Günümüz insanının ayarlarının oldukça bozuk olduğu kanaatindeyim. Bu ayar bozukluğu kadın erkek her iki cins için de geçerli görünüyor. Halbuki yaratılış ayarları bakımından erkek koş, kap, yakala, getir gibi güce ve hıza dayalı fiziksel kapasite gerektiren işlerde kendini gerçekleştiriyor. Bu yüzden avcılık- toplayıcılık ile başlayan hayat sürecinde erkek hala koşar, getirir, yakalar ve bu faaliyetlerde daha başarılı olur. Bugün de koşmak, kapmak, getirmek söz konusu olan sporlarda erkeğin daha başarılı olduğu bilinmektedir.
Son asırda ekseni kayan erkek ve kadın yıllardır eşitlikçi sloganlarla bir yandan öbürüne savrulup durmaktadır. Varoluş gerekçeleri, fiziki ve zihni kapasiteleri bakımından her ne kadar farkı herkes bilse de bu farklar önemsiz sayılmakta ve gözardı edilmektedir. Devamında iki cins te birbirinin faaliyet alanlarına girmekte ve cinsiyet eşitliği merkezinden hareketle roller birbirine iyice karışmaktadır. LGBT gibi yapılardan hiç bahsetmeye bile gerek duymuyorum. Burada dile getireceğim husus kadın ya da erkeğin kendi gücünün, işletim sisteminin ve üstün özelliklerinin farkında olmadığı hususudur. Burada öncelikle kadının temel özellikleri üzerinde durarak meseleyi açıklamaya çalışacağım.
Öncelikle kadınların bu yüzyılda dişil enerjiyi bilmediklerini veya yanlış kullandıkları kanaatindeyim. Liberal dünyada sanayi devrimi sonrası para sistemini daha çok erkeklerin elinde tuttuğu bilinmektedir. Konuya hormonlar tarafından bakılınca hem erkekte hem de kadında testesteron ve östrojen hormonları bulunmaktadır. Ama baskın hormona göre dişi ya da erkek diye adlandırmaktayız. Erkeklerin dışa dönük olduğu kadının ise içe dönük bir yapısı olduğu söylenebilir. Erkekler daha kaslı, fiziksel olarak daha güçlü psikolojik olarak ise daha zayıf olarak tanımlanabilir. Kadının enerjisi ise içe doğru büyüyen bir enerjidir. Erkek dış dünyayla ilgili olduğu, hedefe dönük olduğu ve daha lineer hareket ettiği bilinmektedir. Kadının sistemi erkeğe göre daha komplike iken erkeğin daha basit bir işletim sistemi olduğu bilinmektedir. Kadın içe doğru büyüyor ve genişliyor. Kadın rahminde bir çocuğun diğer bir ifadeyle yeni bir hayatın aracısı konumundadır.
Aydınlanma dönemi ve ardından gelen sanayi devrimi sonrası erkek de kadın da tamamen meta haline getirildi. Her iki cinste çalışma hayatının içine çeşitli rollerle sokuldu. Çok özel işler dışında kadın erkek ayrımı ortadan kaldırıldı. Kadına da erkeğin yaptığı her işi yapabileceği alttan alttan işlendi. Çünkü birileri her gün daha fazla kazanmak için daha fazla çalışan ihtiyaç duyuyordu. Bu arada kadın da kendi fabrika ayarlarını unutup her alanda çalışma hayatının içine girmiş, kendi iç dinamiklerini, kabiliyetlerini ve üstün özelliklerini unutmaya başlamıştır. Ardından kadın kendi yaratılış bilgisi ve bilgelikten kopmuş durumdadır. Özellikle modern dediğimiz, kadının çalıştığı, para kazandığı ayaklarının üstünde durmaya çalıştığı toplumlarda kadınların dişi enerjiden çok fazla uzaklaştığını ve aldandığını görüyoruz. Kadının gücü fiziki gücünden, nesnel hedeflere ulaşmaktan, aksiyon insanı olmaktan gelmiyor. Kadının gücü, Yaratanın kendi rahminde bir yaratılışa ev sahipliği yapmaktan ve yaratılışa ilk şahit olmaktan geliyor. Kadın erkekle rekabet ederek ve girdiği yarışlardan galip gelerek güçlü olamaz. 21.yy.da kişisel gelişim adı altında binlerce metotla insanların ne kadar süper yeteneklere sahip olduğu ve onların nasıl edinileceği konusunda yazıldı çizildi. Bundan çok para kazandılar tabii. Ama bu işleri organize edip sistemi domine edenler genelde erkekler olduğu için bir erkeğin gelişimi için tasarladıkları metotlarla kadınları da geliştireceklerini düşündüler. Kadınlar da bu gelişim rüzgarının cazibesine kapıldı. Halbuki kadın farklıydı, farklı yaratılmıştı. Erkeklere ait gelişim metotları ile gelişemezdi ve erkeklerin aldığı sonuçları alamazdı.
Kadın hayatta güçlü olacaksa öncelikle kendi içine dönmeli. Rahminin, yaratıcı gücünün, zekasının farkına varması gerekir. O zaman işin amelelik tarafında erkeklerin olduğunu fark eder. Onlar sağlığını, güzelliğini ve iş hayatında başarılı olmasını bu niteliklere borçludur. Yoksa şu an iş dünyasında başarılı olmanın kriterleri tamamen erkeklere göre dizayn edilmiş ve kriter böyle konulunca başarıya ulaşmanın yöntemleri de eril hale getirilmiştir. Bu durumda kadın, hem erkeğin aldığı sonuçları alamaz hem de kendini hırpalar, yıpratır. Hatta sağlığını, güzelliğini, zekasını ve yaratıcı gücünü kaybeder. Diğer eril metotlar kadını kilolu, hasta, çabuk yaşlanmış hale getirir. Kadın eril enerjinin etkisine girerse zekasını değil kaslarını geliştirir. Eril enerjiyle karşısına çıkan bir kadına hiçbir erkek ilgi duymaz hatta uzaklaşır. Bakın ailede başladı bile problem. Erkek evine geldiğinde kadının merhametli dünyasına girmek, dişil enerjiyle rahatlamak, gergin ortamdan bir süreliğine kurtulmak, kararlarını ona göre vermek ve o yumuşaklığı hissetmek ister. Peki karşısında erkekleşmiş bir kadını görürse ne yapacak? Son çağın zihnine soktuğu önyargılardan kurtulmadan kadının rahata ermesi mümkün değildir. Spor müsabakalarına bakarsanız kadınla erkeği aynı yarışmaya kahir ekseriyetle sokmadıklarını görürsünüz. Bu kendi başına saçma bir yarışma olurdu. Kadın hayatta başarı, sağlık ve huzur istiyorsa önce kendini tanımalı ve kendi gücünün farkına varmalıdır.