“Kadınlar Günü olmayan bir günde böyle bir başlık da ne oluyor?” sorusu günümüzde gerçekten haklı olarak sorulan bir soru. Çünkü artık bu tür yazılar/ düşünceler her nedense belli günlerde ya da belli aylarda sunulmalıymış gibi bir algı oluşturuluyor. Ve bu o özel günü başka güne taşırmama konusundaki algı operasyonu da, gerçekten başarılı bir şekilde işlemektedir.
Dolayısıyla örneğin aralık ayının sonunda böyle bir konu başlığı açılması haklı olarak akıl karışıklığına neden olabilir.
Tomris Uyar 1983 tarihli bir yazısında Kadınlar Günü, Çocuklar Günü, Hayvanlar Günü, Çevre Günü gibi özel günler için şöyle söyler; “Örneklerden de görüleceğe üzere önünde sonunda içinden çıkılma olasılığı taşıyan, çözümü birtakım kuralları öğrenmeye, birtakım kurallara uymaya dayanan sorunlarımıza daha uzun süre ayırıyoruz ama içinden çıkamayacağımızı baştan kabul ettiğimiz sorunlarda şimdiye kadar alınan yolu bir ‘gün’le kutlayıp erteliyoruz.”
Sanki vicdanımızı susturur gibi bir iki güne birtakım aktiviteleri sıkıştırıp sonra da unutulup giden konu hakkında söylev kâğıtları ile dolu çekmeceler…
Başlığımıza geri dönersek; kadınlar günü ve bu bağlamda ilk akla gelen kadın hakları kavramı. Üzerinde tartışılması, konuşulması gereken çok geniş bir konu. Ama öncelikle konuyu ele alırken şu soruyu sormak istiyorum: Kadın hakkı ama hangi kadının hakkı?
Böyle bir hak tartışması yaparken ne kadar adil olabiliyoruz?
Toplumun en alt kademesindeki kadın ile piramidin en üst kademesindeki kadının ya da üretimin en zorlu şartlarında acımasızca çalıştırılan kadın ile tüketimini ölçüsüzce bir yarış haline vardıran bir kadın için aynı haklardan mı söz ediliyor?
Konuyu biraz daha daraltıp çalışan kadının haklarından bahsedelim. Örneğin, tüm iklim şartlarının en zorlu şartlarından arındırılmış plazalarda çalışan, evinde çocuğuna güven içinde bakan bir bakıcısı ve hatta ayrıyeten bir yardımcısı olan bir kadının iş çıkışı lüks site içindeki evine gelişi ile…
Sabahın en erken saatlerinde kalkıp kışın en soğuğunda, her türlü yağış altında toplu taşıma araçları ile büyük zorlukla işçisi olduğu işyerine gidip saatlerce acımasız şartlarda, belki tüm gün ayakta, çalışıp akşam yine aynı zor şartlar içinde soğuk evine ulaşıp sobasını yakıp, çocuğuyla ilgilenip hemen akabinde yemeğini hazırlamaya koşan kadın aynı haklara mı sahiptir?
Bahsedilen hangi kadının hakkıdır? Hak meselesi ne zaman bu kadar yüzeyselleştirilmiş ve tartışma hakkı sadece belli zümrelerin eline bırakılmıştır?
Kadın haklarını savunan hangi kadın ya da erkektir? Ya da toplumun en uzağında yaşayan hangi düşünürdür hangi kalem erbabıdır?
Tüm bunlar aslında Uyar’ın da dediği gibi çözülemeyen, çözülmeyen, çözülmesi istenmeyen soruların cevabında gizli.
Aslında sorun özünde “insan” olmakla ilgili. Bu sorun aşıldığında kadın erkek, çocuk, özel eğitime muhtaç birey, çevre, hayvan sorunları vs hepsi ama hepsi halihazırda çözülecek gibi görülüyor.
Özetle hak konusu bir tek “nokta” iken o noktayı çoğaltan yani sadece insan olmak ve insan olmanın onuruna sahip olma hakkı yeter iken, onu kategorilere ayıran ve içinden çıkılmaz duruma getiren bizleriz.
Belki artık senenin sadece bir gününde alışveriş merkezleri girişinde kadınlara çiçek dağıtmanın ötesine geçip “insanın özü”ne odaklanma zamanıdır…
Sağlığınız ve huzurunuz daim olsun.