Uzun uzun zaman önce memleketin birinde kışın çok olduğu ve uzun sürdüğü bir şehir varmış. Bu şehre bağlı köyler kış sıkıntısını en fazla çeken ve hisseden köylermiş. O köylerin en ücra olanlarından biri bir dağın eteğinde kuruluymuş. Köyün ahalisinin ataları havadar diye, sakin diye, dağa yakın, ormana yakın, su kaynaklarına yakın diye, av hayvanlarına yakın diye hoşlarına giden bu bölgeyi beğenmişler ve köylerini oraya kurmuşlar.
İlk önceleri her şey güzelmiş. Köy iyiymiş, hoşmuş amma, kışın köye ulaşacak yol falan yokmuş. Çok kurak yerlerden geçtik geldik demişler. Zamanla her şey olur. Buranın nimetleri çok fazla, yolu da bir şekilde hallederiz. Kış için yazdan güzden hazırlığımızı yapar, baharı bekleriz demişler.
Gel zaman, git zaman aradan bir dünya sene geçmiş. Biz sene diyelim siz birkaç asır anlayın. Köye ulaşan yol açılmış, köy ahalisi şehre gelir gider olmuş. Kışın yol kapansa Vali Paşalar yolları açtırır, ulaşımı bir şekilde sağlarlarmış.
O sene öyle bir kar yağmış ki, tipiden göz gözü görmez olmuş. İnsanlar yollarda kaybolmuş. Köye giden yola birkaç defa çığ düşmüş. Köyle şehrin irtibatı kesilmiş. Çığ düşme olayı şehre gelip de anlatılmaya başladığında, laf aynı bir kar topu gibi büyümüş-büyümüş, eklemeler yapılmış, dağdan köyün üzerine büyük bir çığ düştü, köy çığın altında kaldı, yok oldu, mahvoldu diye anlatılır olmuş.
Felaket tellalları vurdukça vurmuşlar felaket davullarına. Kimse bakmaz mı, kimse görmez mi, ne oldu-ne bitti diye kimse gitmez mi lafları turlamaya başlamış şehirde.
Vali Paşa, bölgeyi ve köyün bulunduğu yeri iyi bilenlerden bir ekip hazırlatmış. Başlarına da, o köy ahalisinden kendi maiyetinde bulunan yaman mı yaman bir genci görevlendirmiş.
Delikanlı demiş, köy senin köyün, yolunu izini en iyi sen bilirsin. o kadar çok laf anlatılır ve dolaşır ki, etkilenmemek mümkün değil, hem yardımlarımızı ulaştır, hem de köyünü kurtar. Vaziyetten de beni tafsilatlı bir şekilde haberdar et diyerek yardım ve destek ekibini köye doğru yolcu etmiş.
Ekip elli kişi kadarmış. Atlar, katırlar ve arabalarla orta halli bir kervan büyüklüğünde bir görüntüleri varmış. Herkesin ayağında kar üzerinde kaymayan tutunan devrin şartlarına uygun deri çizmeler ve kayağa benzer çizmeye takılı kar ve buz üzerinde dengede tutan, kaydırmayan katran ve deri kaplanmış kar çarıkları varmış.
Yola çıktıklarında hava açıkmış, açıkmış amma hava felaket soğukmuş. Vali Paşa yanlarına üç tanede kılavuz varmış. Ekip zayiat vermeden, kaybolmadan, üzerlerine çığ düşmeden beş gün sonra öğle vaktine yakın köye ulaşmış.
Bakmışlar ki köy yerli yerinde duruyor. Ekibin başındaki delikanlı evlerine varmış. Bakmış ki anası-babası sağ, kız kardeşleri sağ. Sarılmışlar ağlaşmışlar.
Köyün Ağası çıkmış gelmiş. Surat savat beş karışmış. Önce demiş ağanın yanına gelinir. Bu köy benden sorulmaz mı? Bu karda kışta bunlar ne yapar, öldü mü-kaldı mı diye neden merak etmezsiniz?
Delikanlı geldik ya Ağam demiş. Bak size Vali Paşam erzak gönderdi. Bunca insan yaklaşık bir haftadır yolda. Gelinceye kadar türlü tehlike atlattık. Sizleri sağ salim gördük ya o bize yeter. Ağanın karısı açmış ağzını yummuş gözünü. Gelmez komaz olun demiş. Ölsek haberiniz olmayacak. Hele sen demiş delikanlıya. Seni biz okuttuk, sen ne nankörmüşsün, ne vefasızmışsın. Ne oldu yani ne yaptınız, kar yolları kapadı, her yerle irtibatımız kesildi. Her ne getirdiyseniz alında başınıza çalın. O Vali Paşa’da verdiği sözlerin tamamını unuttu. Ona da yazıklar olsun.
Köyün Ağası, dur Hatun demiş, bu insanların suçu ne, bunlar emir kulu!
Kadın, ben olsam getirdiklerini de kabul etmem demiş. Delikanlı Hatun Ana demiş senin ihtiyacın olmayabilir, bu köyde bir avuç una muhtaç insanlar var. Onun için hane hane gezip bu getirdiklerimizi dağıtacağız. Hane başına da onar akçe vereceğiz.
Kadın işte bu olmaz demiş. Bu köyü biz biliriz. Akçeleri bize teslim edeceksiniz. Her ne getirdiyseniz de yıkacaksınız bizim ambara, buradan kimin ne ihtiyacı varsa bizden alacak. Ne o öyle herkesin ayağına kadar gitmek, nerde görülmüş? Gelenlere birer-ikişer akçe veririz olur-biter. İhtiyaçları olduğunda gelsinler bizden istesinler.
