Uzun uzun zaman önce memleketin birinin oldukça gelişmeye müsait bir şehrinde, çok çalışkan, çok gayretli, çok merhametli, çok vicdanlı bir adam yaşarmış.
Zengin falanda değilmiş amma, girişkenmiş, konuşkanmış, ikna kabiliyeti yüksekmiş. O devrin şartlarında insanları iş ve aş sahibi yapmak için uğraşırmış.
Çok parası olduğu halde, kimseye faydası olmayan, kibirli, gururlu insanlar ise bu adama haset ederler, kıskanırlar, hakkında türlü tezvirat da bulunurlarmış.
Bazıları ise, bunun derdi ne, ne yapmak istiyor, eski köye yeni adet getirme peşinde, sana ne elin aşından, ekmeğinden, pişmiş aşa neden su katarsın be adam diyerek tepki gösterirlermiş.
Halk bu adamı pek sevmiş, iyi adam has adam diyorlarmış. Herkesin iyiliğini isteyen adam. Herkesin derdine koşan adam. Böyle adamların kıymeti bilinmez amma, dur bakalım daha neler olacak diye de üzülmüyor da değillermiş.
Adam müteşebbismiş, girişkenmiş, Bedesten Ağalığı yaptığı dönemde, öyle hakkaniyet içerisindeymiş ki, cümle esnaf onu efsane gibi anlatırlarmış. Bu bize engel diye, kısa bir zaman sonra, allem etmişler, kallem etmişler aldırmışlar onu Bedesten Ağalığından!
İnsanlarda vefa yokmuş, ondan her kim her ne iyilik gördüyse bunu her daim görmezden gelmişler.
Şehri geliştirmek üzere bu iyi adam varmış Payitahta, Sultan dahil Vezirler dahil, alim ve ulemalar dahil hemen herkesle görüşmüş. O yetmemiş, memlekete yakın-uzak bir çok diyara da şehrine katkısı olur mu diye, dolaşmaya çıkmış, şehir fokur fokur kaynıyormuş.
Bunun demişler derdi ne? Maksadı ne? Niyeti ne? Ne olmak istiyor? Ne yapmak istiyor?
Değişik diyarlardan destek alan iyi adam, gelmiş şehrin Bedestenine yeni dükkanlar kurmuş, yeni iş sahaları aşmış, benim şehrimde aç kalan olmayacak! İşim yok diyen kalmayacak diyormuş.
Şehrin ileri gelenleri, söz sahibi olanları, adeta hırstan ve çekememezlikten deliye dönmüşler. Bunun demişler önünü kesmezsek, o bizi bitirecek, bu şehirde kimse bize itibar etmeyecek. Kimseye hükmümüz geçmeyecek.
Yalan ve iftiralardan oluşan nameler yazmışlar. Uyduruk, asılsız, mesnetsiz belgeler düzenletmişler. Bunları Sultana ulaştırmak için denemedikleri yol kalmamış.
Sonunda Sultan, Vezirlerinden birini bu işe görevlendirmiş. Vezir tebdili kıyafet eyleyip bir gece ansızın şehre gelmiş. Bedestende bir dükkan açmış, başlamış komşuluk muhabbetine…
Bakmış ki, şehir dedikoduya bayılıyor. Şehirde çekememezlik diz boyu. Yalan eksik değil. Kıskançlık her köşe başında kıvılcım bekliyor. Adamları marifetiyle kim ne yapıyor, kim ne peşinde, kimin derdi ne tek tek öğrenmiş. Sonra almış bu belge ve vesikaları, durumu Sultana arz etmiş.
Sultan iyi adam lehine bir karara varmış. Şehirde onu sevmeyenler, eyvah demişler, Sultan şehre has adamlarını göndermiş, ne yaptık ortaya çıkarmış, başımız belada diye paniklemişler. Bazıları şehri terk edip, yabancı diyarlara kapağı atmış.
Tam o günlerde, yaşlı Sultan, vefat etmiş. İyi adamın yaptıklarından hazzetmeyen, Payitahta dahi iş ve aş sahibi yaptığı insanları çekemeyen Vezirlerden biri, ölen Padişahın odasına gizlice girmiş, O kargaşada, o karışıklıkta iyi adama ait ne kadar belge ve vesika varsa hepsini toplamış, konağının avlusunda ki ocakta bir tane dahi kalmayıncaya kadar her birini yakmış.
Sultanın yerine geçen büyük oğluyla arası iyiymiş. İlk önce iyi adamın tahkikatını yapan Veziri gözden düşürmek için, genç Sultan üzerinde nüfusunu kullanarak yavaş yavaş telkinlerde bulunmaya başlamış. Genç Sultan, Vezirim demiş, babam Sultanın odasında bazı mühim belge ve vesikalar var idi. Birçok şey var, ancak onlar yok, şu konuyu bir araştırsana demiş.
Vezir bir iki soruyla genç Sultanı şöyle bir yoklamış. Yok demiş bir şey bilmiyor. Baş üstüne Sultanım demiş. Araştırmaya başlamış. Bu arada Sultan babasının o çok güvendiği Veziri çağırmış. Vezirim demiş, seni komşu diyarlardan birine elçi tayin eyledim. Oraya tez zamanda varasın, beni orada temsil edesin, mahcup etmeyesin demiş. Haset ve kıskanç Vezir utanmasa sevincinden zil takıp oynayacakmış. En büyük rakibinden kurtulmuş, Sultan ona da, sen demiş bundan böyle benim yanımdan ayrılmayacaksın. Ben nereye, sen oraya. Sen bana lazımsın.
