat'ımız…
O yıllarda bizim ne emniyet kemerimiz
Ne otomatik klimamız, ne Cd çalarımız
Ne uzaktan kumandamız, ne oto alârmımız
Ne hava yastığımız, ne de otoyollarımız vardı
Daha iyi görüntü için çatılarda ölüm tehlikesiyle antenleri biz çevirirdik.
Grundik, Şaplorenz, Philips marka asker bavulu televizyonlarda
Karlı, silik, bulanık görüntülerden oluşan
Yerli diziler bizi mutlu ederdi.
Arnavut kaldırımlarındaki oyunlarımız
Gece muhabbetlerimiz, cambazlı panayırlar
Topacımız ( tendürük ), misketimiz, uçurtmamız,
Gizlice içtiğimiz, Birinci, Bafra, Gelincik, Yaka sigaraları.
Pamuk Şeker, Horoz Şeker, Şeker Elma, Kâğıt helvalarımız
Uzuneşek, Birdirbir, Saklambaç, Komen, Elim Sende oyunlarımız.
Hayatımıza renk katan, bayramlarımız.
Biriktirdiğimiz bayram harçlıklarıyla gittiğimiz
Dönme dolap, atlıkarınca, langırt, beş atış yirmibeş, çadır tiyatrosu.
İstop, dokuztaş, mendil kapmaca, gazoz kapağı, sigara kutusu, bilye, düğmelerle ( kopça )
Yaratılmış bir oyun dünyamız vardı.
Yakan Top, seksek, çelik-çomak oyunları.
Okulda Yerli Malı Haftalarımız
Evde tasarrufa teşvik edici kumbaralarımız
Ada'ya barışı götüren Kıbrıs Harekâtımız
Sokakta şeker, yağ, benzin kuyrukları.
Postaneden yazdırmalı telefonlarımız,
Pötükareli, muşamba kaplı odalarımız,
Kestane pişirdiğimiz kuzine sobalarımız
Mutfaklarımızda tel dolaplarımız
Duvarında günlük “Saatli Maarif” takvimimiz
Samimi, sıcak aile toplantılarımız…
At arabası, Hamal arabası, süslü faytonlarımız
Austin, Magirüs, Ford, Opel, Chevrolet marka
Bagajı üstünde şehirlerarası otobüslerimiz.
Futbol sahalarında Lefter’li, Metin Oktay’lı, Şenol, Birol'lu
Kadri'li, Şanlı'lı, kedi kaleci Varol Ürkmez'li, Can Bartu'lu
Sabri Dino'lu, Cemil Turan'lı, Metin Kurt, Metin, Ali Feyyaz'lı
Unutulmaz derbi maçlarımız.
Sinemalarda John Wayne'lı, Clint Eastwood'lu
Unutulmaz kovboy filmlerimiz
Beyaz perdede Ayhan Işık, Belgin Doruk,
Kötü Adam Ahmet Tarık Tekçe, Gösel Arsoy,
Filiz Akın, Fatma Girik, Ediz Hun, Yılmaz Güney.
Müzeyyen Senar, Behiye Aksoy, Emel Sayın,
Zeki Müren, Erkin Koray, Berkant, Erol Büyükburç,
Barış Manco ile dünya turu AŞK dolu, duygu dolu, hüzünlü şarkılar.
70'li yıllarda muhtıralar, sağ-sol çatışmaları
Üniversitelerde Kominist-Faşist suçlamaları.
Fabrikalarda DİSK-MİSK mücadeleleri.
Grevler, emeğin patronları, sendika ağaları.
İdeolojilere kurban edilen zavallı işçiler.
Okullarda Devrimci-Ülkücü kavgaları.
Bölünmüş öğretmenler, taraflı polisler.
Bu öykü sizin.
Birbiri ardına devam eden cenaze törenleri.
Romantizm ile terör arasına sıkışmış
Kayıp bir kuşağın çocuklarının savaşı.
Kardeş kavgaları, siyasi cinayetler.
Kurtarılmış bölgeler, okullar, mahalleler
Yakılan, yıkılan, boşaltılan köyler
Bu hikâye sizin.
Sonra Dallas, Köle Izaura, Yalan Rüzgarı
Cosby Ailesi, Uzay Yolu, Tatlı Cadı, Küçük Ev
Amerika, Avrupa, Brezilya dizileri
Beatles, Rolling Stones, Boney-m, Adamo
Amerika, Avrupa hayranlığı derken,
Hippiler, bitli turistler, ansızın girdi hayatımıza.
Benliğimizi yavaş yavaş kaybetmeye başladık.
Cola, Adidas, bulujin,
Rak-Rok-Pop merakıyla
Unutuverdik kendi müziğimizi, öz değerlerimizi,
Türküleri, Bozlakları, Halk Oyunlarını,
Destanları, Hikâyelerimizi.
Sonra 80’de 12 Eylül sabahı
Hasan Mutlucan'la uyananlar
Tutuklananlar, gözaltına alınanlar
Akıl almaz işkencelere uğrayanlar
Bedenlerini, ruhlarını kaybedenler
Yeni idamlara, haksızlıklara şahit olanlar.
