√ Şems ile Mevlâna’nın havuz başında buluşup sohbet ettikleri Medrese, Selçuklu Konya’sının ilim ve kültür hayatını bir hilâl ve bir yıldız gibi parlatıp aydınlattı.
Konya’nın Selçuklu İlçesi, Ferhuniye Mahallesi’nde, Ankara Caddesi üzerinde ve Karatay-ı Kebir Medresesi’nin karşısında yer alan yapı, kubbesi, çini dekorasyonundaki zenginlik ve incelik bakımından diğer medreselerden ayrılır.
Alâeddin Tepesi’nin kuzey tarafında bulunan Karatay Medresesi’ni birkaç kere gezmiş, velakin bu medresenin eğitim ve öğretim açısından o dönemdeki fonksiyonu ile günümüzde müze olarak kullanılan dış ve iç mekânlarındaki çinilerde göz kamaştıran estetik güzellik ile san’at şâheseri taç kapısındaki anlamlı yazıları sonradan keşfetmiştim. Bulgaristan’dan gelen 15 kişilik gençlerden oluşan ve içlerinde hıristiyan öğrencilerin de bulunduğu üniversiteli kafileye, Konya’nın tarihî ve turistik yerlerini gezdirirken Karatay Medresesi’nin, Selçuklu döneminin önemli üniversiteleri arasında müstesna bir yeri bulunduğunu ve bu üstü açık, havuzlu mekânda kozmik (astronomi) derslerinin de verildiğini iftiharla anlatmıştım.
Lâkin, Karatay Medresesi’nin taç kapısı ile içerideki muhteşem çinilerin aralarına gizlenmiş vaziyetteki İslâm halifelerinin isimleri, Kur’ân-ı Kerîm’in âyetleri ile Peygamber Efendimiz’in hadislerine; Mehmet Eminoğlu hocamın “Konya Karatay Medresesi Yazı İncileri” adlı kıymetli eserini okuyunca ancak ulaşabildim. Şems ile Mevlâna’nın bazen buluşup sohbet ettikleri bir mekân olduğunu da postnişin Mustafa Holat’ın, TRT’de yayınlanan Konya’mızın tarihî yerleri ile Mevlâna Celâleddîn Muhammed’in ayağının bastığı yerleri gezerek anlattığı Konya’yı tanıtım programını izleyerek öğrenmiştim.
Aslında Konya, Alâeddin Tepesi’nin üstündeki türbelerde yatan Selçuklu Sultanları, bu tepenin tennuresi etrafında dönen medreseleri, mescidleri, şifahâneleri, hafız okulları, tekke ve zaviyeleriyle bir ilim, san’at ve kültür şehri olduğunu bize ziyadesiyle anlatıyor. Fakat biz, Konya’nın kadri kıymetini pek bilmediğimizden bu güzel şehri bize emanet olarak bırakan ceddimiz Selçukluları, geçmişimizi merak edip okumadığımız için tam olarak bilmiyor ve bize bıraktıkları tarihî mirasımızı da hem Türkiye’ye hem de Dünya’ya tam mânasıyla tanıtamamanın ızdırabını çekiyoruz!
Selçuklu’ya başkentlik yapma bahtiyarlığına eren Konya’ya görev yapmak için gelen atanmış ve seçilmiş üst yönetici pozisyonundaki insanlarımıza, gelir gelmez onları etkilemek ve Konya’nın ehemmiyetini şuuraltlarına yerleştirmek adına bir tanıtım elçileri dahi oluşturabilmiş değiliz. Yanılıyorsam, lütfen birileri beni bu konularda uyarsın.
KONYA’NIN KÜLTÜR HAYATINI AYDINLATTI
Mimarı bilinmeyen eser, avlusu kubbeli medrese şemasına uygun olarak planlanmış taçkapı kitâbesine göre; 649 (1251) yılında Sultan II. İzzeddîn Keykâvus zamanında tanınmış devlet adamlarından Celâleddîn Karatay bin Abdullah tarafından yaptırılmıştır. Medresenin Selçuklu devrinde Konya’nın kültür hayatında önemli bir yer tuttuğu, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî çağı derviş ve fakihlerinin bir buluşma ve toplantı yeri olduğu kaynaklardan anlaşılmaktadır.
Celâleddin Karatay uzun yıllar sipehsalar ve emirlik yapmış bir devlet adamı, dinderlığı ve hayırseverliği ile tanınmış bir şahsiyettir. Kayseri’de 652 H. / 1254 M. yılında vefat etmiş, cenazesi sağlığında yaptırdığı Konya Karatay Medresesi’nin türbe bölümüne defnedilmiştir.
Karatay Medresesi’nin kitabesi, mermer taç kapısının üzerinde saçağın altında yer almaktadır. Kitabede medreseyi yapan ustanın adı geçmemektedir. Ancak taç kapının Konya Alâeddin Câmii ile Aksaray Sultan Hanı’nın taç kapılarına benzerliğinden bu yapıyı Muhammed bin Havlan el Dımışkî’nin yaptığı düşünülmektedir (N.Bakırcı, Konya Karatay Medresesi ve Müzesi, 9).
Taçkapının çerçevesine Peygamber Efendimiz’in az kelimeli ve çok manâlı sosyal hayat ve ahlâk ile ilgili hadîs-i şerîfleri nakşedilmiştir. Binanın, duvar, kasnak ve kubbesinde bulunan yazıların büyük bir kısmı Bakara sûresinden seçilmiş, Allâhû Teâlâ’yı İslâm inancına göre tanıtan ve duâ mahiyeti taşıyan âyet-i kerîmelerdir
Pantantiflerde ise, İslâm’a göre insanların aynı mertebede olduklarını bildiren ve bu mahalde yaşayan dinlerin peygamberlerinin “Mûsâ, İsâ, ve Muhammed” hazretlerinin kutsal isimleri fevkalâde bir hünerle beraberce yazılıdır.
Kapı ve duvarlarda bulunan yazılar, Selçuklu sülüsüyle, kasnak yazısı ise Arapların “Selçûkî, Kûfî Madfûr-Muvarrak / plaited-foliated” diye tanıttıkları hatta benzemektedir. Pandantif yazılar yine Selçûkî Kûfî hattı ile tahtît edilmiştir (M.Eminoğlu, K.Medresesi Yazı İncileri, 7).
Devam edecek.