Küçüklüğümden beri atalarımın kötü şerli insanın karıştığı kötü işler duyuldu mu mutlaka bu atasözünü söyleyiverirlerdi: Katranı kaynatsan hiç olur mu şeker, cinsine tükürdüğüm cinsine çeker.
Onlar daha başka afili söylerlerdi, ama yine ben yumuşatarak söylüyorum. Her sene 24 Nisan gelirken bir tedirginlik bir telaş bir ürperti alır hepimizi. Nedeni ise asılsız mesnetsiz bir Ermeni soykırımı yalanıdır. Ortalığa atılan yani duvara atılan bir çamur gibidir, onu ne kadar çıkarsan yıkasan da lekesi kalır ya… Ne var ki dünyaya yön verdiğini sanan ülkelerin bazıları hatta Türk düşmanlığı, Türk fobisini, bir türlü üzerlerinden atamayan Avrupa Birliği ülkelerinin birçoğu da bu yalanı gerçekmiş gibi algılayarak kendi parlamentolarında güya sözüm ona bu konu üzerinde kararlar alıp yalanı meşrulaştırmak için çaba sarf ediyorlar. Bunun tabanında yatan Müslüman düşmanlığı Türk düşmanlığından başka bir şey değildir. Eskiden büyüklerimizden dinlerdik. Ancak olaylar zuhur edince idrak edebiliyorum. Ermeni Taşnaklar’ın Türklerin kadınına kızına genç ihtiyarına yaptıkları zulümden sonra ülkeyi terk ederlerken doğu bölgelerinden geçişlerde Ermenilerin genç kızlarını Geniş etekli kadınlar, eteklerinin altına saklayıp alıkoymuşlar. Sonra da bunları kendi çocukları ile evlendirmişler. Bu nesil, ekmeğini yediği ülkesine düşman olarak büyümüş. “Katranı kaynatsan olmaz şeker” çünkü bu güzel ülkeye içimizde beslediğimiz hainler tarafından yapılan düşmanlığı başkaları yapamaz.
Din adına insanlık adına, barış adına bir şeyler söylemesi gereken bu Hıristiyanların dini lideri bile insanların arasına kin ve düşmanlık ekmek için elinden geleni ardına koymuyor ve onun doğumundan yıllar önce yaşanan her ülkeden insanların kadın kız çoluk çocuk genç ihtiyar demeden kanlarının oluk oluk aktığı kaos yıllarını yaşamışçasına bulunduğu makama yakışmayacak bir dil ile sıkılmadan soykırım diyebiliyor. Bu iftirayı atanların dininden haçlı zihniyetinden de ondan.
Hadi onların dini ayrı ülkesi ayrı… Ya içimizdeki atalarının ve kendisinin doğup büyüdüğü ekmeğini yiyip suyunu içtiği güya Kürtlerin temsilcisiyim diyen bir lider de çıkıp ağzından salyalar saçarak sadece ülkesine düşmanlık yapmak için soykırım diyebiliyor. Bunlar Kürtlerin temsilcisi filan değil. Ülkemizin içindeki piyonlardan başkaları değildir.
Bu kadar bağnaz bu kadar yalancılık olur mu? Yahu arkadaş! Aç arşivlerini, çağır tarihçilerini biz de çağıralım oturup konuşsunlar tartışsınlar. Onlar versin kararı diyor bizim liderlerimiz.
Yok, olmaz bizim dediğimiz dedik, çaldığımız düdük diyor düdükler. Aslında bu gibi kurumlar devletler sözüm ona parlamentolar yüz yıl önce yaşandığı varsayılan olayları durmadan kaşıyarak gelecek nesilleri bir birlerine kin ve düşmanlık duyguları taşıyarak yetiştiriyorlar. Daha yapıcı daha ılımlı bir dil ile aktarıp geleceğe iyilik tohumları ekmeliler, ama nerede? Ortalığı karıştırmak, devletleri birbirine düşman etmek için bütün şerliklerini gösteriyorlar.
Ülke ne zaman güçlendi ise dışımızdaki düşmanlar da bütün azı dişleriyle üstümüze saldırıyor. Hani atalarının bir sözü var ya “Türkiye ülkesi kurudukça sulanmalı, yeşerdikçe de budanmalı. Yani büyümemeli. Ölmemeli de onmamalı da” diyorlar. Ancak yüce Allah bize öyle bir güç kuvvet veriyor ki içeride dışarıda ne kadar düşman var ise hepsinin aleyhimize çalışıp çabalamalarına karşın akıllı ve dirayetli gayretli, ülke sevgisini her şeyin üstünde tutan liderlerimizle büyümeye, güçlenmeye devam ediyoruz. İşte onların da kudurması bundan.
Ancak şu bütün dünya tarafından iyi bilinmeli ki, herkesin her zalim düşmanın, ülkemiz üzerinde bir emeli bir hesabı var ise Yüce Allahımız’ın da mutlaka bir hesabı vardır. Hem de onun hesabı üzerine başka yapılan hesapların hepsi fasa fisodur.
Atalarımız bir kıssa anlatırlardı: İnsanlığın atası Adem peygamber cennet çıkarılıp yeryüzüne indirildiğinde yaratılmış bütün yabani mahlukat aslan, kaplan, sırtlan köpek, bütün yırtıcılar Adem atamızın üzerine saldırmaya başlar. Adem atamız bir dağa sırtını verip kendini savunmaya çalışır.
Bu sıkıntılı ve zor durumda iken Rabbini tesbih ederken o anda vahiy meleği Cebrail gelir ve şöyle der: Ya Adem saldırgan yırtıcıların içersindeki köpeğin başını sıvazla. O seni yırtıcılara karşı koruyacak. Adem atamız denileni yapar ve saldırganların içinde olan köpeğe elini uzatıp onun başını sıvazlayınca köpek hemen Adem peygamberin tarafına geçip diğerlerine karşı onu savunur.
Atalarımız derlerdi ki, cüsseleri büyük olsa da bütün mahlûkat bir nebze olsun köpekten korkarlar. Rabbimiz onu öyle bir ürperti veren ve sahibine sadakat gösteren bir fıtrat ile onu donatmış derlerdi. Biz inşallah bir kelbin başını sıvazlama durumunda kalmayacağız. Çünkü bu yüce dinin koruyucusu benim diyen yüce rabbimiz, bu dine asırlardır sahip olmaya çalışan Müslümanları koruyacak ve İslam düşmanlarını kahhar ismi ile kahredecektir. O, onların oyunların bozacak inşaallah. Sağlıcakla kalınız.