Bu iş senin dediğin gibi olmayacak demiş delikanlı. Vali Paşam, köyü hep beraber hane hane dolaşacak, kimin ne ihtiyacı varsa, vereceksiniz, Köyün Ağası da hatunu da bu işe karışmayacak dedi. Hadi ordan demiş kadın, Vali Paşa bu köyü nerden bilecek. Köyün Ağası kocam, anası benim. Sen şimdi bizi çiğneyip geçecek misin?
Delikanlı estağfurullah ana demiş. O elbet haddime değil lakin Vali Paşamın emri ne ise yapacağımız o. Birde şu var! Biz gittikten sonra, yapmış olduğumuz yardımı ahaliden geri toplamaya kalkarsanız, bu işin cezası her neyse ona katlanırsınız!
Kadın daha da hırslanmış, sen de kimsin demiş, seni okutmasaydık, okusun diye Payitahta göndermeseydik, Vali Paşanın yanında olmayı rüyanda görürdün. Bak bir daha söylüyorum. O getirdiklerinizi yıkın bizim ambara. Biz dağıtalım. Köyün Ağası, hatun hakça konuşur demiş, bu işin münasibi böyledir.
Delikanlı keşke öyle olsaydı demiş. Geçen yıl Vali Paşam hane başına onar akçe göndermişti. Birer akçe vermişsiniz. Hane başına, birer çuval un ve bulgur göndermişti. Yarısına el koymuşsunuz. Bunları bilmediğimizi mi sanıyorsunuz. Bak ağam, yaptığım işe engel olursan, seni ve Hatununu derdest edip şehre götüreceğim hükmünüzü Vali Paşam verecek. Vali Paşam dedi ki, o Ağaya söyle, hanelerden kestiği akçaları iade etsin, unları da, diğer malzemeleri de…
Ağanın Hatunu, unu falan verelim de demiş, akçeyi unut, dünyada olmaz. Belki birer akçe daha verebiliriz. Hem bu ahali dağın başında ne yapacak akçeyi. Kıymetini bilmez. Harcamayı bilmez. Saklamayı bilmez. Ne alınır, ne giyilir, ne yenir ne içilir onu da bilmez, akçe bunların neyine?
Gelen ekibin içinde lafını sözünü esirgemeyen bir adam varmış. Ya senin neyine hatun demiş. Kocan mı Ağa sen mi bilemedik! Allah bilir akçelere sen el koydun, sen verdirmezsin. O akçeler fakir-fukaranın hakkı, sen ne utanmaz, ne edepsiz bir hatunmuşsun böyle!
Delikanlıya, beyim demiş, derler ki, bir adamı sınamak mı istiyorsun, ona bir yetki ver. Ne yapıp yapmadığını o zaman anlarsın. Bu ağalık bunlara fazla gelmiş. Taşıyamıyorlar. Ne demek ahaliye gönderilene el koymak. Edepsiz kadın demiş. Sende izan olsa, insanlık olsa, merhamet olsa, edep olsa, utanma olsa sana ait olmayana el uzatmazsın. Gözü doymaz, insafsız, merhametsiz insanı köyün ağası yaparsan böyle olur. Şu densiz kadını konuşturma beyim. Bu köyün içinde Köyün Ağası olacak başka bir adam yok mudur?
Kadın sizin yapacağınız bu zaten demiş. Şimdi bir çulsuzu, çıplağı getirip ağa yapacaksınız, köyün ahengi bozulacak, Ağam yirmi seneyi aşkın zamandır bu köyün ağası. Kimin ne şikayeti olmuş?
Lafını esirgemeyen adam, ben demiş size yakın köydenim. Bu köyden de evliyim. Senide ağayı da yıllardan beri tanırım. Ne kadar aç gözlü olduğunuzu, gözünüzün hiç doymadığını bilirim. Niyetiniz ne? İnsanlar açlıktan ölsün mü, kapınıza gelip yalvarsın mı? Hiç mi Allah’tan korkmazsınız? Hiç mi vicdanınız sızlamaz? Yetmedi mi yaptığınız zulüm?
Sonra tekrar dönmüş delikanlıya, beyim demiş, haddimi aşmak istemem amma, bu ağa ve onun vicdanı olmayan hatununun miadı çoktan dolmadı mı?
Doldu demiş delikanlı. Bu dediklerimiz bir imtihandı. Bu ağanın ağabeyi beni de okutan çok hatırlı, çok sevilen bir insandır. Sultanımız da onu sever. Ağabeyinin ricasıyla bu köye ağa oldu. Onunda Vali Paşamın da rızasını alıp köyüme geldim. Hele bir dağıtacaklarımızı dağıtalım ondan sonra kararımı bildireceğim demiş, başlamışlar hane hane dolaşmaya.
Hanenin birinde yaşlı bir kadıncağız, oğul demiş bu akçeler bizim mi, ağa ve hatunu geri almayacak değil mi? Delikanlı senin ana demiş, kimse almayacak! Kadın alırlar kuzum demiş, sen o kadını bilmezsin, vermeyeni falakaya yatırır, yine alır, al şu akçeyi, bu evden maazallah ölüm çıkmasın. Delikanlı kadını zor ikna etmiş. Kadın yine de inanmayan gözlerle bakıyormuş.
Delikanlı köy meydanına herkesi toplamış. Bundan böyle demiş Vali Paşamın emriyle Köyün ağasını ve hatununu bu köyden alıyorum. Yerine Dağ dostu baba ağanız olacak demiş. Köylü kar yağdı böyle oldu, iyi oldu, isabet oldu demişler. Ve bu kar hikayesi ibret olmuş hem o köye, hem de şehre. Anlatılır olmuş dilde dile…
Şehir şehire, kış kışa, kar kara, köy köye, yol yola, delikanlı delikanlıya, ağa ağaya, hatun hatuna, lafını çekmeyen lafını çekmeyene benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah