Geçtiğimiz Cumartesi gününü yani 6 Mart 2021 tarihini yazın bir kenara. Not edin. Kısıtlamaların sona erdiği, erdirildiği ilk hafta sonu, öyle bir Cumartesiydi ki, herkes kendini attı sokağa…
Ankara, İstanbul ve İzmir gibi hafta sonları turistlere kalan şehirler tekrar asıl sahiplerine geri döndü.
Şehrimiz Konya’da ise Suriyeli sığınmacıların dolaştığı sokaklar ve caddelerde nihayetinde bizlerde dolaşmaya başladık.
Oh be…kendimize geldik, kendimizi bulduk diyenler var!
Kime sorsanız, çok özlemiştik hafta sonunu diye konuşuyor.
Benden duymuş olma, aslında biz, ekmek alacağız diye, evin dibinde market var diye, o yasakları az delmedik diyenleri de, unutmayalım!
Hafta sonu serbest olurda, mangallara özgürlük olmaz mı? Piknik yerleri dolup taşmaz mı? Hasret giderilmez mi?
Son günlerin meşhur tabiriyle her taraf lebalep!
Her yer tıklım-tıklım, iğne atsanız yere düşmeyecek görüntüler yansıyor Cumartesi gününden…
Bu ne mi demek?
Virüsün mest olması, Korona patlaması demek!
Tedbirlere uymama konusunda kantarın topuzunu fena kaçırdık demek.
Böyle giderse, şehirlerimizin renginin maviye dönmesini daha çok bekleriz demek!
Nasıl mı?
Kırmızılar koyu kırmızı oldu. Turuncular kırmızı! Sarılar turuncu…Maviler sarıya dönmeye yüz tuttu!
Bize gelince en azından turuncuya döneriz diyorduk amma, manzara turuncu manzarası değil…
Üç buçuk aydır emek-emek virüsten uzaklaşma çabaları, Cumartesi günüyle birlikte yalan oldu.
*****
Üç buçuk aydan beri ilk defa Cumartesi günü yasaklara son denilmişti. 65 yaş ve üstüne dahi serbestti. Üç saatlik izin süresi dört saate çıkmıştı amma, olsun varsın dedi bu yaş grubu…
Dört saat olan bakmışsın altı saat olur, birde bakmışsın tamamen kalkar diye düşündü!
Nisan-Mayıs ayları Ramazan ve Bayrama ait aylar olunca, Ramazan bitince, neredeyse yaza merhaba denecek diye düşündü birçok kimse…
Yaza kadarda, aşılar gelir, herkes aşı olur, virüse karşı belli bir direnç kazanılır, bundan böylede mutasyonlusu da bize vız gelir diyenler olmadı değil.
Her şey Pandemi döneminin seyrine kalmış olsa da, aşı sürecinin tamamlanamamış olması, hastalığa yakalananların sayısındaki hızlı artış, kafaları karıştırmadı değil.
Bütün bunlara rağmen, neşeler yerindeydi, moraller düzgündü.
Bahara yakışan bir gündü, geçtiğimiz Cumartesi…
****
Esnaf Cumartesi günü mağazasını, işletmesini açtı.
Davet mesajları geldi bir çoğundan…
Hani bayram günü gibiydi derler ya…
Aynen öyle bir günü hatırlattı herkese…
Cumartesi günü açığız, sizi bekliyoruz diye mesaj göndermişti birçok işletme…
Ne oldu?
Herkes attı kendini dışarı…
Her şey ve her yer karıştı. Aşı olmadan, bağışıklık kazanmadan üstelik!
Mahalle bakkalları da doluydu, küçük marketlerde…
Ortam birden kalabalıklaştı.
Birbirini uzunca bir süredir göremeyenler aradı!
Üç buçuk ay sonra ilk hafta sonu demişlerdi.
