- Mevlânâ, “İyi tohum eken, kötü ekin biçmez ki.” Diyor. Bu kelâm üzerine yüzlerce kitap yazılır. Hz. Pîr, edep dairesinden çıkmayan ‘insân-ı kâmil’i “Ney gibi bir zehri, ney gibi bir panzehiri, ney gibi bir dostu, ney gibi bir âşıkı kim görmüştür?” diyerek tarif ediyor.
Mevlâna’ca; “Cenâb-ı Hakk’dan her hususta başarıya ulaşmamız için edeb niyâz edelim.”
Aşk eri Mevlâna Hazretleri, Hüsameddin Çelebi’ye yazdırdığı Mesnevî’de geçen hikâyelerinde, biraz dikkat edilirse, araya başka hikâyeler de katarak onlardan ahlâkî neticeler çıkarıyor. Bunu da “ahlâkî güzelliğin ve güzelliklerin gönüllerde yerleşmesi” için yapıyor. Güzel ahlâkın ve erdemin üzerinde ısrarla duran Mevlâna, düzgün ve mutlu bir hayat için ahlâkın bozulmaması, bozuksa edeb eğitimi ile düzeltilmesini vurguluyor. İnsandaki kötü huyları da “kellere ve çıbanlara” benzetiyor. Şu harikulade olan benzetmeye bir bakınız:
“Eğer onda kendi çirkinliğini görüyorsan aynaya kızma.”
Bu sebeple, “kimde güzel ahlâk varsa kurtulmuştur” diyor.
Peki, şu güzel söze ne denilir: “İyi tohum eken, kötü ekin biçmez ki.”
Bu kelâm üzerine yüzlerce kitap yazılır. Bakınız o, edep dairesinden çıkmayan insan-ı kâmil’i nasıl tarif ediyor:
“Ney gibi bir zehri, ney gibi bir panzehiri, ney gibi bir dostu, ney gibi bir âşıkı kim görmüştür?”
CENÂB-I HAKK’TAN HER HUSUSTA EDEB DİLEYELİM
Kendimizi kontrol ederek, Cenâb-ı Hakk’tan, edebli bir insan olmak hususunda bizi başarıya ulaştırmasını niyâz edelim. Çünkü edebi olmayan Allah’ın lûtfundan mahrum kalır. Edebi olmayan, yalnız kendisine kötülük etmiş olmaz, belki edepsizliği yüzünden bütün dünyayı ateşe vermiş olur.
Zahmet ve baş ağrısı olmaksızın, ilâhî lûtuf olarak İsrailoğulları’na 80 gökten sofra iniyordu. (A’raf Sûresi’nin 160. âyetine işâret var)
Mûsâ kavmi arasında bulunan bir kaç edepsiz; “Hani sarımsak, hani mercimek?” diye söylediler. Bunun üzerine gökyüzünden inen sofra inmez oldu. Ekmek kesildi, bıldırcın kuşu ile kudret helvası bulunmaz oldu. Bundan sonra insanlara, ekin ekme, bel belleme, çapa ve orak yorgunluğu kaldı. (Bakara Sûresi’nin 61. âyetine işâret var.)
Hz. Mûsâ, tekrar şefaat edince, Cenâb-ı Hakk gökten sofra indirdi. Tabaklar içinde ni’met gönderdi.
(Mâide Sûresi’nin 114. Âyet-i kerîmesinde beyân buyurulduğu üzere, İsâ (a.s.)’nın duâsı üzerine, mûcize olarak gökten bir sofra geldi. Fakat o sofradan bir şey alıp saklamaları men edilmişti. Halbuki edepten mahrum olan küstahlar, hem karınlarını doyurdular, hem de çıkın yapıp evlerine yemek aşırıyorlardı.)
Fakat küstahlar, yine edepsizlik ettiler. Dilenciler gibi sofradan yemek aşırdılar. Hz. Mûsâ onlara yalvardı. Dedi ki: “Bu sofra devamlıdır. Yeryüzünde kalkmayacak, eksilmeyecektir.”
Büyük bir zâtın sofrasında bulunup da aç gözlülük etmek, hırsa kapılmak nankörlüktür.
O dilenci suratlı görmemişlerin hırsı yüzünden, kendilerine o ilâhî rahmet kapısı kapandı.
Gamdan, kederden, sıkıntıdan başına ne gelirse bunlar, korkusuzluktan, edepsizlikten ve küstahlıktan gelir.
Dost yolunda edepsiz, korkusuz olan kişi, başkalarının da yolunu vurmuş olur. Böyle kişi mert değil nâmerttir.
Edepten dolayı bu gökler, nûra gark olmuştur. Melekler de edeblerinden ötürü temiz ve masum olmuşlardır. (Şefik Can, Konularına Göre Açıklamalı Mesnevî Tercümesi, İstanbul-1997, c.1, 78-91)
Edebiyatımızda Edeb:
Men lem yüeddibhü'l-ebevan, yüeddibhü'l-melevan”
"Ailesinde edeplenmeyenleri zaman ve koşullar edeplendirir."
Edeble Alâkalı Beyitler:
İlim meclislerinde aradım, kıldım talep.
İlim geride kaldı ille edep ille edep. (Y. Emre)
Hadd-i zâtında kim olmazsa edib.
Feleğin sillesi eyler te'dib. (Nabi)
Setr eder ayıbın insanın hep.
Ne güzel nâme imiş sevb-i edep. (Sümbül-zâde Vehbi Efendi)
Edeb; ehl-i ilimden hâli olmaz.
Edebsiz ilim okuyan, âlim olmaz. (La edrî)
YARIN: Mevlâna neyi hoş görmüyor?