Kaçınılmaz değişim

Yusuf Alpaslan Özdemir

‘Biz Kimiz?’ sorusunun cevabı ferdin kendi köklerini, emellerini, nereden gelip nereye gittiğini bilmesi, kim olduğunun farkında olmasını barındırır. Aksi halde Batıya karşı bir yaranma ve aşağılık kompleksine düşülür.

Modernleşme maceramızla paralel olarak Tanzimat dönemine indiğimizde Batıyı örnek almada ne tür yanlışlar içine düştüğümüzü görebiliriz.

Batılı düşünüş ve yaşam tarzı en azından iki asırdır kanayan yaramız mesabesinde. Tarihin en kadim medeniyetlerinden biri olan Türk kimliğini beğenmemek, kendimizi ‘biz zaten adam olmayız, yaparsa Batı yapar, zaten biz ne anlarız’ şeklinde hakir gören ifadelerle tahkir etmek modaya dönüşmüş durumdaydı adeta. Türk demekten imtina edilen, Türk’ün vasıflarından övgüyle bahsedilenlerin ırkçı diye yaftalandığı zor zamandayız, bu büyük yanılgı ve savruluş yazık ki sürekli hortluyor, bazı ahmakların şiirdiği balonlarla, Türkçe edebiyat zırvalarıyla.

Pek çok devlet, imparatorluklar kurmuş ve bu çatı altında farklı ırk ve dinden milyonlarca insanı huzur içinde yaşatmış, merhamet timsali ataların evlâtları olarak kendi ‘değer’lerimizi unutup hakikati kaybetmiş, dünyaya zulüm ve ‘ben, sadece ben’ diyen egoizmi sunmaktan başka marifeti olmayan, kalbi/vicdanı bir kenara itip aklı her şeyin üstünde tutan Batının ilke, kişi ve kaidelerini yüceltmekle, onları referans almakla övünür olduk.

‘Sizin şer bildiklerinizde hayır, hayır bildiklerinizde şer vardır; siz bilmezsiniz’ mübarek ayetinden mülhem dünyadaki değişimlerin, sıkıntıların belki de Batıyı gözünde haddinden fazla büyütenlerin, Batıyı yanlış değerlendirenlerin doğruyu görmelerine vesile olacaktır. Salgın sürecinin başından bugüne haydut misali birbirlerinin tıbbî malzemelerine el koyan, ırk ayrımcılığı, faşizm ve bencilliğin destanını yazan Batı hiç olmadığı kadar sarsılmaya/yalpalamaya başladı. Başta Afrika milletleri, Batının sömürdüğü ve zenginlik içinde fakirlik yaşayanların dirilişe geçmeye başladığı bir yeni düzene hazırlıyoruz ve bu süreçte şükür ki Batıyı eskiye göre daha sağlıklı değerlendirebiliyoruz, aramızda hâlâ çürük yumurtalar olsa da…

&&&

Tarih sadece yaşanıp bitmiş tozlu sayfalardan ibaret görülmemeli. Bireye değil birlikteliğe, önce kendi menfaatlerinin değil dininin/devletinin yaşamasını şiar edinen, en büyük yaşama gayesi Allah’a kulluk ve yüce yaratıcının rızasını kazanmak olan bir zihniyetin tutkunu olmalıyız. Ters istikamette bizi bekleyen şey şekilcilikten ibaret, Batıyı kölesi yapan seküler zihniyettir ki bu bakış açısı yüreklerde boşluk yaratan, insanı helak oluşa götüren en büyük hatadır, yanlıştır.

Atalarımız hak din İslâm’ı yaymak azmi ve kararlılığıyla hem kendileri hem tebaası için ideal sisteme sahipti. Aldıkları yenilgi üstüne yenilgilerle başı dönen Haçlı güruhu ezeli düşmanı Müslümanları son çare olarak savaş dışı yollarla saf dışı bırakmanın plânını kurdular, plânlarını sabırla ve dirayetle ilmek ilmek işlediler. 17. yüzyıldan itibaren ilk olarak Fransızlar ve İngilizler öncülüğünde sinsice aramıza sızdılar. Bizi ayakta tutan değerlere vakıf olduktan sonra ilk iş olarak Osmanlı halkını Allah’tan, Kuran’dan, Peygamberden uzaklaştırdılar, tasavvufla bağımızı kopardılar. Topraklarımızı yitirmeye başladık, Müslümanlar ve Müslüman olmayan teba Osmanlı kalkanından mahrum kaldıktan sonra sömürgeleştirilmeye başladılar, huzurlarını yitirdiler.

Osmanlı bu hâldeyken Batı hemen her alanda almış başını gidiyordu. Batıya yetişebilme gayesiyle ilk önce askeriî alanda yenilikler yapma kararı aldık, yüzeysel değişiklikler de ilâç olmayınca başka yollara başvurduk.

Yenilikçi ilk padişah diyebileceğimiz 2. Mahmut’tan sonra gelen Abdülmecid musikimizi sarayda yasaklattı, İngiliz ve Fransız sözde sanatkârları koruyup kolladı. Örneğin, büyük yenilikçi diye tanıtılan ve övülen Mustafa Reşid Paşa tam bir İngiliz hayranıydı, görevden alınınca İngilizlere sığındı, onlarla kafa kafaya verip Tanzimat Fermanının yürürlüğe sokulmasını sağladı. İyiniyetliydi, şöyleydi, böyleydi diyenlere kulak asmayın siz. Nihayet Abdülhamid Han işin adam yetiştirme(maarif) boyutuna el attı, fakat o da muhteva boyutunda nokta atışı hamlelere muvaffak olamadı.

Batının, Osmanlı’nın da yenilebileceğini görmesi onlara moral oldu. Bizse istikametimizi Batının değer yargılarına ve felsefesine göre çizdik, dinimizi Batılı oryantalist ve felsefecilerden öğrenmeye, onlar gibi düşünmeye ve yaşamaya başladık, Müslüman düşünürleri/ Müslümanca düşünmeyi ve yaşamayı bir kenara ittik.

Konuya devam edeceğiz.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.