Şehrimizden bir yıldız daha kaydı. Bir sanatçı daha bu dünyadan koptu gitti. Elbette Hak emrine diyecek bir söz yok.
Dünya fani, ölüm ani denmiş…
Şehrimizin değerleri, kültür elçileri, şehrin kültürüne damga vurmuş isimleri hüzünlü bir yaprak dökümüyle birlikte ayrılıp gidiyorlar.
Mehmet Kayık bu isimlerden biriydi.
Konya Folklorunun usta yorumcusuydu. Değerli saz ve ses sanatçılarımızdan biriydi.
Değerini yalnızca halkın teslim ettiği bir sanatçıydı.
Tıpkı rahmetli Ahmet Özdemir gibi….Rahmetli Mustafa Konyalı gibi…
Rahmetli Mehmet Kayık Konya sanatçısıydı.
Konya’nın ve Konyalının gönlünde taht kurmuştu.
Halkın vermiş olduğu paye ile geçti gitti bu dünyadan…
Sanatçı dostu Hikmet Çetiner, onunla ilgili duygularını açıklarken, “Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm” demiş….
Neşet Ertaş’ dan bir vurgu yapmış.
Ne diyordu Neşet Ertaş?
“Bakılmaz mı gözden dökülen yaşa / Gör ki neler geldi o garip başa /Hasret etti bize gama gardaşa /
Bir ayrılık bir yoksuzluk biri de ölüm”
“Nice sultanları tahttan indirir / Nicesinin gül benzini soldurur / Nicesini gelmez yola gönderir / Bir ayrılık bir yoksuzluk biri de ölüm”
Sanatçının ölümü, kültürü hüngür hüngür ağlatır.
O ağlamayı gören gözleri görebilseydik keşke…
Yoksa her şey Yunusun dediğine döner…
“Bir garip ölmüş diyeler/ Üç günden sonra duyalar…” diye başlar ya o satırlar.
Nerede o kültür diyenler, nerede sanatçıya değer verdiğini söyleyen siyasiler, Başkanlar, Müdürler? Neredeler?
Biraz hüzün, biraz yalnızlık, biraz çaresizlik…
O birazları alt alta topladığınızda, kültüre bir türlü veremediğimiz değer hepimize kapak oluyor!
*****
Kültüre dokunmak için, sanatçılarımızın ve sanatkarlarımızın hak ettikleri payeye ulaşabilmeleri için, daha kaç kişi bu dünyadan ayrılıp gidecek?
Bu soruyu yıllardan beri soranlardanım.
Bu sorunun cevap hanesi doldurulmamaya inat edilmişlere döndü….
Kültüre dokunmak gibi, ulvi bir görevi ıskalamaya devam ediyoruz.
Kültüre dokunamamak öyle bir hal aldı ki, bu halin ahvali bir türlü kendine ne çalacak bir kapı bulabiliyor ne yürüyecek bir yol ne de baş vuracağı bir masa…
Çünkü ucunda kültüre dokunmak gibi bir mesele var.
Kültüre dokunmak, elini taşın altına koyma edebiyatına benziyor.
Kültüre dokunuyoruz, dokunacağız, kültür bizim canımız, ciğerimiz diye başlanıyor, sonrasını ara ki bulasınız.
Elimi taşın altına koyacağım diye başlıyordu ya o meşhur açıklamalar.
Hep bildik, hep tanıdık, değişime gerek görmeyen….
Eller meydanda taşın yanı başında kareler, hatıra pozları, selfiler, daha neler, neler…
Galiba, kültür denen taşı kapan zannediyorlar. Elimizi altına koyarsak şu mu olur, bu mu olur diye endişe çok….
El insaf!
Yapmayın, etmeyin…
Kültür nazenin bir taş…
Anlayışlı, hoşgörülü, bir adım gidene on adım gelme özelliği var.
*****
Kültür zorla kendini sevdirecek değil ya…Onu bilen zaten biliyor. Seven ezelden seviyor.
Sinoplu Diyojen, benden istediğin var mı diye soran Büyük İskender’e “Gölge etme başka ihsan istemem” demiş ya.
Kültüre gölge eden çok…
O gölgeler, kapatıyor görüş alanını.
O gölgeler kapatıyor kültürün çıkışını…
Kültürün sen-ben diye, sizden-bizden diye bir yaklaşımı olabilir mi?
Kültürü sevmeyenin, bilmeyenin, anlamayanın, kültürle işi ne?
Kültür tökezletilmemeli, nefesi kesilmemeli, sesi soluğu çıkmasın diye elden ne gelirse yapılmamalı…
Kültürün bu özelliğini bilmeyen için, görmeyen için, anlamak istemeyen için, değil davul Mehteran gelse duymak istemeyen duymaz…
Görmek istemeyen görmez!
Oysa, kültürün onu seveni, anlayanı, sevme ve yüceltme özelliği var.
Aman kültüre dokunmayalım, adımız kültür olsun lakin varsın içinde kültür olmasın. O mutlu, biz mutlu geçinelim gidelim denirse nasıl dokunulacak kültüre…
Nasıl hassasiyet gösterilecek kültürel değerlere…
Nasıl sahip çıkılacak?
Kültür sana göre, bana göre değişebilir mi?
Kültür, elimizde isteğimiz hale getirebileceğimiz oyun hamuru mu?
*****
Kültürü vazife edinenlerimiz kültüre dokunmak zorundalar.
Kaybolanı ortaya çıkarmak, var olanı yaşatmak, geniş kitlelere ulaştırmak kültürü kendine vazife edinmişlerin işidir.
Karşıdan karşıya elmalı dağlar misali kültüre bakılırsa, içine kapanır kültür, küser, darılır. Sonra o kültürden elinizde bir avuç kül kalır.
Sanatçılarımız onlara bir türlü vermeyi düşünemediğimiz, “KONYA SANATÇISI” payesini alamadan birer ikişer boyunları bükük olarak bu dünyadan ayrılıyorlar.
Mekânı cennet olsun. Mehmet Kayık’ da aramızdan ayrıldı.
Kültürü kendine vazife edindiklerini söyleyenler, o taraflardan yine hiç kapak kaldırmadılar.
Lakin, bu mesele her sanatçı bu dünyadan göçtüğünde kendilerine kapak olmaya devam ediyor.
Farkındalar mı?
Sanmıyorum!