Bir önceki yazımızda dünyada tüm gözlerin Osman Kavala davası üzerinde olduğunu, verilen kararın iç ve dış belli mihraklarca tepkiyle karşılandığını, artık kimsenin tarafını belli etme noktasında çekingen davranmaya gerek duymadığını, bizim açımızdansa bu olaydan çıkarılacak pek çok ders bulunduğunu vurgulamıştık. Yargımızı destekleyen alıntıları da öyle marjinal kaynaklardan değil demokrat ve barışçıl olma iddiasındaki Oksijen gazetesinden aldık. Zülfü Livaneli, Ece Temelkuran ve Bekir Ağırdır odağında meseleyi değerlendireceğiz bugün.
Şarkı ve romanlarında demokrasiden, barıştan, hak hukuk ve adaletten aşkla ve heyecanla dem vuran Ilgın doğumlu Zülfü Livaneli Oksijen’de yer alan tam sayfa yazısının büyük bölümünü aile büyüklerinin hukukçu kimliklerine ayırmış. Dedesinin ve babasının hukuka ne kadar büyük değer verdiklerini, inceledikleri her bir dosyayı kâğıt parçaları olarak değil bir insanın hayatı olarak gördüklerini, adalete duydukları saygı ve güveni örneklerle anlatıyor yazıda. Gelin görün ki Livaneli Kavala’yı mahkûm eden yargıya demediğini bırakmıyor; “Osman Kavala ve arkadaşlarıyla ilgili yargı süreci Dreyfus Davası gibi tarihe geçti. Delilleri karartabileceği iddiasıyla yıllardır hapiste tutulan Kavala davasında söylenebilecek şey şudur: Delil yoktu ki karartmak mümkün olsun. Delil değil doğru dürüst bir suçlama bile yoktu ortada. Nitekim bunca yıl sonra fikir değiştirip casusluk suçlamasını düşürdüler, iki yıl önce beraat ettiği suçlamadan müebbet verdiler. Mahkemeye çağrıldığı için yurt dışından gelen Çiğdem Mater’i “kaçma şüphesiyle’’ tutukladılar. Mücella Yapıcı, Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden, Yiğit Ekmekçi’ye önce müebbet hapis cezası verildi, sonra 18 yıla indirildi. Mahkeme salonundan cezaevine gönderildiler. Bu kararın adaleti ve vicdanları kanattığı her kesimden gelen tepkilerden anlaşılıyor. Sağ kesimden “Kavala ile aynı görüşte değilim ama bu haksız karardan sonra o benim kardeşimdir’’ mesajları yağıyor. Yassıada Mahkemesi Başkanı Salim Başol’un Mendereslere söylediği ‘’Sizi buraya tıkan irade böyle istiyor’’ sözü tekrar tekrar hatırlanıyor.” Aile büyüklerinin hukukî geçmişleri hakkında yazdığın destana inanmamız ne mümkün şimdi Livaneli, onları yazan bir sanatçının kaleminden çıkacak sözler mi bu satırlar?
Oksijen’de düzenli köşesi bulunan hemen hemen tüm yazarlar Kavala aşkıyla yanıp tutuşuyor. Bu isimlerden bir diğeri Bekir Ağırdır. Birlikte okuyalım yazısının belli bölümlerini; “Bu ülkede hukuk her dönemde makbul olmayan vatandaşları ve özellikle de muhalifleri cezalandırmak için kullanıldı. İşte son örnek Gezi davası kararları… Herkes çıkan mahkûmiyet kararlarının siyasi olduğunu biliyor.” Ağırdır’a göre tüm dünya olan biteni görüyor ve Türkiye’de insanlar haksız yere hapis yatıyor.
Hukuk bağımsız olmalı, yargıya kimse müdahale etmemeli, yargının verdiği kararlara saygılı olunmalı diyenler bunlar değil miydi? Nasıl bir ikilemde, nasıl bir samimiyetsizlik içindesiniz aslan parçaları?
“İnsan olmaktan kaynaklanan onurun emniyet talebine galip geldiği bir an olur. O ayağa kalkmanın getirdiği onurun neşesi, başkalarıyla paylaşıldığında sonsuz bir mutluluk yaratır. O yüzden bugün Gezi’yi ‘hayatımın en güzel günleriydi’ diye hatırlarsın” sözü, yazısının tepesine iri puntolarla taşınan Ece Temelkuran ne kadar da tereddütsüz ve kararlı yazısında. Adeta bir meydan okuma, bir dikte, bir ültimatom, tehditname ilânı. Temelkuran’a göre Osman Osman Kavala bu dünyada görüp görebileceğiniz en kıymetli insan, ona “iyi hal indirimi” yapmaya bile gerek duymadılar. “Dizginlenemeyen öfke Osman’ın ömür boyu hapis cezası almasına neden oldu. Aynı gün kaç kadın katili bir kravatla ceza indirimi aldı acaba? Meclis’te “Adalet mülkün temelidir” yazar. Mülk, devlet demektir ve adalet duygusu kaybedildiğinde devlet otoritesi de yitirilir. Ve bugün AKP trolleri dışında Türkiye’de adaletin olduğuna inanan kimse yoktur.”
Yazının bu birkaç satırında dahi düşünce hürriyeti sayamayacağımız ne çok suç var, bunlar suç değilse suç nedir? Yargıya ve insanlara hakaret ve aşağılama var, toplumu ayrıştırma var. Gelin görün ki Ece Temelkuran kendini barışçıl, insancıl, medeni, adalete, hak ve hukuka saygılı muteber bir gazete addeden yayında yer bulabiliyor.
Yarın Ali Yaycıoğlu hocanın yazısını da değerlendirp, Kavala davasından çıkarılacak dersleri toparlayacağız ve yazılarımızı hitama erdirmiş olacağız inşallah…