Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesinin geleneksel cumartesi etkinliklerinden birindeydik. Cumhurbaşkanlığımız himayesindeki ‘Türkiye’nin Mirası’ projesiyle ilgili bilgi aktarıyordu İbrahim Dıvarcı Bey. Konferans öncesi Konya Aydınlar Ocağı Başkanı Mustafa Güçlü Bey, geleneksel ‘Salı Sohbetleri’nin aralık ayı programını dağıttı bizlere. 18 Aralık Salı akşamı, Seyit Küçükbezirci, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı anlatacaktı. TYB Konya’nın o günkü etkinliğine gelenler arasında Seyit Küçükbezirci de vardı.
Günler günleri kovaladı, 11 Aralık Salı akşamı Aydınlar Ocağı programında beyaz kartal Bahaettin Karakoç konuşulacaktı. Aynı gün, acı bir haber aldık: Küçükbezirci, Hakk’ın rahmetine kavuşmuştu. Gözüm 18 Aralık akşamı etkinliği bildiren satırlara takıldı kaldı. Yaşadığı şehrin nasıl bir kutsi mekan olduğunu anlatarak geçen, ömrünün son anına kadar okuyan, yazan, anlatan bir kültür emekçisi artık yoktu. Gazete yazılarından, Feyzi Halıcı Kitaplığındaki etkinliklere, orada yaptığı naif konuşmalara, köşe yazılarına, kitaplarına, eşsiz arşivine takıldı aklım. Önümde bir gazete haberi: Akciğer kanserinden vefat eden Küçükbezirci'nin cenazesi, yarın Konya Araplar Ak Camisi'nde öğleyin kılınacak cenaze namazı sonrası Araplar Mezarlığında toprağa verilecek. Konya'da 1942 yılında dünyaya gelen Küçükbezirci, Selçuk Üniversitesi Edebiyat Fakültesinden mezun oldu. Birçok gazete ve dergide yazarlık yapan, aynı zamanda halk bilimci olan Küçükbezirci, Konya Fikir, Sanat, Kültür Adamları Birliği Yönetim Kurulu Başkanlığını da yürütüyordu. Küçükbezirci, evli ve 4 çocuk babasıydı.
Sonra Sefa Odabaşı geldi aklıma; Emek iş hanındaki mütevazi çalışma ofisinde, arşivi arasında sakin, çelebi duruşlu, vakur Sefa abi… O yıllarda hemen arka sokağında Yeni Meram’da, Sanat Atlası’nı hazırlıyordum yine. Ne zaman gitsem, ne tür bilgi istesem, hemen kollarını açan, arşivinden bir belge uzatan, sakin, tane tane, bir o kadar da tatlı ve yumuşacık ses tonuyla anlatan, anlatan Sefa amca.Değerli büyüğüm İhsan Kayseri’nin ağzından bir kez daha hatırlayalım bu güzel insanı: Sefa Odabaşı 1929 yılında Konya’da doğmuş, ilk, orta ve lise eğitimini şehrimizde tamamlamış, daha sonra bir müddet İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine devam etmiş, buradan Yedek Subay olarak askerlik görevine gitmiş, 1958 yılında da SSK Konya Bölge Müdürlüğü’nde çalışmaya başlamıştır. 1982 yılında emekli olan Sefa Odabaşı daha sonra Halıcı dükkânı açarak çalışmaya devam etmiştir. Okumayı ve araştırmayı çok seven bir insandı. Sahaflardan ve eskicilerden bulduğu birçok kitabı yok olmaktan kurtarmıştır. İstanbul dergileri ve yerel gazetelerde araştırmaları yayınlandı. Bununla birlikte zengin bir Konya fotoğrafları koleksiyonuna sahipti. Bilgiyi paylaşmayı seven bir insandı. Konya’nın önemli hafızalarından biriydi. Bu anlamda Konya’ya büyük hizmetleri olmuştur. 22 Nisan 2004 tarihinde sabah ezanına yakın saatlerde vefat etmiş, 23 Nisan günü de Sultan Selim camiinde kılınan cenaze namazının ardından Musalla Mezarlığına defnedilmiştir. Allah kendisinden razı olsun”
Şu an hayatta olanlar, ömrünün her anında yaşadığı, ekmeğini yiyip, suyunu içtiği bu kadim şehre hizmet eden güzel insanlar geldi aklıma: İhsan Kayseri, Mehmet Ali Uz, Saim Sakaoğlu ve daha niceleri, Allah hepsine hayırlı ve uzun ömürler versin. Soluk alıp verdikçe, Konya’mızı anlatan, tanıtan, her biri ayrı ayrı ayaklı birer kütüphane olan, bu toprağın müstesna insanları, ne yaparsak yapalım, haklarını asla ödeyemeyeceğimiz güzel insanlar…
Bir köşe yazısının sınırlarına sığmayacak dolu dolu, anlamlı geçen hayatlar… Bir başka müstesna insan, öğrencisi olmaktan şeref duyduğum ilim irfan abidesi Saim Sakaoğlu hocamızı düşündüm. 80 yaşına basmış olmasına rağmen, tüm canlılığı ve zarafetiyle Konya’mızı, engin halk kültürümüzü anlatmaya, yaşamaya ve yaşatmaya devam ediyor kıymetli hocamız. Aktif çalışma yaşamındaki çalışkanlığıyla etkinliklerde yer almayı, okumayı, yazmayı sürdürüyor. Allah, değerli hocamıza ve diğer değerlerimize sağlıklı, uzun bir ömür nasip etsin inşallah.
Anmamız, teşekkür etmemiz gereken öyle çok isim, öyle güzel değerlerimiz var ki: Bıkmadan usanmadan bu şehrin kültür iklimini ısıtan, emek veren Mustafa Güçlü, Ömer Lütfi Ersöz, Salih Sedat Ersöz, Zeki Oğuz, Muhammet Acıyan, Atilla Yaramış… Yazmadığım daha pek çok güzel ve müstesna insan haklarını helal etsinler. Hiçbirinizin hakkını ödememize imkan yok, ne kadar minnet duysak az ve cılız kalacak... Aydınlar Ocağı, Yazarlar Birliği, TEDAV, Birlik Vakfı, Fikir ve Sanat Adamları Derneği ve daha niceleri… Düşünsenize, her hafta titizlikle, bıkmadan usanmadan düzenledikleri etkinlikler olmasa idi, kültür iklimimiz ne denli etkilenecekti. Bu şehrin bağrından çıkan Hasan Ukdemler, Huzeyme Yeşim Koçaklar, Ayşe Ünüvarlar, Perihan Tunçlar… Hangi birinizi sayayım… İyi ki varsınız, iyi ki tanıdık sizleri…
Gerçekten büyük bir duygu yoğunluğu içinde kaleme aldığım bu yazı ve benzer yazılar, bu güzel insanları anlatmaya elbette yeterli olmayacak; aramızdan ayrılanlara yüce yaradandan rahmet, yaşayanlara hayırlı ve uzun bir ömür dilemek en güzeli…Hepsinin önünde saygı ve hürmetle eğiliyorum…