İbn-i Batuta Konya’da / 1333
Milas yakınlarındaki Barcın’dan sonra Konya’ya geldik.
Konya büyük bir şehir, mamur, suyu çok, nehirleri, bahçeleri fazla, meyve türü geniş, mişmiş (kaysı, zerdali) adında, Kamereddin de denen bir meyvesi vardır ki Şam ve Mısıra da gönderilmektedir.
Konya caddeleri gerçekten geniştir, sokaklarının tertibi harikadır, aynı sanat erbabı esnaf aynı yerde toplanmıştır.
Konya İskender eseridir denmektedir. Şu anda Karaman oğlu Sultan Bedreddin toprağıdır. Irak sahibi (İlhanlılar) buraya yakınlığından dolayı bazen baskın yapmaktadır.
Konya’da, Konya kadısının zaviyesine konduk, Bu kadının adı İbn-i Kalem Şah olup gençlerdendir, zaviyesi zaviyelerin en büyüklerindendir. İbn-i Kalem Şahın geniş bir çevresi vardır, öğrencisi çoktur, fütüvvette Hz Ali r.a.’a ulaşır.
Giydiği elbise sirval olup Tasavvuf erbabının hırkası mukabilidir. Bu Kadı’nın bizi ağırlaması şimdiye kadar gördüğümüz ağırlamalardan çok daha mükemmeldi. Oğlunu yanımıza refakatçı vererek bizi hamama gönderdi.
Konya'da ünlü âlim Mevlana Celalettin’in türbesi vardır. Mevlana Konya'da çok değerli bilinen bir tasavvuf bilginidir. Bağlılarına Celaliye denmektedir.
Irak'taki Ahmediye, Horasan'daki Haydariye gibi Konya'da da Mevlana'nın tarikatı olan Celaliye tarikatı ünlüdür.
Mevlana'nın türbesi civarında büyük bir zaviye inşa edilmiş gelene gidene yemek verilmektedir.
Hikâye
Mevlana hazretlerinin ilk zamanlar fıkıh âlimi olup medresede müderris olduğu bilinmektedir. Bu sırada medresede birçok öğrencisi vardır, bir gün medreseye helva satan birisi girer, başının üzerinde de bir helva tepsisi vardır. Başının üstünde taşıdığı bu helva tepsisindeki helva parçalara ayrılmış ve her parçası bir fülüse satılmaktadır. Bu haliyle ders okunan odaya girince şeyhin getir tepsiyi demesi üzerine helva tepsisinden bir parça alır ve şeyhe verir, şeyh de onu yer, helvacı buradan başka kimseye bir şey satmadan çıkar, gider.
Şeyh onu takip eder, dersi bırakır, talebelerle ilgisi bundan sonra yavaşlar, öğrenciler onu devamlı ders okutacak diye beklemektedir ancak ne kadar aramalarına rağmen şeyhin yerleştiği yeri bulamazlar.
Yıllar sonra şeyh onlara geriye döner ancak ders okutmaz ve Farsça şiirler söyler talebeler ise bu Farsça şiirlerini anlamaz. Öğrenciler şeyhin söylediği bütün şiirleri yazarlar ve toplarlar, topladıkları bu kitabın adına da Mesnevi adını verirler.
Konya halkı Mesnevi büyük bir eser olarak bilir, ona saygı gösterirler, itibar ederler, okurlar okuturlar, öğrenirler, öğretirler, cuma gecelerinde onunla ilgili toplantılarda dersler verirler, okuma devreleri düzenlerler.
Konya'da Hoca Ahmet Fakih hazretlerinin kabri de yer almaktadır, bu zatın Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin öğrencisi olduğu söyleniyor.
Konya'dan ayrıldıktan sonra Larende'ye doğru yola çıktık.
İbn-i Batuta Karaman’da /1333
Konya’dan sonra Larende şehrine doğru yola koyulduk. Larende, suyu ve bahçeleri bol, güzel bir şehirdir.
Sultanı, Melik, Karaman oğlu Bedrettin’dir. Kendisinden önceki Sultan, kardeşi Musa Beydir.
Musa Bey, Memluk sultanı Nasır’ın Mısırda misafiri olduğu sırada emirlik teklifini kabul etmiyor. Nasır da ona birçok lütuf ve ihsanda bulunuyor.
Sultan Nâsır, bir emir komutası altında Larende’ye asker gönderiyor. Ancak bu Memluk askerleri, Bedrettin Bey tarafından hezimete uğratıldıktan sonra, Bedrettin Bey, memleketinin başında sultan olup düzenini kuruyor.
Sultan Bedrettin ile Larende girişinde karşılaştık. Biz Konya’dan gelirken o da avdan dönüyordu.
Onunla karşılaşınca binitimden indim ve ona selam verdim, o da atından inip selamımı aldı.
Bu memleketlerde bir sultan karşısında bir yolcu atından inerse sultan da inermiş, bu durumda misafire olağanüstü ikramda bulunulurmuş. Ama binitinden inmeden selam verirse bu hiç iyi sayılmazmış, bu durumda misafirin işi hiç iyi olmaz, gereken hizmeti görmezmiş. Benim başımdan bu tarz bir durum da geçti ileride anlatacağım.
Sultan Bedrettin’le selamlaştıktan sonra tekrar atlarımıza bindik. Bana hal hatır sordu, sohbet ederek beraberce şehre girdik.
Bana, en güzel surette ikram ve izzette bulunulması yolunda görevlilere emir verdi. Bize her öğün gümüş kaplarda bol yemekler, tatlılar ve meyveler gönderdi.
Ayrıca aydınlanmak için mum da verdi. Larende’den ayrılırken elbise, binit ve gıda takviyesi yaptı. Buradan Aksaray’a doğru yola koyulduk.
İbn-i Batuta Özgeçmişi
İbn-i Batuta 1304 senesinde Cebeli Tarık boğazının Fas yakasında Tanca kentinde doğdu. 1324 yılında yirmi yaşına gelince başladığı dünya turu 1354 yılına kadar yaklaşık otuz yıl sürdü.
Bu zaman zarfında Afrika ve Asya ülkelerinin o zaman bilinenlerinin hepsini gezdi, bazı Avrupa ülkelerini de dolaştı. Seyahatinin ilk yıllarını hac yaparak başladı.
1356 yılında Berberi devleti, Marini Sultanının emriyle anılarını yazdı. Kalan ömrünü kadı olarak Fas’ta geçirdi ve 1377 yılında vefat etti. Doğduğu Tanca kentinde türbesi vardır.
(Rihletü İbn-i Batuta / İbn-i Batuta Seyahatnamesi S 20 - 300 – 301 Baskı: Daru İhya-i Ulum Beyrut 1987 / Arapçadan Çeviri: Mükremin Kızılca)