Filistinli Müslümanlar, tüm dünyanın gözünün önünde İsrail tarafından katlediliyor. Filistin’de çocuklar ve siviller tüm dünya izlerken vahşice saldırılara maruz kalıyor. Yine tüm dünyanın seyrettiği görüntülerde İsrail, Filistinli çocukları öldürüyor. Uluslararası medya kuruluşlarının birçoğu ise bu vahşetin üzerini örten manşetler atmaktan geri durmuyor. Küresel siyasetin aktörleri, İsrail’in katliamlarına temkinli, iki yüzlü ve vahşetin üzerini örten açıklamalar yapmayı tercih ediyorlar.
15 Mayıs 1948 öncesinde başlayan, bu vahşi saldırılarla Filistinlileri yerlerinden etme girişimleri devam etmektedir. İşgalci İsrail, sistemli saldırılarını son dönemde diplomatik bir takım girişimlerle meşrulaştırma gayretlerini derinleştirmeye çalışmaktadır. Netanyahu’nun, Ariel Şeron olma hevesi ve hayalleri ile İsrail’in politikaları, tekrar katliamları artırmaya yönelmiştir. Trump’ın başkanlığı döneminde coğrafyada İsrail’in aktör olma ve meşruiyetini artırma girişimleri gerçekleştirilmiştir. Filistin’in adeta ortadan kaldırılma adımları atılmış ve bu anlamda Trump, ’İsrail’in egemenliğini resmen tanımanın vakti geldi’’ sözlerini dile getirmiştir. Bu açıklama ile kalmayıp Filistin topraklarını, İsrail’in başkenti olarak tanımış ve İsrail’in işgalini meşrulaştırma gayretini ortaya koymuştur.
Özellikle Trump’ın politikaları, İsrail ile Arap dünyasının arasındaki ilişkilerde de yeni bir dönemin kapısını aralanmıştır. 10 Aralık 2019’da İsrail, Dubai’de Expo 2020’ye katılacağını açıklamıştır. Hemen arkasından 21 Aralık 2019’da ise Netenyahu Arap ülkeleri ile normalleşmenin başladığını ve bundan duyduğu memnuniyeti ifade eden bir açıklama yapmıştır. 3 Ocak 2020’de ise Sudan ile Netenyahu bir araya gelmiştir. 28 Ocak’ta Trump’ın tek taraflı Orta Doğu Barış Planı açıklamasına Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Umman’ın elçilerinin katılması bölgede İsrail’in yeni konumuyla ilgili ipuçlarını vermektedir. Arkasından gelen Fas ile İHA anlaşması ve İsrail’in Arap-İsrail Zirvesi düzenleme girişimleri ile aslında Orta Doğu siyasetinde ‘’barış’’ başlıklı ‘’işgalin meşrulaştırılma’’ adımları atılmıştır.
İsrail’in bölgedeki yeni politikalarının devamı olarak görülebilecek son saldırıları ile Filistin davasını kökten ortadan kaldırma hedefini taşıdığını görüyoruz. Kutsal bir mabet yanarken sevinç gösterilerinin dünyaya servis edilmesi de bu anlamda bir tesadüf değildir. Aynı şekilde uluslararası basının küresel bir algı operasyonu yapmasının bir tesadüf olamayacağı gibi.
Reuters, New York Times, BBC, DW, silinen New York Post manşetlerine yer vererek oluşturulmaya çalışılan algının gösterilmesi gerekmektedir. Reuters; ‘’Filistinliler, İsrailli vatandaşın arabasını taşladı.’’ , New York Times; ‘’ Gazelli militanlar Kudüs’e roket fırlatıyor.’’ , DW; ‘’Filistinli çocuklar çatışmada hayatını kaybettiler.’’ Şeklinde manşetler attılar. Bu manşetlerde fail gizlendi, katliamların meşru zemini oluşturulmak üzere Filistinlilere suç tayin edildi ve medya katliamlara gözlerini kapatmaktan bile daha kötüsünü yaparak şiddetin üzerini örtmeyi tercih etti.
Gelinen son nokta ise İsrail’in son saldırılarına karşı Filistinlilerin direnişinin yeni bir aşamaya geldiği söylenebilir. Özellikle Demir Kubbe adı verilen İsrail’in savunma sisteminin adeta ‘’delik kubbeye’’ dönüştüğü iddiaları bu saldırılardan İsrail’in istediğini alamayacağını düşündürmektedir. Demir kubbe adı verilen sistemin açığı ve zafiyeti tespit edilerek İsrail tarafına ulaştırılan roketlerin bu anlamda Mısır, AB ve ABD’nin devreye girmesini sağladığını söyleyebiliriz.
‘’Büyük ordular dönemi kapanmış, çevik ordular dönemi başlamıştır’’ sözlerini ispatlar nitelikteki bu tablo oldukça önemlidir. 2014 yılında bu sisteme Türk hacker saldırılarının da sistemi çökerttiği haberleri paylaşılmıştı. Tam da bu noktada kınamaktan öteye geçmek için yatırım yapılması gereken alanların çok net gözüktüğünü de dile getirmeliyiz.
Son açıklamalara göre şehit olan 43 Filistinliye Allah’tan rahmet dilerim.