Buluşuldu, kavuşuldu, çocuklar büyüklerin sevindiği kadar sevinmedi, insanlar çocuklaştılar adeta…
*****
Cumartesi günü o yokmuş gibi davrandık, maskeleri indirdik çenemizin altına, kimi koluna taktı havalı olsun diye…Kimi hava güzel, hiçbir şey olmaz dedi, çıkardı maskesini cebine ve çantasına koydu. Mesafe ha bir günlüğüne olmayıversin der gibi davrandılar!
Her şey bitmiş, normale dönmüş sandık, şaka-maka kendimizi inandırdık!
Bu arada akılımızdan hiç çıkmaması gerekeni yani onu unuttuk, yok saydık!
Bugün bize dokunmaz, neşemizi, keyfimizi bozamaz diye yüksek perdelerden attık-tuttuk!
Ne miydi o?
Virüs…Hatta mutasyonlusu…
Virüs en çok neyi severdi?
Kalabalıkları…Maske takmayanları…Mesafeye inadına tepki gösterenleri…Hijyenle alakası olmayanları…
Meydan okumayı sevmemiz, aşı filanda olduysak yaşadığımız güven patlaması ayaklarımızı yerden kesmişse…
Kim takar Koronayı! Bizde takmadık zaten!
Kırmızı olan rengimizi maviye döndüreceğiz diye de konuşmaktan kendimizi alamadık!
En kalabalık yerlerde ve mekanlarda korkusuzca tur attık!
*****
Zor bulunur ve zor rastlanır bir Cumartesi günüydü. Kısıtlamaların sona erdiği ilk tatil günüydü.
Sütten ağzı yananların yoğurdu üfleyerek yemesi gibi, tedbirli ve ihtiyatlı olmamız gereken bir gündü!
Lakin, ne tedbirle ilgili konuları dinledik, ne ikazlara aldırış ettik, nede söylenenlere uyduk.
Virüs bizi öyle bir bağrına bastı ki, böyle giderse, kırmızı olmayan tek bir şehir kalmayacak!
Çocuklar gibi şendik, sanırsınız virüsü yendik!
Üçüncü ve son cemre toprağa düşmüştü. Hava ısındı, su ısındı, toprak ısındı, biz dışarıya ısındık, virüse karşı yiğitliğimizi sınadık!
Neticede, Avrupa’dan, Amerika’dan ve Brezilya’dan pek bir farkımız kalmadı!
*****
Ümitsiz değiliz elbet. Cumartesi özellikle şehrimiz için ders çıkardığımız bir gün olmalı ki, bir sonraki hafta sonu, kırmızı olan rengimizi en azından turuncuya çevirmek adına bilinçli adımlar atabilelim.
Rengimiz kırmızıdan vazgeçmediği sürece, yaşayacağımız kayıpların haddi hesabı yok çünkü…
Bunun adı şehrimizin geleceğini, ekonomisini, istikrarını, dengelerini alt üst demek.
İnsanın kendi kendini içinden çıkılmaz durumlara ve hallere sokması demek!
Konya kendini toparlayacaksa, alarm veren, normalleşmenin önündeki en büyük engel olan kırmızı renkle mücadele edecek!
Bu mücadele tedbirlere ve kurallara uymakla mümkün!
Edebiyatla olanının neticesini geçtiğimiz Cumartesi günü gördük ve yaşadık!
Sıkılmadan, fedakarlık yapmadan, kural ve kaidelere uymadan renk değişimi mümkün değil.
Birkaç hafta çok sıkıldık, çok bunaldık demeyeceğiz!
Kalabalıklardan, taziye evlerinden, düğün-derneklerden, asker uğurlamalarından uzak tutacağınız kendimizi!
Maske-mesafe-hijyen konusuna, 2020 yılının Nisan-Mayıs aylarında göstermiş olduğumuz hassasiyeti ve samimiyeti göstereceğiz.
Göstereceğiz ki, tünelin ucundaki rahatlama denen, mavi denen o ışığı görebilelim!