Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından Karaman’ın Sarıveliler ilçesindeki tarihi Hacısalih Camii’nin restorasyonu sırasında üzerinde Osmanlıca “Karacaoğlan’ın ruhuna Fatiha” yazılı bir mezar taşına rastlandı. Bu mezar taşı, Karacaoğlan’ın kendi topraklarından olduğuna inanan Karamanlılar’ı heyecanlandırdı. Karacaoğlan’ın “Barçın Yaylası’nda üç güzel gördüm” adlı şiirinde adı geçen yaylanın, Karaman’ın Sarıveliler ilçesi sınırlarında yer alması, Karacaoğlan’ın burada yaşadığı iddialarını kuvvetlendiriyor.. Mezarın Karacaoğlan’ı ait olduğu netleşirse, buraya türbesi yapılacak ve Karacaoğlan’ın Sarıveliler’de yaşadığını kanıtlayan bir tescil belgesi alınacak.
Belgenin alınması, Karacaoğlan’ın mezarının Karaman’da bulunduğunun netleşmesi, pek tabii Karacaoğlan’ın senin-benim değil, “bizim” olduğu gerçeğini değiştirmeyecek. Aslında bu buluşa, Karacaoğlan’ın mezarının yerinin bilinmesinin dışında bir anlam yüklenmemelidir. Çünkü, Karacaoğlan da ondört makamı bulunan Yunus Emre gibidir.
Karacaoğlan’ın nereli olduğu, nerde doğduğu, nerde yaşadığı bilinmezliklerle doludur. Karacaoğlan’la ilgili Çukurova’da yapılan sempozyum bildirilerine veya bu alanla ilgili akademisyenlerin çalışmalarına bakılırsa, bilim insanları onun yaşadığı yeri ortaya koymak konusunda epey araştırmış ve çalışmışlardır. Karacaoğlan’ın Varsak’lılığı teyid edilmiş gibidir fakat kimine göre Karamanlı, kimine göre Tarsusludur. Hatta Radloff’un Kırım’da dinlediğine göre, Belgratlılar da Karacaoğlan’a “bizim” demektedirler. Karacaoğlan paylaşılamaz ama kendisi yerini şöyle belli eder:
Vatanımız Adana, Maraş
Çukurova ilimiz var…
Kozan Dağı’ndan neslimiz
“Arı Türkmendir aslımız
Varsak’tır durak yerimiz
Gurbet de yar eyler bizi…”
Karacaoğlan’ın en bilinen koşmalarından birinde Karaman geçer:
Eğer benim ile gitmek dilersen
Eğlen güzel yaz olsun da gidelim
Bizim iller kıraçlıdır aşılmaz
Yollar çamur kurusun da gidelim
Aşamazsın Karaman’ın ilini
Köprüsü yok geçemezsin selini
Gerdan yaylasının perçem belini
Lale sümbül bürüsün de gidelim…
Karacaoğlan’ın nerede doğduğu, nerelerde bulunduğu işte böyle aşağı yukarı tahmin edilir de nerede öldüğü tam bir muammaydı. Mezarının Kahramanmaraş’ın Cizel Yaylası, Gaziantep Çarpın, Nizip Keklikçe köyü, Silifke ve Tarsus’ta Ashab-ı Kehf mağarasında olduğu rivayetleri vardı. Hatta insanlar O’nu “veli” sınıfına koydukları için mezarı belledikleri bazı yerlerden toprak alıp şifa olacağına bile inanırlar.
Karacaoğlan’ın öldüğü yerle ilgili farklı iddiaların olmasının sebebi, şüphesiz onun çok gezmesindendir. Ömrü güzeli aramakla, onlara deyişler söylemekle geçen Karacaoğlan’ın şiirlerinden gerçekte orada olup olmadığı anlaşılamaz aslında. “Aradım yuvayı Bursa’da buldum” da der, “Gidip İstanbul’dan ferman getirdim” de…Her halde deyişlerinde andığı Çin’e, Hindistan’a, Buhara’ya ne kadar gittiyse, Bursa ve İstanbul’a da o kadar gitmiştir. Buralara gidip gitmediği, görüp görmediği onun aşık kişiliğine ne bir şey katar, ne eksiltir aslında...
KARACAOĞLAN’IN EFSANEVİ KİŞİLİĞİ
Karacaoğlan’ın yattığı yeri bulup oraya türbe yapıp, tescilini alıp onu sahiplenmekten ziyade; deyişlerini yaşatmak, onları öğrencilerimize okutmak ve Karacaoğlan’ı anlamak, anlatmak ona daha çok değer katmaz mı? Bir dönem Arap-Fars, bir dönem Batı hayranlığı, Türk’ün zengin edebî dünyasını, Dedem Korkut’u, Kutatgu Bilig’i okuyup bilmemize yeterince engel olmuştur.
Türk insanı çok sevdiği bazı tarihi kişilikleri okuyup anlamak ve yaşatmak yerine daha çok uhrevî bir giysi giydirip rafa kaldırmayı sever. Menkıbelerde ve hikayelerde Karacaoğlan’a da çeşitli üstünlükler isnat edilmiştir. Bunlar don/şekil değiştirmesi, ermişlere kavuşması, ölüleri diriltmesi gibi üstünlüklerdir.