Aradan birkaç ay zaman geçmiş. Haset Vezir, belgeleri çok aradım, bulamadın Sultanım demiş, gün olur hiç umulmadık bir yerden çıkar mı çıkar! Lakin, izin verirseniz o şehre gideyim, durumu birde ben tahkik edeyim.
Tabi demiş Sultan, göreyim seni. Bu adam hakkında iyi adam derlerdi, has adam derlerdi, Sultan babam o adamı severdi. Aman ha araştırmanı gizli tut.
Vezir bir heyet oluşturmuş. Şehre varmadan önce, şehirden kaçıp giden şehrin ileri gelenlerini de şehre geri çağırmış. Şehre vardığında, kendine tahsis edilen konağa hep aleyhte olan, hasetleri, fesatları, fitnecileri, iyi adamın aleyhinde olanları doldurmuş. Onların anlattıklarından birkaç heybe dolusu belge ve vesika hazırlatmış.
İyi adam Vezirle görüşmek için kimi aracı koyduysa olmamış. Bir türlü görüşememiş.
Vezir şehirden ayrılırken, koşarak gelmiş Vezirin atının dizginlerine yapışmış. Vezir hazretleri demiş, sende hiç Allah korkusu yok mudur. Beni neden dinlemezsin. Bu ahaliye neden kulak vermezsin.
Vezir, alın şu densizi, kendini bilmezi yanımdan, civarımdan demiş. Bir Vezirle nasıl konuşacağını bilmez. Belli ki, seni çok yüzlemişler. Ben o bildiğin yumuşak huylu Vezir değilim. Foyalarını ortaya çıkardım. Kararı elbet Sultanımız verecek, lakin bu belgeler ışığında kurtulma şansın yok. Artık ne yapar bilinmez, seni sürer mi, zindanlar da mı çürütür, yoksa Payitahtın meydanında ibreti alem için kelleni mi alır, kendi bilir.
Ahali yapma Vezir Hazretleri demişler. bu adam iyi adamdır, has adamdır. Evlatlarımızı iş ve aş sahibi yaptı, ekmek verdi. Buldu, buluşturdu. Adamın ne konağı var, ne altını, ne akçesi, babasından kalma eski bir evde çoluk çocuğuyla oturur. Kapısını kim çalsa ekmeğini onunla paylaşır, onu çekemeyenlerin yüzünden bu iyi adama kıyma, Allah rızası için onu da dinle demişler.
Vezir, dağıtın şu ahaliyi demiş, belli ki hepsinin gözünü boyamış, muhafızlar ahaliyi dağıtmışlar Vezir ve heyeti çıkıp gitmiş şehirden.
On on beş gün sonra Sultan o iyi adamı Payitahta çağırtmış. Şehirde ki rakipleri, işte demişler iyi geçinen adamın sonu. Artık kellesi mi gider, sürülür mü ne olur, ak koyun kara koyun belli olacak. Allah Vezir Hazretlerine uzun ömürler versin, geldi meseleyi çözdü gitti demişler.
Sultan elçi diye gönderdiği Veziri de çağırtmış. Huzurunda büyükçe bir divan oluşturmuş. Vezirin yeni düzenlendiği vesikaları bir masanın üzerine yığmış. İyi adamı da çağırtmış huzuruna. Sana demiş iyi adam derlerdi. Bu vesikalar neyin nesi? Bu vesikalarda iş ve aş verdiğin insanlardan akçe aldığın, akçe almadan iş yapmadığın, paranın pulunun hesabını kendinin de bilmediğin yazılı. Şehrin esnafına kötü örnek olmuşsun, onların itibarını zayıflatmışsın. Söyle ne yapayım seni? Rahmetli Sultan babam seni sevdiği için, kelleni almayacağım. Seni uzak diyarlardan birine sürgüne gönderiyorum. İyi adam tek bir kelime konuşamamış, ağlayarak çıkmış Sultanın huzurundan.
Vezir içinden beter ol demiş, layığını buldun. O diyara varmadan, seni yolda geberteceğimden emin ol! Tam böyle düşünceler içindeymiş ki, Sultan, Vezir demiş şöyle bir ortaya gelesin ve söyleyesin. Sultan Babamın vesikalarını bulabildin mi, karşılaştırmak isterim belki de sürgüne gönderdiğimiz adama az ceza verdik, belki de ölümü hak etti.
Vezir, malumuz üzere bulamadığımı arz etmiştim Sultanım demiş. Sultan, ben buldum demiş. Senin dediğin gibi, umulmadık bir yerden çıktı. Şöyle ki, rahmetli Sultan babam, ne kadar belge ve vesika varsa çok önceden bana teslim etmiş, yerine ilgi alakası olmayan yalandan vesikalar koymuştu. Sende onları aldın. Bir güzel avlundaki ocakta yaktın.
Gel bakalım, iyi insanların has insanların düşmanı demiş, ayağa kalkmış, orada olanlar, bir Sultanın parlayan kılıcını, birde Vezirin uçan kellesini görmüşler.
Anlatırlar ki, o iyi ve has adamı Sultan yanına almış, elçi gönderdiği Veziri Baş Veziri yapmış, nerede işe ve aşa ihtiyacı olan varsa o şehirlere, Vezirle birlikte o iyi adamı göndermiş. Onun kıymetini bilmeyen vefasız şehrin, haset ve fesat ileri gelenlerini de o şehirden sürmüş çıkarmış…
Şehir şehire, Sultan Sultana, İyi adam İyi adama, Vezir Vezire, haset hasede, fesat fesada, kıskanç kıskanca, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…