Baharın son ayında olduğumuzu bize iyiden iyiye hissettiren Mayıs ayının bu günlerinde Pazar günü içinde olsa bir yerel gündemi köşemize taşımak istiyorduk. Ancak Zeki Alasya’nın hayatını kaybetmesinin ardından tanıdığım bildiğim insanların sosyal medya üzerinden yazdıklarını ilgi ile takip etmeye çalışıyordum. “Herkesin kendi görüşüdür” diyerek de o cümlelerden bilmediklerimi öğrenmeye ve o kelimelerin anlamlarını, bilmediklerimi de öğrenmeye çalışıyordum.
Ancak Sayın Cumhurbaşkanımızın bu ölüm olayının ardından yaptığı resmi açıklamada başsağlığı dileyerek ”Türk sinema ve tiyatrosunun saygı değer ismi, oyuncu ve yönetmen Alasya'nın vefatını derin bir teessürle öğrendim” dedikten sonra Alasya'nın sanatçı kişiliği ve canlandırdığı karakterlerle her yaştan vatandaşın sevgisini kazandığını, oyuncu ve yönetmen kimliğiyle sinema ve tiyatronun gelişmesinde önemli rol oynadığını belirterek "Aziz milletimizin gönlünde müstesna bir yer edinen merhum sanatçımız, her zaman sevgi ve saygıyla yad edilecektir. Kıymetli sanatçımız Zeki Alasya'ya rahmet niyaz ediyor, ailesine, sevenlerine ve sanat dünyamıza baş sağlığı diliyorum" ifadesini kullandı.
Sayın Cumhurbaşkanımızı uzaktan da olsa bildiğimiz kadarı ile kişilik olarak kimseye şirin görünmek gibi bir konumda değildir.
İnanmadığı bir şeyi ise asla söylemez. Söyletemezsiniz de.
İşte tam bu noktada Cumhurbaşkanımız bu sanatçıya rahmet niyaz ediyor, ama benim babalarından çok Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan’ın dediklerine inanan ve savunan bu dostlarım Alasya’ya kin kusup lanetliyorlar.
Bu yüzden ben bugün iki değerli dostumun yazdıklarını ve sevdiklerini sizlerle paylaşmak istiyorum
MEHMET ALİ KUNTOĞLU’NDAN GÖNENLİ MEHMET EFENDİ
Gönenli Mehmet Efendi, Sultan Ahmet Camii’ne tayin edilince çevreyi incelemiş. Fakir ve düşkün kimseleri bulup ilgilenmek istemiş. O civarda oturan âmâ (kör) bir kimseyi tespit edip ziyaretine gitmiş. Selâmdan sonra:–Efendim ben Sultan Ahmet Camii’ne imam geldim. Hem sizi ziyaret etmek hem de üzerime düşen bir görev varsa onu ifa etmek isterim, demiş.
Âmâ adam:–Allah razı olsun, hoş geldiniz, demiş. Hoca efendi: “Maaşınız falan var mı?” diye sormuş.
“Hayır, yok” cevabını vermiş adam.
Hoca efendi “Peki, başka yerden geliriniz falan?” demiş.
Âmâ adam “Hayır, herhangi bir gelirim yok” demiş.
“Peki, neyle geçiniyorsunuz”, diye sorunca; âmâ öfkelenmiş “Bundan size ne efendi? Bir de imamsınız, rızık haa! Rızık kimden hoca? Gidebilirsiniz”!… diye konuşmuş.
Hoca efendi çıkmak zorunda kalmış. Lâkin o gece gözüne uyku girmemiş. Ertesi gün sabah yine gitmiş ve kapıyı çalmış. Âmâ adam içeriden “Kimsin?” diye seslenmiş. Hoca efendi “Dün kovduğun yüzsüz imam” cevabını vermiş. Âmâ adam kapıyı açmış “Gene neye geldin?” diye söylenmiş.
Hoca efendi “Hiç efendim, ziyaretinize geldim. Beni bin defa kovsanız da yine geleceğim. Yine geleceğim” demiş. Âmâ adam “Adın ne senin, ne derler sana?” demiş. Hoca efendi “Adım Mehmet Öğütçü, efendim. Gönenli Hoca diye tanırlar beni” diye karşılık vermiş. Âmâ adam bunu duyunca “Buyur gir içeri, konuşalım”, diyerek içeriye buyur etmiş. Hoca efendi içeri girince âmâ adam “Kusura bakma hoca, dün kalbini kırdım. Hakkını helâl et”, demiş. Hoca efendi “Estağfurullah efendim. Sizi dinliyorum” demiş. Âmâ adam şöyle anlatmış: “Benim sırrım şu hoca. Ben her gün kuşluk namazını kıldıktan sonra, “Ya Rabbi! Kuşluk senindir, güzellik senindir, nimet ve her şey senindir. Eğer rızkım gökte ise, yere indir. Yerde ise, çıkar. Uzakta ise, yaklaştır. Haram ise, helâl et. Dar ise, genişlet ve elime ilet.” diye dua ederim. Sonra ellerimi yüzüme sürer sürmez, biri gelir sağ dizime vurur. “Aç elini!” der. O günkü ihtiyacımı verir gider. Bu her gün böyle devam eder. Hoca efendi onu hayretle dinlerken âmâ adam sözlerine devam etmiş:
“Aynı zat bugün de geldi ve sağ dizime vurarak benim kısmetimi verdikten sonra, sol dizime vurarak, “Bunu da Gönenli Mehmet Efendi’ye ver.” dedi. Al kısmetini !
Büyük âlim, fakirlerin ve talebelerin manevi babası Gönenli Hoca efendi içli içli ağlamaya başlamış ve “İlâhî ya Rabbi! Hikmetinden sual olunmaz.” diyormuş.
Hoca efendi şunu kendisi söylemiştir: “O âmâ adamdan bu mübarek kısmeti aldıktan sonra ömrü hayatımda hiç darlık çekmedim.
Rabbim bütün Müslümanlara darlık göstermesin varlık içinde daim etsin ”
AMİNNNN
BUDA SÜLEYMAN IŞIKÇEVİREN ABİMİZİN NOT DEFTERDİNDEN
İş, spor dünyasının güler yüzlü beyefendi ismi Süleyman Işıkçeviren abimizin edebi yönünü pek kimse bilmez. Ama kendisinde inanılmaz bir defter vardır. Te o defterden bir şiir;
Makbuldür
Faydası olmayan bahardan yazdan
Yüce dağ başının kışı makbuldür
Cahilin ettiği sohbetten sözden
Alimin hayali düşü makbuldür
Lokma yeme muhannetin elinden
Kurtulman sonra acı dilinden
Namertlerin kaymağından balından
Merdin kuru yavan aşı makbuldür
Hüdai konuşur bir ince dilden
Hal ehli olmayan bilir mi halden
Bilgisiz görgüsüz duygusuz kuldan
Ölülerin mezar taşı makbuldür
………..
İyi tatiller
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Kamburunu dostunun hoş görmesini isteyen, dostunun sivilcelerini affetmelidir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Dilimiz ile gönlümüz aynı şeyi söylediği zaman ADAM oluruz