Bununla ilgili anlatılan hikayeler ve menkıbelerin Karacaoğlan’ın gerçek hayatı ile ilgisi olmasa gerek. Fakat halk, onu böyle görmek istediği, O’na değer verdiği için bazı olağanüstülükleri yakıştırmıştır. Bu yüzden ona ermişlik vasfı da isnat edilmiştir. Erenler, Anadolu’nun manevi fatihi olarak bilinirler ve onlara gayb erenleri, yediler, kırklar ve abdallar da denir, en önemli özellikleri de doksan günlük yola bir kuşluk vaktinde ulaşacak kadar hızlı hareket edebilmeleridir.
Bu şekilde, Karacaoğlan'ın şiirleri etrafında çok sayıda hikâye teşekkül etmiştir. Bunlardan biri kısaca şöyledir: Çukurova Bölgesi'nde yaşayan Kara Ali adlı bir Türkmen Beyi, av esnasında ak sakallı bir ihtiyar ile karşılaşır. İhtiyar, Kara Ali'ye, evlenmesini, evlendiği gece abdest alıp iki rekat namaz kılarsa bir oğlunun olacağını söyler. Kara Ali, söylenenleri yapar ve Hasan adında bir oğlu olur. Hasan, esmer olduğu için, ailede "Karaoğlan" diye sevilir. Sekiz yaşında saz çalmaya başlayınca, babası yörenin ünlü âşıklarından saz dersi alır.
Bir gün, bir derenin başında uykuya dalan Hasan, uyandığında saz eşliğinde şiir söylemeye başlar. Kendi durumuna şaşıran Hasan, başından geçenleri babasına anlatarak, rüyasında ak sakallı bir ihtiyarın, kendisini dere kenarına götürdüğünü, orada suya baktırdığını ve suda güzel bir kızın hayalini gördüğünü söyler. Hasan, daha sonra bu sudan içince, kendisinde bir değişiklik hissetmiştir. Kara Ali, oğlunun "Hak âşığı" olduğunu anlar. O günden sonra Hasan'a, "Karacaoğlan" denmeye başlanır. Karacaoğlan, uzun süre, Çukurova yöresinde, rüyasında gördüğü kızı arar, fakat bulamaz. Artık iyice yaşlanan âşığımız, aradığı kızı bulamayınca hacca gitmeye karar verir ve bu düşünceyle "Ashab-ı Kehf'e girer. (Rivayete göre, bu mağaradan Kabe'ye giden gizli bir yol vardır.) Ancak, Karacaoğlan bir daha bu mağaradan çıkmaz... Kimilerine göre, hacca gidip, orada ölmüştür; kimilerine göre de kırklara karışmıştır."
ELİF’İN AŞKI
Karacaoğlan’ın Ashab-ı Kehf mağarasına girmesi ile ilgili bir diğer hikaye de, Metin Akar’ın 1986 basımı “Karacaoğlan, Hayatı ve Eserleri” adlı kitabından dır : (s. 11-12):
Bir gün Karacaoğlan bir obaya misafir olur. Orada Elif adlı güzel bir kız vardır. Karacaoğlan Elif’e aşık olur. Türkmen güzeli de şairi sever. Evlenmek isterler ama aşiret karşı çıkar. Aracılar da söz geçiremez aşirete. Öldürmekle tehdit ederler. Karacaoğlan arkadaşı Deli Hüseyin’in yardımı ile Elif’i kaçırır. Bir başka obaya sığınırlar. Oba beyinin yeğeni Elif’e göz koyar. Elif yüz vermez ama adam peşini bırakmaz. Karacaoğlan bir günlük mesafedeki bir obaya, düğünde saz çalmak üzere çağrılır. Gittiği gece beyin yeğeni Elif’in çadırına girer. Sana hiç dokunmayacağım, bir gece yanımda yatıp giderim der. Elif, rezaletten, kan çıkmasından korkar. Giyinik olarak bir yatağa girerler. Yan yana uyurlar. Bu sırada Karacaoğlan’ın teli kopar, aşığa malum olur. Koşarak obasına döner. Çadırdaki manzarayı görünce yıkılır. Kimseyi uyandırmaz, mendilini yorganın üstüne bırakıp çıkar.
Sabah Elif, Karacaoğlan’ın kendisini terk ettiğini anlayınca feryat eder. Beyin karısı işi anlar, ırz düşmanı yeğenini öldürüp cesetini köpeklere attırır. Ama olan olmuş, giden gitmiştir. Karacaoğlan, Tarsus’taki Ashab-ı Kehf mağarasına girmiş, erenlere karışmış, sır olmuştur…
17. yüzyılda yaşayan Karacaoğlan, Anadolu insanının o dönemdeki günlük konuşma diliyle; Türkçe yazmıştır. Kullandığı Arapça ve Farsça kelimelerin sayısı çok azdır. Açık, anlaşılır, içli ve özlü bir söyleyişi vardır.
Karaman’ın Sarıveliler ilçesindeki Hacı Salih Camii’nde yapılan restorasyon çalışmaları sırasında bulunan mezar taşının üzerinde “Karacaoğlan’ın ruhuna Fatiha” yazıyor. Mezar taşı incelenecek ve ait olduğu dönemin Karacaoğlan’ın yaşadığı zamanla örtüşmesi durumunda burası tescil edilecek.