Bizim çocukluğumuzun akşam bültenlerinde duvar yazılarının moda olduğu zamanlarda Avrupa’daki sosyalist direniş hareketlerinin meşhur sloganlarından biriydi, öyle hatırlıyorum: “İyiliğimizi istiyorlar, vermeyeceğiz!”
Etrafımızda açtıkları kan kuyularına bizi de çekmek istiyorlar. Kardeşimiz, canımız olan insanların çoluk çocuk katledildiğini gördükçe insanlığımızdan utanırken, yanı başımızda Suruç’ta gencecik fidanlarımızı yok ettiler. Dün Reyhanlı’da, bugün Suruç’ta yaşadıklarımız, iyiliğimizi bize çok gören küresel şer odaklarının ve yerli işbirlikçilerinin en çok ülkemizde görev yapmayı sevdiklerini gösteriyor. Bu tür katliamlarla ve PKK, PYD, DAEŞ gibi çeteleriyle Ortadoğu’yu yeniden tasarımlamaya çalışan güçlere, Türkiye’yi 28 Şubat ekonomisine ve oradan 2001 krizine taşıyan taşeronlara siyaseti yeniden teslim etmek, bu katliamı yapanların öncelikli hedefidir, anlaşıldı. Ortadoğu’da yeni bir harita planlayanlar, bu katliamla “Bizim kontrolümüzde olmaz da, kafanıza göre iş yaparsanız Irak ve Suriye coğrafyasından farkınız kalmayacak. Biz burada iken asla oyun kurucu olamayacaksınız” demeye getiriyorlar.
Büyük Ortadoğu Projesi’nin mimarları, Mısır’da Sisi darbesine destek verirken, tüm körfez ülkelerine Sisi’yi alkışlattırırken, HAMAS’ı Gazze’ye sıkıştırırken, İran ve Rusya garantörlüğü ile Esed’in siyasi geleceğini süresiz uzatırken, Arap Baharı ile filizlenen direniş hareketlerini DAEŞ’i silahlandırarak durdururken, Türkiye’yi hamlelerini yetersiz bırakarak köşeye sıkıştıranlar, ülkenin değerli yalnızlığı ile başbaşa kalmasına bile rıza göstermiyorlar.
İslam coğrafyasının hemen her yerinde “buradayız” diyen, kafa kesmekten toplu katliamlara kadar her yerde boy gösteren küresel terör örgütü DAEŞ’in başındaki İsrail ajanı “halife”ye, ve Amerikan-İsrail projesi olarak çarçabuk toparlanıp büyümesine aldanan zavallılar da cennet vaadiyle kandırılıp canlarından oluyorlar.
Görünen o ki, Türkiye bölgede yeniden toparlayıcı güç olmadıkça, İslam Dünyası diye bir yer olmayacak. “Tarih” adı verilen şey, ne yazık ki galipler, oyun kurucular, darbeciler, küresel terör ve yerli işbirlikçileri ile yeryüzünün zenginliklerinin malî yağmacıları tarafından yazılıyor. İtirazı olan 20. yüzyılın tarihini kimlerin yazdığına baksın. Bu tarih, aynı zamanda, efsaneleri kendi zafer arabasına zincirleyerek, onları kendi hizmetinde kullanmaktan da çekinmiyor.
Bu yazıyı yazarken, merhum Roger Garaudy’nin “İsrail Mitler ve Terör” kitabını hatırladım. Roger Garaudy, hiçbir yayınevi kabul etmediği için kendi yayını olarak piyasaya sürdüğü eserinde peygamberlerin miras bıraktıkları mübarek topraklarda terör ateşinin neden dinmeyeceğini enine boyuna anlatıyor. Yayınlandığı zaman Fransa’da elden ele dolaşan bu kitap ülkemizde 1996 yılında Pınar Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılmıştı.
Bu kitapta, siyasal siyonizmin terörist ülkesinin Siyonizm uğruna işleyemeyeceği cinayet olmadığını görürsünüz. Ülkemizde DAEŞ’e, Esed’in Muhaberat’ına, PKK’ye fatura edilen tüm cinayetlerin siyasal siyonizm kaynaklı olduğundan zerre kuşku duymamalıyız. Çünkü muharref Tevrat, “Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar bu diyarı senin zürriyetine verdim” (Tekvin/15-18) der. Ondandır, 1967 Arap-İsrail savaşında Genelkurmay Başkanı olan Moşe Dayan’ın söyledkleri: “Bizler Tevrat’a sahipsek, bizler kendimizi Tevrat’ın halkı olarak görüyorsak, Tevrat’ta vaad edilen bütün topraklara sahip olmak zorundayız.” (Jerusalem Post, 10 Ağustos 1967) Yine 4 Kasım 1995’te, Yigal Amir adlı “İsrail Savaşçıları” grubunun bir üyesi, şimdiki Batı Şeria’nın “vaad edilmiş toprağı”nı Araplar’a bırakacak her kişiyi katledeceğine yemin ederek “Allah’ın emri”yle Başbakan İzak Rabin’i öldürmüştü.
Siyonistler için Tevrat, Talmud, mitler ve efsaneler önemli… Ekonomik refah ve mutluluklarının devamı için de her şeyi yapıyorlar. Üstad’ın dediği gibi “Yahudiler mi dediniz? Onlar, yumurtalarını pişirmek için dünyayı ateşe vermekten çekinmeyen lanetlilerdir...”
İşte dünyanın kötüleri, yeryüzünde akıttıkları kanlarla, çıkardıkları fitne fesatla, iyiliğimizi almak bizi kötülükle baş başa bırakmak istiyorlar. Etrafımızı dikenli tellerle çevirip dört bir yanımıza ayrık otları ekiyorlar. Tüm zenginliklerimize ortak olmak, bizi yerimizden yurdumuzdan etmek için yeni oyunlar kuruyorlar. Sevinçlerimizi istiyorlar, alnımıza kara çalıp aklığımızı, fikirlerimize hile katıp saflığımızı istiyorlar.
“İyiliğimizi istiyorlar, vermeyeceğiz!”