Efendim ülkemiz üretmek zorunda, kalkınmak zorunda, kişi başı geliri 10000 dolardan yukarılara çıkarmak zorunda. Nüfusumuz yaşlanıyor, hedeflerini de hızlı gerçekleştirmek zorunda. Birçok hamle yapılıyor bu alanda. Kalkınma Ajansları da bunlardan biri. Aslında milli bir proje değil. 1933 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde Tennessee Valley adıyla kurulmuş. İkinci Dünya Savaşı sonrası Avrupa’da yaygınlaşan Kalkınma Ajansları Avrupa Birliği’nin bölgesel gelişmişlik farklarını azaltma çabaları kapsamında çok daha önemli hale gelmiştir. Ülkemizde de bu bağlamda uyum süreci kapsamında 2001-2129 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile çalışmalar başlamış; 2006 yılında Çukurova ve İzmir kalkınma ajanslarını 2008 yılında 8; 2009 yılında 16 ajans kurulumu izlemiş; günümüzde Karaman ve Konya illerini kapsayan Mevlâna Kalkınma Ajansı da dahil olmak üzere sayı 26’ya ulaşmıştır. Ajansların ortak paydaları “Kalkınma odaklı olmaları, belirli bir coğrafi bölgenin gelişmesini gözetmeleri ve bu bölgenin içsel potansiyelini harekete geçirmeyi” amaçlamalarıdır. Kamu kesimi, özel kesim ve sivil toplum kuruluşları arasındaki işbirliğini geliştirmek, kaynakların yerinde ve etkin kullanımını sağlamak, yerel potansiyeli harekete geçirmek, ulusal kalkınma planı ve programlarında öngörülen ilke ve politikalara uyumlu olarak bölgesel gelişmeyi hızlandırmak ve sürdürülebilirliğini sağlamak, bölgeler arası ve bölge içi gelişmişlik farklarını azaltmak, bölgesel planlamayı yapmak şeklinde sıralanmış Kalkınma Ajanslarının kuruluş gerekçeleri. Bölge tanıtımı ve yerli yabancı yatırımcıyı bölgeye çekmek Kalkınma Ajanslarının önemli görevlerinden. Devletimiz ajansları kurmuş, özerk sayılabilecek yapıya kavuşturmuş, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı koordinesindeki kuruluşlar olarak tanımlamış, Yönetim Kurulu, Kalkınma Kurulu, Genel Sekreterlik, Yatırım Destek Ofisleri, Çalışma Birimlerini kuruluş şemasında belirlemiş. Buyurun görev sizin demiş.
Malumunuz Sayıştay, “halkın ödediği verginin halk yararına kullanımını sağlamak için” parlamento adına denetim yapar. Doğal olarak Kalkınma Ajanslarını da denetler. 2018 Genel Denetim Raporunda görüyoruz ki Kalkınma Ajansları bölge kalkınmasında pek de hedefe ulaşamamış. Efendim Ege Üniversitesi, Ege Bölgesi Sanayi Odası, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, İklimlendirme Sanayii İhracatcılar Birliği dörtlü olarak “Türkiye endüstriyel iklimlendirme ve havalandırma sektörünün rekabetçilik seviyesini artırarak uluslararası alanda kaliteli ürünler üreten itibarlı isme sahip olmasını sağlamak için laboratuvar kurulması” hedefiyle destek almışlar, inşaatlar gecikmeli de olsa büyük ölçüde tamamlanmış ama proje yarım kalmış. Gerekçe kahredici; inşaat alanının orman arazisi olduğunu inşaatlar tamamlanmaya yakın ve onca para heba olduktan sonra anlamışlar. 9 Eylül Üniversitesi “İzmir Sağlık Teknolojileri Geliştirici ve Hızlandırıcısı Bioİzmir” projesi için ciddi maddi destek de almış, hatta tamamlanmış gibi görünen projede gereğinden fazla sayıda personel de görevlendirilmiş, laboratuvar malzeme ve ekipmanlarını da satın almışlar ama proje atıl kalmış. Gerekçe akredite laboratuvarlarının çalışması için olmazsa olmaz iklimlendirme sistemini projeye dahil etmemişler, tamamlamayı da düşünmemişler. Bir diğer ölü proje İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin de ortak olduğu “S.S.Kuşçular Köyü Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Çok Amaçlı Soğuk Hava Deposu” Projesi. Gene maddi destek verilen projenin inşaatı tamamlanmış ancak faaliyete geçememiş. Gerekçe tesisin çalışması için gerekli elektrik düzeyini sağlayacak yeterlilikte trafonun olmaması.
Kamu parası harcayanın elini yakmalı. Sayıştay genel denetimlerde Kalkınma Ajanslarının istenilen verimi sağlamamasının nedenlerini de raporunda belirtmiş. Hani savaş kaybeden generale nedenini sormuşlar da “cephanem bitti” deyince “tamam başka söze gerek yok” demişler ya. Sayıştay’ın tespit ettiği içimi acıtan eksikleri sıralayayım zaten başarının mümkün değil imkansız olduğu ortaya çıkacak;
-Kamu Ajansları sorumlu olduğu bölgede yürütülen önemli projeleri izleme görevini yerine getirmiyor; yerel yönetimlerin planlama çalışmalarına teknik destek sağlamak görevini yeterince yerine getirmiyor, planlar yıllardır revize edilmemiş, planlar etkin uygulanmıyor, yapılması gereken yönetim kurulu toplantıları ya yapılamamış ya eksik yapılmış, yatırım destek ofisleri işlevsel değil, üst limitleri aşan ücretlendirmeler yapılmış, bütçe gerçekleşme oranları düşük (örneğin Mevlâna Kalkınma Ajansında oran % 16), stratejik planlar ücret karşılığı hizmet akımı ile gerçekleştirilerek kamu kaynakları doğru kullanılmamış, destek olunan proje seçimleri titiz değil, faizsiz kredi desteği ve faiz desteği uygulanmıyor, proje ön izlemeler eksik, proje performans göstergesi takip edilmiyor, desteklerin izin ve ruhsat gibi belgeleri sorgulanmıyor, proje izleme süreci etkin değil, yönetmeliklere aykırı destekler verilmiş, amaç dışı kullanılan destekler geri alınmıyor, aktarılan kamu kaynakları verimli ve etkin kullanılmıyor, hukuksuz olarak doğrudan kaynak aktarımı var, denetim ve iç denetim eksik, çoğu ajansta iç denetimci yok. Daha hazini kamu zararı tespitinde yargılamaya esas rapor yazılamıyor.
Devlet kaynaklarının çarçur olmaması işine gönül vermiş liyakatlı insanlarla mümkün olur ancak. Tabii görevliler denetleneceklerini ve kamu zararından sorumlu olacaklarını da bilecek. Yoksa Kalkınma Ajansları gibi etkin olabilecek proje hedefine ulaşmaz, kaynaklar heba olur. Artık yanlışlardan dönmemiz dileğiyle.