Gönülden yaralanıp gençliğini sürdürenler.
Bu öykü sizin…
ÖSS'yi bilmezdik ama gece en son 23.00’da
Radyodan puanları dinler erken davranmak için otobüslerle geceden yola çıkardık.
Eğitimin çilesini de biz çektik. Ülkesini ölesiye seven de bizdik.
Erkeklerde İspanyol paça pantolonlar
Geniş gösterişli kravatlar, uzun saç ve favoriler
Siyasi görüşe uygun, yukarı-aşağı, kalın bıyıklar
Deri çizmeler, asker postalları, parkalar,
Kalın kemerler, palaskalar, kalpaklar
Arka cepte ince dişli taraklar, yuvarlak aynalar
Gömlek ceplerinde Gelincik, Bafra sigaraları
Kızlarımızda lüle lüle saçlar, allıklar, küpeler
Her genç kızın rüyası!... Zetina dikiş makinası reklâmları
İnce belli mantolar, yüksek topuklu rugan ayakkabılar
Döpiyesler, jarseler, koyu kırmızı rujlar, kalın kemerler
Doğal güzellikler, tabii kokular, masumâne bakışlar.
Kınalı eller, ahh... ah o ince beller...
Biz anne-baba sözü de dinlerdik.
Çoğumuz görücü usulü ile evlendik.
Kim ne derse desin, hâlâ devam eden çok mutlu evlilikler kurduk.
Sevmesini de sevilmesini de iyi bilirdik.
Leylâ'yı bilir, Mecnun'u anlardık.
Bizim ne unutulmaz AŞKLARIMIZ vardı.
Mevsim mevsim yaşadık duygularımızı
Şarkılarda sever şarkılarda ayrılırdık.
Bizim mektuplarımız renkli kâğıtlara yazılmış
Kendi el yazımızla, gözyaşı dökülmüş, Aşk mektupları,
Asker mektupları gül kokulu, duygu dolu, gözyaşlarıyla ıslanmış
İçinde bir tutam saç, bir küçük el izi, dudak izi taşıyan mektuplar...
Ahh...
Biz neydik ne değildik.
Romanlara konu hayatların sahibiydik.
Biz o yıllarda iyi ki vardık.
Bütün olumsuzluklara rağmen
Mutlu bir çocuk, sevdalı birer gençtik.
Biz 2000'li yıllarda yine varız.
Biz 60'larda çocuk,
Biz 70'lerde gençtik
Biz 80 'lerde ihtilâli,
Biz 90'larda ekonomik krizleri
Bir kez daha yaşayanlarız.
Şimdi teknolojik gelişmelerle dolu 21. asrı yaşıyoruz.
Kredi kartı, bilgisayar, internet, cep telefonu, süper market,
Mp 3 çalar, dizüstüler, plâzmalar…
Artık o kokulu, duygu dolu uzun mektuplar yok
AŞKLAR yok oldu, duygular kısaldı, sembôl oldu
Gençlerin iletilerinde ''nbr'', “by'', "slm'' kısaltmaları.
Cep telefonlarında kısa mesaj çılgınlıkları.
Nerede meyvesini elimizle topladığımız ağaçlar?
Korkusuzca oyunlar oynadığımız sokaklar...
Nerede o sözünün eri yağız delikanlılar?
Vefalı dostluklar, ölesiye arkadaşlıklar
Nerede utangaç al yanaklı kızlar?
Saflık, doğallık, bağlılık nerde?..
Bu nedenle ÇOCUKLUĞUMU özlüyorum.
El yapması oyuncaklarımı, uçurtmamı, yaralı dizimi,
ANNEMİN ninnisini, kâğıt helvayı, bakkalın sakızını
Bahçedeki kiraz ağacını özlüyorum.
Ya şimdiki çocuklar!..
Çoğu internet başındalar
Fasfoodlarla süper menülerle beslenerek
Bilmem hangi yabancı müziği indirip dinliyorlar
Cep telefonlarına, bilgisayarlarına sarılmış
Çoğu kilolu, renkleri uçuk, dişleri bozuk
Teknoloji çağını yaşıyorlar.
Artık 20. asır gerilerde kaldı.
Çocuktuk genç olduk, baba olduk, dede olduk.
Ne bâdireler atlattık, yıkılmadık ayakta kaldık.
Artık yaşadığımız kadar yaşayamayacağımızı,
Bir bu kadar daha ömrümüzün olmadığını biliyoruz.
Olsun iyi ki o yılları gördük, o hayatları yaşadık.
Pişmanlık mı asla!..
Sadece o doludizgin unutulmaz yılları özlüyoruz...
Verseler aynı hayatları yeni baştan
Büyük bir keyifle yaşamak isteriz.
İşte!.. Bu bizim hikâyemiz…
1950-2018
……………….
İyi tatiller…
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
İstek her zaman eyleme dönüştürülemez, halbuki irade, mutlaka eyleme dönüştürülecek kadar güçlü olan isteğin ifadesidir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Dolmuşlarda otobüslerde tramvayda bağırmadan yanımızdakileri rahatsız etmeden konuşmayı öğrendiğimiz zaman daha iyi ADAM oluruz.