Terör devleti İsrail’in o toprakların asıl sahiplerine yaptığı vahşi saldırılar sebebiyle konu hakkında yazmanın kaçınılmaz olduğu düşüncesiyle bir iki haftadır tarzımızı değiştirmek durumunda kaldık. Amacımız insanlık düşmanlarına karşı kendimizi korumak ve insan kalmaktı. Vietnam savaşı sırasında bir adam her gece elinde tek bir protesto mumuyla Beyaz Saray'ın önünde duruyordu. Bir gece bir muhabir ona yaklaştı ve sordu: "Efendim, bu küçük protestonuzun gerçekten bir şeyleri değiştireceğine inanıyor musunuz?" Adam şöyle cevapladı: “Ah, buraya kimseyi değiştirmeye gelmiyorum. Ben onlar beni değiştirmesinler diye buraya geliyorum. İnsanı delirten bu düzenli çıldırtıcı saldırıların insanlığımı yıpratmasına izin vermeyeceğim. Gerçeği öğrenmeye ve doğruyu söylemeye devam edeceğim. Her lanet gün bana düşen küçük görevi yapmaya devam edeceğim; insan kalmak, farkında, yumuşak ve merhametli kalmak, Böylece dünya insanlığımı yıpratamasın diyordu. Belki bizimkisi de benzer bir çaba sayılabilir. Yoksa askeri ve siyasi analiz yapabilecek bir uzmanlığımız yok.
Yine biz kaldığımız yerden yazmaya devam edelim. Ölümün kol gezdiği bu günlerde Filistin halkının canlı olarak hakikatine vardığı ölümü anlatmak ne kadar mümkün bilmiyorum ama deneyelim. Hayatın devamı için ölüm en büyük nimet diyerek önceki yıl Akdeniz bölgemizi saran orman yangının aslında bir yenilenme yangını olduğunu söylemiştim. Bizim ormanlarımız zaten yangın ormanları ve yanarak içindeki kiri-pası ve hastalıkları atıyorlar. Yeni ve sağlam bir neslin gelebilmesi için öncekiler kendi kendine bile yanabiliyor.
İnsanlar öleceğini bilen tek canlılar. Bu konuda bilinç sahibi bir başka canlı yok. Peki acaba insan niçin bu bilince sahip? Ölüm bilinci olmasaydı hiçbir iş yapmaz, istemez, her şeyi erteler, çok boş bir hayat yaşardı insanoğlu. Yetiştirmeyi istediği bir süre olmadığı için acele etmek için bir sebep kalmazdı. Halbuki biz işlerimizi çoğumuz çabucak bitirmeyi isteriz. Çünkü ölümün bizim kapımızı ne zaman çalacağını bilmeyiz. Ölüm gelmeden bitirmek istediğimiz işlerimiz, okumak istediklerimiz, görmek istediklerimiz, yapmak istediklerimizi bile listeleriz.
Bilemediğimiz sadece ölümün vakti. Eğer onu biliyor olsak o zaman da sadece onu bekler dururduk. Hayat denilen şeyin ne olduğunu bile anlamadan tüm sermayemizi tüketirdik. Çocuklarımıza ve yeni nesillere tecrübemizi, bilgimizi, meraklarımızı, hayallerimizi, paylaşıyorsak tek sebebi öleceğimizi biliyor olmamızdır.
Ölüm gelmeden önce insanlar geriye bir şeyler bırakmayı isterler. Geçenlerde bir arkadaşım yıllarca MEB’ lığının çeşitli kademelerinde görev yaptığını ama geriye sağlam bir şey bırakamadığını, bir yenilik yapamadığını söyleyerek hayıflanıyordu. Hayıflanan aslında bir şeyler bırakmıştır ama hiç umurunda bile olmadan yaptığı işi sadece ekmek parası için yapıp bitirenleri ne yapalım. Neyse belki de onlar çoluk çocuk bırakacaktır. Belki kendi çoluk çocuğuna bir şeyler bırakacaktır. Belki de dünyada iz bırakmayı ev, araba, yazlık, kışlık almayı bir iz bırakmak sayıyorlardır. Hayatta iz bırakmak kolay mı?
En eski atalarımız mağara duvarlarına çeşitli şekiller çizmişler. Acaba ressam değillerse neden çizmişler? Onlar gördükleri sorunları, çözüm yollarını, düşmanlarını, dostlarını, tehlikeleri gelecek nesillerine aktararak iz bırakmaya çalışmışlar.
Her şey biteceği için çok özeldir. Bitmeseydi çok anlamsız olurdu. Mesela bitmeyen bir aşk var mıdır? Ya da kavuşan aşıkların aşkları bitmez mi? Bitmeyen şey aşk değildir, olsa olsa sevgidir denilebilir.
Başlayan bir şey mutlaka bir gün bitecek. Tam da bu sebepten bitmesi güzel. Bitmeyen bir lezzet tadı bilen var mı dünyada? En sevdiğiniz yemeği kaç gün üst üste yiyebilirsiniz? Ölüm gerçeğini bilmeyen ondan sürekli kaçar. Bu gerçekle sık sık yüzleşenler korkmazlar ölümden. Acaba İslam dünyası bu fikre çok yakın olduğu halde pandemi döneminde neden korktu bu kadar ölümden? Bana göre geriye anlamlı bir iz bırakamadığı için çok korktu. Elbette diğer milletler de korktular ama hani biz hazırdık ölüme. Hani biz ölüm rabıtası yapardık. Evlerimizde ölüm en çok konuşulan konular arasındadır. Ölmeden önce ölünüz bizim kültürümüzün bir tavsiyesi değil mi? Ölüm meleğini görünce herkes bir gün daha dermiş. Acaba neden? Demek ki eksik kalan bir şeyler var. Kalbi dünyanın nimetlerine doymuş, yapmak istediklerini yapmış, geriye anlamlı bir miras bırakmış biri korkar mı ölümden? Yoksa tebessüm ederek mi gider bu diyardan?
Biz insanlar bildiklerimizden korkarız. Bilmediklerimizden endişe ederiz. Ölüme geçişle ilgili bilinmeyen çok olduğu için endişe başlıyor. Belirsizliğin kaldırılması çok önemli. Ahiret aslında belirsizliği kaldırdığı için korkacak bir şey kalmıyor. Öyleyse iyi ki varsın ölüm, ve iyi ki varsın ahiret.