KAYIP ŞEHRİN KAYIP HAZİNELERİ

Ahmet Öztemel

Konya’mı ziyarete gelen Karadenizli bir arkadaşım mutlu döndüğü geziden sonra “Alâeddin Tepesi’ni arıyorum, meğer yanından geçiyormuşum, ben Karadeniz’in tepeleri gibi tepe beklemiştim” demişti. Yanıbaşımızdaki 20 metrelik tepe aslında üst üste 5000 yılı içeriyor. Hitit, Frig, Helenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı dönemleri üst üste yığılı durumda. 1941 yılında Türk Tarih Kurumu kısa süreli bir kazı yapmış ve Alâeddin Tepesi’nde yerleşimin Erken Tunç Çağı’nda (MÖ 3000) başladığı anlaşılmış. Antik kentin akropolü, Ortaçağ kentinin iç kalesi bu tepede yapılmış. Tapınaklar, daha sonra kiliseler, saraylar, asker barınakları, depolar, seçkinlerin konutları burada kurulmuş. Bizans devrinde sur yenilenmiş, binalar eklenmiş. En önemli yapı Osmanlı döneminde Eflâtun Mescidi’ne dönüşen ve 20. Yüzyıl başlarında yok olan kiliseymiş. Selçuklu Sultanları tepenin kuzeyine bir saray ve cami yapmışlar. Tepenin güneyinde 20. yüzyıla kadar Rum ve Ermeni cemaatlerinin yaşadığı mahalle ve kiliseler 1920’lerde ortadan kalkmış.

Alâeddin Tepesi’nden günümüze ulaşan en önemli anıt Alâeddin Camii ve kümbetleri, Roma ve Bizans dönemine ait sütun ve başlıklar. 1156 tarihli Sultan Mesud’un adını veren kündekâri tekniğindeki abanoz minber Anadolu’nun en güzel minberlerinden sayılıyor. Caminin 13. Yüzyıla ait çok kıymetli halıları İstanbul Türk ve İslâm Eserleri Müzesi’nde korunmaktaymış.

Uzmanlar Konya’mı birçok kültür varlığı ve tarihi dokusunu neredeyse kaybetmiş kentlerden biri olarak kabul ediyorlar maalesef. Tepenin kuzeyindeki Selçuklu Sarayı kaybedilmiş en önemli eser. Sarayın kalıntıları ve köşklerden biri 1905-1907 yıllarında Konya Valisi Cevat beyin emriyle yok edilmiş. Yıkımı Alman Konsolosu Loytved durdurmaya çalışmış ancak Vali Bey’in “hiç tasalanmayın, yerine derhal yeni bir köşk yaptıracağım” sözü ile devreden çıkmış. Türk Mimarisinin önemli anıtının alçı bezemeleri, çini ve kalemişleri, ahşap çatı ve saçaklarını içeren süslemeler Saray yıktırılınca Berlin, Stockholm, Paris, İstanbul ve Konya müzelerine dağılmış. 1908 yılında Ferit Paşa cami yanına çeşme ve su haznesi, 1936 yılında Ulusal Mimarlık üslubunda Şehitler Anıtı inşa edilmiş. Surlar, Saray, Eflâtun Mescidi, Rum ve Ermeni kiliseleri yok olduktan sonra tepeye Orduevi ve Evlendirme Dairesi inşa edildi, ağaçlandırıldı ve çay bahçeleri yapıldı. Uzmanlar Selçuklu Sultanlarının türbeyi Hanedan Mezarlığı olarak düşündüklerini, muhteşem çini kaplı sekiz sandukayı bu amaçla yaptırdıklarını açıklıyorlar, türbenin altındaki cenazelik ve mumyalıktaki Sultan Mezarlarına da çok sahip çıkılmadı sanki geçmişte. Alâeddin Tepesi’nde artık Orduevi yok. Evlendirme Dairesi faal değil.1940’larda beton çatıyla korumaya alınan köşk duvar kalıntısının koruması restorasyonda değiştirildi. Uzun yıllardır devam eden restorasyon çalışmaları umarım ülkemdeki bazı restorasyon rezaletlerine benzemez, geç olan çalışmalar inşallah emanetimize lâyık şekilde sonlanır. İlber Oltaylı’nın En Güzel Selçuklu Eserleri Rotası ilan ettiği Konya Merkez, Beyşehir Kubadabad Sarayı ve Eflâtun Pınarı güzergahına misafirlerimiz gitmek istese de böyle bir tur programı maalesef arz edilmemekte diğer yakın çevre tarihi ve turistik değerlerimize de olmadığı üzere.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.