Çocuğumuz okula başlamadan MİT’e taş çıkarıp en iyi öğretmen istihbaratını yapıyoruz. Bulduğumuz öğretmene kayıt yaptırmak için emmi dayı diyor onu da yapamıyorsak yüklü bağış yapıyor yine de o öğretmene veriyoruz.
Okulun ilk zilini “Start Atış” , çocukları da “Arap Atı” görüyoruz.
“Okuma yazmayı ilk öğreten öğretmen, en iyi öğretmen” gazına kanıyor hız sınırında tavan yapıyoruz. Okulda öğretmen, evde anne-baba çocukları hallaç pamuğuna çeviriyor, 3 ayda okuma yazmayı öğretiyoruz. Bir de havalı havalı başımız dik geziyoruz.
“Sistem test üzerine kurulu” aldanmasıyla, daha birinci sınıfta yüzlerce test çözdürüp coştukça coşuyoruz.
“Devletin verdiği kitaplar bir işe yaramaz” deyip, yüzünü bile açmadan başka kitaplara servet harcıyoruz.
“Ödev veren öğretmen iyi öğretmendir” felsefesiyle çocuklarımızı saatlerce eve hapsediyor, silah zoruyla ödev yaptırıyoruz. Gözümüz o kadar dönüyor ki duygu, düşünce ve hayallerini topluca katlettiğimizin farkında bile olamıyoruz.
Evde, arsada, dağda, taşta gerekirse kameralar eşliğinde cümbür cemaat kitap okuyor gösterişten hiç kaçmıyoruz.
Öğretmen, veli, öğrenci, anne ve babasıyla neredeyse dünyanın en çalışkan milleti gibi görünüyoruz
24 saat deliler gibi çalışıyor, paralar saçıyoruz.
Peki, bu kadar çalışma, özen, gayret ve hırsla Avrupa eğitiminin neden çok gerisinde kalıyoruz?
Bu sorunun cevabını, sürekli sisteme bağlıyor kendimizi sürekli sütten çıkmış ak kaşığa benzetiyoruz.
Avrupa bu konuda neden mi çok başarılı?
-Eğitimi siyasete asla alet etmezler. İşini yapmayan eğitimci, bürokrat yakını olsa bile kapının önüne konulacağını çok iyi bilir.
-Çocuklarının 12 yaşa kadar beyinlerinin sürekli geliştiği ve küçücük bir olumsuzluğun dahi tüm hayatlarını olumsuz etkileyeceğini düşündükleri için bahsedilen yaşa kadar test çözümü yaptırmazlar. Kaç doğru-kaç yanlış kavramı, sıralama stresi, akranlarıyla kıyaslanma korkusu, sınav heyecanı gibi fobilerin çocuklarda yaratacağı büyük travmaların farkındadırlar
-Eşek yüküyle ödev vermezler. Yaşlarının en fazla iki katı zaman alacak kadar araştırma ve değerlendirme ödevi verirler. Sosyal etkinliklere çok daha fazla önem verirler.
-Çocuklarının hayal, duygu ve düşüncelerini yazılı olarak ifade etmelerine büyük önem verirler. Duyguların zevkle yazıya dökülmesinin, kitap okuma alışkanlığını kazandırdığını çok iyi bilirler.
-Yiğidi öldürmez, hakkını da sonuna kadar verirler.
-Orada anne baba köle değil efendidir, otoritelidir.
-Tablet, bilgisayar ve telefon kullanımı bizden binlerce kat daha azdır
Bu davranışları görünce “İyi ki Müslüman değiller aksi halde onlardan bize cennette yer kalmazdı!” diyesi geliyor insanın içinden.
Eğitimde onların başarısını yakalayabilir miyiz?
Şu aşamada biraz zor gibi görünüyor.
Sağlıcakla kalın.