Dünya çeşitli sorunlarla boğuşuyor, adeta biri biter diğeri başlar kabilinden problemler bunlar. Normal zamanlar yaşamıyoruz ve birçokları normalleşmenin gelmeyeceği, eski dünyanın artık olmayacağı gibi kanaatler taşıyor.
Güzel ülkemiz de iç ve dış çeşitli güvenlik, ekonomik ve toplumsal sorunlarla uğraşıyor. Milletimiz olan bitene, kökenlerine, nedenine pek bakmaz, daha çok cebine giren paraya yani ekonomiye dikkat eder. Tarihimiz, hele de yakın tarihimiz atlattığımız badirelerle, ibret vesikası derslerle bezeli ama unutmaya meyilli olduğumuz için hatırlamayız bunları. Öte yandan yakın zamanda yaşanan çeşitli krizler yanında bugünkü sıkıntılar hakikaten vız gelir trıs gider. Bugünün fotoğrafı dün olsaydı çok daha büyük dertlerle boğuşuyor olacaktık. Allah beterinden saklasın. Başta Yusuf aleyhisselâmın yedi yıl bolluk, yedi yıl kıtlık kıssası, ibretle tevekkül edilecek pek çok kaynak ve hatıramız var. Aslolan vatandır, dindir, imandır ve bir ders de şudur ki, Allah kimseye kaldıramayacağı yük yüklemez. Kanaatten uzaklaşan, hırsla teşne olan, takdir edilenden fazlasının peşinde hırsla koşup aslî erdemleri unuttuk. Hele de birçoğu geçici dünyevî heva ve hevesler uğruna kula kulluk etmeye razı olduk, gocunmadık bundan.
Böyle bir girizgâhın, manzaranın ardından bireye, bireyin yol haritasına, vecibelerine değinmek istiyorum iç açıcı cümleler refakatinde.
Aşkımız okumak/yazmak oradan başlayalım. Günümüzde okunması kolay, zihni yormayan metinler revaçta. 140 karakterin yeterli sayıldığı bir dünyada pek çoğunun uzun veya çetrefilli yazılar okumaya takati de arzusu da yok. Okuyanlara ve okutanlara selâm olsun.
“Yazmasam delirecektim” diyen Sait Faik Abasıyanık gibi oku(n)mak, bu kutlu meşgaleye mesai harcamak, kafa yormak bir sevdadır, temel ihtiyaçtır. Nasıl ki yemek yemeden su içmeden yaşayamazsa bir insan, kültüre sanata gönül verenler de aynı hisleri taşır. O bu meşgalelere talip olurken ve meşgul olurken daha çok para kazanma ve daha çok beğenilme gibi beklentiler içine girmez, böyle niyette olanlar okuma/yazmaya değil başka işlere gönül verir. İşin bir başka boyutu zaten son derece zor imtihanlardan geçen bir ülkede, vatana millete iyi yetişmiş, sorumluluklarının bilincinde bireylere her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyulurken beyhude işlerle meşgul olmak, milletinin karşısında işlere soyunmak vatana ihanettir zannımca.
&&&
Benim işim, sevgim, aşkım, davam edebiyat... Ülkemizde ekonomik ve sosyal en küçük bir problemde gözden çıkarılan ilk meşgale kültürel faaliyetler ve ihtiyaçlar olduğunun hepimiz bilincindeyiz. Kültürü, sanatı, edebiyatı gözden çıkardığımızda buralardan yapacağımız tasarrufları diğer temel ihtiyaçlarımıza ayırdığımızda her problemin düzeleceğini, sorunların bertaraf edileceğini düşünürüz. Heyhat, ne büyük yanılgıdır bu! Ruhların aç kaldığı bir toplumda bu boşluk dünyanın en değerli, arzulanan nesneleri temin edilse dahi doldurulamaz. Tahammülsüz, hoşgörüsüz, agresif, benmerkezci bir sürüye dönüşmekle sonuçlanır böyle bir tercih.
Üzerinde durmamız gereken bir başka mesele ekran bağımlığımız, diğer bir deyişle sanal dünyaya olan bağımlılık. Yüz yüze sohbetin/gönül birliğinin yerini başka hiçbir şey doldur(a)maz. Sanal dünyada kurulan dostluklara ve sözde aşklara bel bağlamak, ruhları doyurma niyeti taşımak sonu aşikâr beyhude işlerdir.
Salgının da etkisiyle bir araya gel(ebil)meyi, gözlerimizin içine baka baka muhabbet etmeyi, gönüldaşlığı unuttuk.
Toplumumuz; kendini ifade edemeyen, tek bir cümle kuramayan, karşılaştığı durumları algılayamayan ve nasıl yöneteceğini idrak edemeyen bireylerle dolu. Yüz yüze sohbetin yerine tercih edilen Snapchta/whatsapp/facebook vd. mecralar bu donukluğun ve kopukluğun en büyük müsebbibi.
Küçük yaşlardalarken bizi rahat bıraksın diye ellerine telefon ve tablet vererek başımızdan savdığımız körpelerin büyüyünce bu hallere bürüneceği aşikârdı. Bireyin zihnî ve karakter altyapısı en başta ailede başlar, yani aile toplumun aynasıdır. Küçük yaşlardan itibaren aileler/öğretmenler körpe dimağlara doğru olanı aşılamak için her şeyden evvel iyi örneklikler sergilemeli. Nasihatten ziyade davranışla/huyla örnek olmak yani. Bu çağ, nasihatin bittiği çağdır.
Sorunun değil, çözümün bir parçası olma tavsiyesini pek çok yerde pek çok kez duyarız, mazeretleri bırakıp çalışmaya odaklanmayı da. Bu minvalde Suriyeliler, Afganlar falan filânlar işlerimizi elimizden aldı, şu oldu, bu oldu diye feveran etmek yerine işimize bakmalı ve odaklanmalıyız. Bu dünya hepimize yeter.