“Kader ve Zaman” konulu önceki yazımızda, içinde bulunduğumuz sema katlarında (semavat), zamanın bir parametre olduğunu belirtmiştik.
Şuur sahibi varlıklar, geçmişte bir sınır ve gelecekte bir sınır belirleyerek zihinlerinde oluşturdukları hayali zaman çizgisine olayları konumlandırarak algılamaya çalışırlar. Bu algıya göre her fiziksel olay bir süreçte konumlanır ve bu nedenle bir geçmişi bir de geleceği vardır. İnsanlar da kendi boyutlarında olayları böyle idrak edebilmektedir. Hatta hareket denklemlerinde zaman, bir parametredir.
Oysa Ezeliyet dairesinde zaman, bir parametre değildir. Bizim boyutumuzda bize geçmiş ve gelecek şeklinde görünen tüm süreci, birden tutan ezeli bir ilim söz konusudur. O halde bize gelecek gibi görünen, gayb gibi görünen hadiseler ilm-i İlahiyece malumdur, yani önceden bilinmektedir. Kaderin buradaki tanımı, “Bir şeyin süreç ve sonucunu önceden bilmektir”.
O halde yaptığımız her işten sorumluyuz. Çünkü biz irade ettik, biz karar verdik. Yani bizim kisbimiz. Onun önceden bilinmesi, bizim karar vermemizde bize görünüp tercihimizi etkilemedi.
Kader, diğer bir tanımıyla bir programa, bir kanuna, bir ölçüye (takdire) bağlı olmak demektir. Bütün eylemler (fiiller) İlahi ilimle belirlenmiş, programlanmış bir programa göre ve bu programın belirlediği ölçülere göre meydana gelecektir. Bu tanımdaki kader iki’dir. Tekvini kader, Teklifi kader.
Tekvini kader; kâinattaki tüm eylemlerdir. İnsan iradesi söz konusu değildir. Hem irade planında ve hem de eylem(fiil) planında İlahi irade ve kudretin tasarrufu vardır. Atom ve atom altı parçacıklardaki tüm olaylar, uzaydaki tüm olaylar, insan bedenindeki tüm olaylar bir programa göre olmaktadır. Biz uyurken veya uyanıkken vücudumuzda trilyonlarca olay birbirleriyle çelişmeden, bu programın belirlediği şekillerde ve ölçülerde gerçekleşmektedir.
Bir meyvenin rengi, kokusu, büyüklüğü, tadı vs. bir program tarafından belirlenir. Hatta onun çekirdeğinde yazılmış programın bir nevi (DNA) insan nazarına (bedihi) bir hikmetle verilmiştir ki insan onda gerçekleşen olayların tesadüfî olmadığını, ezeli ilim gerektiren bir irade tarafından programlanmış bir programa göre olduğunu anlasın. Yani programı yazan Ezeli ilim, meyvenin geleceğini de (örn. gelecek zamanda diğer türlerle ilişkisini vs.) önceden bilmeli ve görmelidir ki, programda onun hikmetlerini yazabilsin, ona yer verebilsin.
Teklifi kader ise, irade nedeniyle veya iradeye tasarruf yönüyle sorumluluk gerektiren eylemlerdir. Tekvini kaderde insan iradesi hiç yokken; teklifi kaderde iradeyi insan yönettiği ve kullandığı için sorumluluk insandadır. Bir şöforün arabayı kullanması gibi, arabanın sahibi kendisi değil ama o kullandığı için o sorumlu. İrade ise insanın kullanımına verilmiş emanetlerden biridir, ama insan yönettiği için sorumluluk insandadır.
İrade planında iradeye tasarruf insana verilmiştir ancak eylemler (fiiller) ilahi kudret tarafından yaratılır.
İnsanın kalb ve nefis planında bazı meyiller, eğilimler ortaya çıkar. İnsan iradeyi kullanarak bunlardan birini seçer, irade eder, belirler. Belirledikten sonrası kendisinin yönetiminde, tasarrufunda değildir. Yani insana düşünce ve duygu dünyasında beliren meyillerden birini seçme hakkı verilmiştir. İşte bu seçme hakkına cüzi irade denilir. İrade planından sonra eylemler (fiiller) İlahi kudret tarafından yaratılır.
İnsan bir şey yemeğe karar verdikten sonraki eylemler; ellerin, kolların, sinir sisteminin işleyişleri bir programa göre gerçekleşir. Eylemleri gerçekleştiren bu program, insanın iradesi dışında programlanmıştır.
Aynı şekilde insan bir şey yapmaya karar verdikten sonra o eylem, ilahi kudretle ve bir programla, bir kanunla varlık planında yaratılır. Ancak süreçteki kararın, seçimin tasarrufu insanda olduğu için sorumlu insandır, İlahi sistem değildir.
İman, dua ve istiğfarın içimizdeki meyillerin oluşumunda ve karar sürecimizde etkileri vardır. Kalbimizden ve nefsimizden zuhur eden meyiller, kalbin ve nefsin yapısına, istidadına bağlıdır.
Yüce Rabbimiz, bizlere rızasına giden meyiller, İlahi nazarını ihsan eylediği hayırlı seçimler nasip eylesin, bizi bize bırakmasın. Âmin.